Uyuşturucu bağımlılığı gibi bir bağımsızlık!
Önce bir “iddia”yı aktaralım, sonra da Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya’nın sözlerini tahlil edelim... İddia şu: “Balyoz Operasyonu’nun 3. dalgası”nda gözaltına alınacak “95 kişi”den 70 küsuru hakkındaki takibat, “Başsavcı Aykut Cengiz Engin’e gelen bir telefon” üzerine durduruldu!.. Eğer bu “telefon” gelmeseydi, “25’i general” olan “muvazzaf subaylar” da gözaltına alınacaktı!.. “Telefon” geldiğinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, bir “sergi”yi geziyordu... Tam o saatlerde de “operasyon” devam ediyordu... İşte o an, “Başsavcı’nın telefonu” çaldı... İddialara göre; İstanbul Merkez Komutanlığı’ndan arayan ses, “Sayın savcım” dedi; “Gözaltı müzekkerelerinde sizin imzanız olması gerekiyor!.. İmzanız olmadığına göre, bu operasyonu durdurmalısınız!”
Kısa süreli bu görüşmenin sonunda, Başsavcı Aykut Cengiz Engin, biraz heyecanlı bir şekilde “Emredersiniz!” dedi ve telefonu kapattı!..
Telefonu kapatır kapatmaz da, Başsavcıvekili Turan Çolakkadı’yı arayıp; “Operasyonu durdurun” dedi... Bununla da yetinmeyip; “operasyon emrini veren 2 savcının görevden el çektirilmesini” istedi.
Operasyon, anında durduruldu.
BU İLK TALİMAT DEĞİL!
Eğer durdurulmasaydı, “25’i general, 162 muvazzaf subay” gözaltına alınacaktı!.. Ki, onlar arasında “ıslak imzası”yla gündeme gelen Albay Dursun Çiçek’in bulunduğu da ileri sürülüyordu...
İddialar basına yansıyınca, Aykut Cengiz Engin bir açıklama yaptı... “Ben, görevimle ilgili kimseden emir almam!.. Kimse bana talimat veremez” dedi!..
Verir mi, veremez mi, ben orasını bilmem... Ama, 31 Ekim 1999 tarihli bir ses kaydı, Başsavcı’yı yalanlıyor... Çünkü o ses kaydında, Ergenekon tutuklusu Tuncay Özkan ile Başsavcı Engin’in konuşması yer alıyor.
Başsavcı, Tuncay Özkan’a diyor ki;
“Şimdi Daire’deyim... Soruşturmayı, başından sonuna kadar talimatınızla yürütüyoruz!”
Bu ses kaydı, hâlâ “Ergenekon delilleri” arasında bulunuyor.
Sormak lâzım;
Tuncay Özkan kim oluyor ki; Başsavcı’ya “talimat” veriyor?.. Haydi, “talimat” değil de, “rica” diyelim!.. Tuncay Özkan’ın ne haddinedir ki; Başsavcı’dan “rica”da bulunuyor?!?.
Her neyse... “Emredersiniz”le biten söz konusu telefon görüşmesinin basına yansıması üzerine çok zor durumda kalan Başsavcı Aykut Cengiz Engin, bu defa da Başsavcıvekili Turan Çolakkadı’ya açıklama yaptırdı.
“25 generalin ifadesi alınacak!”
Çolakkadı, “2 savcıya el çektirme” olayına da açıklık getirdi.
Dedi ki;
“En kıdemsiz savcı oldukları için görevden el çektirdik!”
Gel de inan!..
Önce, “Bu yükü kaldırabilir” diyerek görev veriyorsunuz, sonra da birdenbire “kıdemsiz” olduklarını keşfediyorsunuz!..
Bu gerekçeye, kargalar bile güler!..
Sadece “gülme krizi”ne girmekle kalmaz, kriz geçtiğinde sormaya başlarlar;
“Bu mu bağımsız yargı?..
Bu mu tarafsız yargı?”
“YARGI, TOPLUMDAN KOPUK DEĞİL!”
Ne ilginç değil mi;
Tam da, “yargı bağımsızlığı”nın en çok konuşulduğu günlerde böyle bir olay patlak verdi...
Başbakan Erdoğan, haklı olarak sordu;
“HSYK’nın yapısını değiştirmek isteğinde ne kadar haklı olduğumuz anlaşıldı mı?”
Bana göre anlaşıldı.
Ama öyle görünüyor ki; Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya, bu haklılığı reddediyor.
Önceki gün, Yargıtay Savcısı Baki Çoban’ın yaş haddinden emekli olması dolayısıyla düzenlenen törende demiş ki;
“Üstün değerler taşıyan, sağduyulu, objektif düşünen milletimizin öncelikleri ve dikkate almaları gereken hususlar şunlar olmalıdır: Tarafsız bir HSYK ve Anayasa Mahkemesi oluşturulması için ilk gözetilmesi gereken konu, yargıyı iktidarların müdahalesinden uzaklaştıracak, siyasi müdahalenin olmamasını sağlayacak kurallar getirilmesidir... Bu sistemi, standartı getirecek iktidarlar ve bağlı bulunduğu siyasi partiler, halkımız nezdinde en yüksek düzeyde takdir edileceklerdir.”
