Hayata dair 2
Okul ise, kişi ile toplum arasında önemli bir köprüdür. Okul hayatına geçen bir çocuk, hayatı bir başka boyutuyla tanımakta, artık yiyip içen, tüketen bir varlık olmanın ötesinde sosyal yaşama ve kendisine neler katabileceğini düşünmeyi öğrenmektedir.
Okulun çocuğun sosyelleşmesinde önemli bir yeri vardır. Çocuk burada aslında kendi rolünü , yaşadığı toplumu, aile ilişkilerini daha farklı bir bakış açısıyla görebilmektedir.
Okul aynı zamanda farklı kültürlerden, farklı düşünce gruplarından, farklı sosyal statülerden gelen kişilerin,aynı ortamda yaşamı paylaşmayı öğrenmeleri açısından da önem arz etmektedir. Bu durum çocuklara birbirlerini tanıma ve bir arada yaşayabilme becerisi vermekte ve sosyal gruplar arası direnç ve sürtüşme noktalarını tolere etmektedir. Çünkü çocuk ileriki yıllarda topluma açıldığında çok farklı düşünce gruplarıyla, karşıt görüşlerle, belki de hiç tahayyül edemeyeceği mizaçtaki kişilerle bir arada yaşayabilmek için bir deneyim elde etmektedir. Bununla beraber artık kişi bir meslek edinecek ve yaşadığı toplumda önemli bir yere gelecektir.
Teknolojik aygıtlar ve özellikle televizyon ise toplumun sosyalleşmesine bir kısım katkı yapsa da; daha ziyade bireylerin hayal güçlerini uyuşturup kısırlaştırmakta ve iradelerini vesayet altına alıp, tek yönlü bir ilişkiye iterek, yalnızlaştırmaktadır. Bir dostun ,bir arkadaşın yerini hiçbir zaman tutmayacağından suni bir hoşnutluk ve zamanı çalan bir hırsız gibi geliyor bana. İnsan yaşamından alıp götürdüğünün, kattığı şeyden çok daha fazla olduğuna şahit olmaktayım zira.
İş yaşamı ise artık doğal bir okul olan aile, çevre ve okul deneyimlerinden sonra hayata atılma ve toplumsal alanda rol alma yönünden önemli bir işleve sahiptir. Bu dönem kişiler parasal rekabetin, kariyer ve yükselme hayallerinin, evlenme, eş çocuk ve sosyal çevreye erişkin durumlarının ne kadar önemli olduğunu hissederler ve hayatlarını yeniden gözden geçirirler. İş hayatında birey çeşitli insan gruplarıyla, işle ilgili olay ve kişilerle yakın iletişim halindedir. Artık çevre git gide genişlemekte ve kişinin sosyal uyumu daha geniş yelpazeye yayılmakta ve dünya görüşü, düşünceleri bu minvalde gelişmekte, büyümektedir.
Sosyalleşme sürecinde, okul, aile, iş hayatı, sportif faaliyetler, sanatsal etkinlikler, dini ve milli normlar, gelenek ve dinin önemli bir yeri vardır....
Öte yandan varoşların karanlık sokaklarında kurulmuş bir kıraathanenin bir çok insanı barındırdığını ve bu insanları çatısı altında toplayarak bir çeşit sosyalleşme görevi üstlendiğini görürüz.
Buradaki insanlar günün yorgunluğunu veya yalnızlığını atarken; bir yandan da gündelik sorunları paylaşırlar veya unutmaya çalışırlar. Hayatın omuzlarına yüklediği yükü bazen cömertçe üleşirler, kimi zaman gizli bir sinerjiyle masa başında adeta dayanışma içine girer, yoksul dünyalarına bir nebze de olsa renk katarlar.
Bir de son günlerde ev hanımlarının kendilerini meşgul etmek için güncelleştirdiği altın günleri, kahve saatleri, arkadaş toplantıları var. Neredeyse hayatının tamamını evde geçiren hanımlar, hayatlarına biraz canlılık katmak için bir araya gelip hem gündelik sorunları tartışmak ,hem eğlenmek ,kahve içmek üzere bir araya gelip sosyal bir ortam oluşturuyorlar. Bu tür toplantılarda hanımların çeşitli el emeği ürünlerini satarak muhtaçlara yardım ettiklerine, fakir komşulara destek verdiklerine, muhtaç öğrencilerin eğitim sorunları üzerinde konuşulduğuna şahit oldum. Elbette bu insanlar hem maddi hem de manevi olarak bir kazanç elde etmek istemekte ve hoşça vakit geçirmeyi amaçlamaktadırlar.
İnsan akıllı ve sosyal bir varlık. Bu nedenle dar bir kulvarda yaşamaya tahammül edemiyor ve daha geniş ummanlara açılıp, yaşadığı toplumla uyumlu alternatifler geliştirmek , verimli ve etkin sosyal bir güç sergileyerek, ruhunun sonsuzluğunda manevi bir doyum yaşayarak sonsuzlaşmak istiyor. Küçük mekanlar, daracık kavram ve kelimeler, sınırlı bir dünya görüşü, akıl, irade ,konuşma ve tahayyül etme yetisine sahip insana yetmiyor yetmeyecektir de.
Ve... İnsan hep arayış içersinde olacak. Ne bu günün teknolojik araçları, ne uçsuz bucaksız ihtiras ve arzular, ne hadsiz hesapsız servetler, ne dünyayı titreten unvanlar hiçbir şey içindeki ummanı, ruhunun engin kalbini doyuracak güce sahip olamayacak. İnsan hep arayış içersinde kalacak. Biliyorum, şu saydığımız sosyalleşme araçları onu hiçbir şekilde tam anlamıyla tatmin etmeyecek.
Ama varsın insan bu arayışlarını sürdürsün... Ancak, Asrın insanının kurtuluş reçetesinde; bütün sosyal katmanlarımızın inançları, düşünceleri,alışkanlık ve gelenekleri, kültür kaynakları,sanat, edebiyat ve yaşam biçimlerinde, hepsi ama hepsinde İslam 'ın ve Aziz İslam Peygamberinin damgası olsun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.