Sayın Yalçınkaya; “Hakim ve savcıların toplumdan kopuk oldukları” iddiasını da reddetmiş ve “Topluma en yakın kişiler, hakim ve savcılardır!.. Onlar, toplumun tüm değerlerini çok iyi bilirler” demiş!..
Gördüğünüz gibi;
Sayın Yalçınkaya, hem “yargının bağımsız bırakılmasını”(!) istiyor, hem de hakim ve savcıların “toplumu iyi tanıyan kişiler” olduğunu söylüyor!..
Amenna... Hiçbir itirazım yok!..
Ama Sayın Yalçınkaya; şu “emredersiniz”le biten konuşmada; “yargı bağımsızlığı” kavramının nerede olduğunu izah edebilir mi?..
Ya da;
“Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi Hamdi Yaver Aktan’ın; hem “bağımsız ve tarafsız hakim”(!)lik yapıp, hem de “Ergenekon üssü Cumhuriyet’te yazı yazmasını” nasıl açıklar!..
Çünkü Hamdi Yaver Aktan;
Muhtemelen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelecek Ergenekon Dâvâsı’nda “karar verici” olacak!..
Acaba “tarafsız” davranabilecek mi?..
Acaba “bağımsız” karar verebilir mi?..
“Yargı bağımsızlığı”na eyvallah!..
Ama, ondan da önemlisi,
“Tarafsız” olabilmek değil mi?..
Peki, Hamdi Yaver Aktan, “Cumhuriyet’e karşı tarafsız olabilecek mi?”
Yoksa, “duygusal” mı davranacak?..
UYUŞTURUCU BAĞIMLILIĞI GİBİ!
Kimse lafı sündürmesin!..
Cümleleri eğip, bükmesin!..
Açık ve net konuşsun ki;
“Yargı”nın bugünkü yapısı, kesinlikle “bağımsız ve tarafsız” değildir!.. Yüksek yargıya, hem “ideolojik”, hem de “mezhepsel görüşler” hakimdir!..
Yargıçların çoğu; “hukuka” göre değil, kendi “ideoloji”lerine ve “mezhebî görüş”lerine göre karar vermektedirler!.. Yani yargı; “bağımsız” değil, “uyuşturucu bağımlılığı” derecesinde “bağımlı”dır!..
Başsavcı Yalçınkaya’nın iddia ettiği gibi; hakim ve savcılar “toplumu iyi tanıyor” ve “toplumun tüm değerlerini çok iyi biliyor” olsalardı, “Türk milleti adına” verdikleri kararlar, toplumun vicdanında derin yaralar açmazdı!..
Örnek, “başörtüsü” kararları!..
Örnek, “katsayı” kararları!..
Örnek, “parti kapatma” dâvâları!..
Ne yani;
“Milyonlarca insan yanlış yapıyor” da, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nde görev yapan “10-15 kişi” mi doğru yapıyor?..
Hakim ve savcılar “toplumu çok iyi tanıyor” iseler, verdikleri her karar, toplumda niye “isyan”la karşılanıyor?..
Demek oluyor ki;
Hakim ve savcılar “milletin yanında” değil, “devletin yanında”dır!.. Oysa, yargıçların görevi “devleti kutsamak” değil, “milletin hak ve özgürlüklerini korumak”tır!..
“Anayasa değişikliği”nin amacı da budur!.. İsteniyor ki; “siyaset”e yelken açan yargı, “hukuk sınırları”na geri dönsün!..
“Talimat”tan da kurtulsun,
“Emir”den de!..
Yükseklerden talimat almak “bağımlılık” mı yaptı ki; “bağımsızlaştırma” girişimine karşı çıkılıyor?..
Galiba öyle!..
Erdoğan ABD’ye gitmeseydi!
Gazetelerdeki haberleri okumuşsunuzdur... Prag’da buluşan ABD Başkanı Obama ile Rusya Devlet Başkanı Medvedev, “tarihi bir adım” atarak, “stratejik nükleer silah başlıklarının üçte bir oranında düşürülmesi” konusunda uzlaşmışlar!..
Tam da, bu “imza”nın ertesinde, yani bugün, Başbakan Tayyip Erdoğan da ABD’ye gidecek... Başbakan, Washington’da yarın düzenlenecek “Nükleer Güvenlik Zirvesi”ne katılacak!..
Evet, katılacak ve büyük bir ihtimalle; “İsrail, Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’na niye imza atmıyor?” diye soracak... Erdoğan’ın bu soruyu sorma ihtimali yüzündendir ki; İsrail Başbakanı Netanyahu, zirveye katılmaktan son anda vazgeçmiş!.. Erdoğan gitmeseymiş, zirveye katılacakmış!.. Sizin anlayacağınız, “minderden kaçmış!”
İsrail, bunu hep yapıyor... Kendisine yönelik eleştirileri ya duymazdan geliyor, ya da “duymamak” için orada olmuyor!..
Ama çekirge bir zıplar, iki zıplar!..