'Yuf' böyle erbâb-ı aşkın kuvve-i bazûsuna
BDP lideri Selahattin Demirtaş'ın söylediği şeyleri bugüne kadar tasvib ettiğim hemen hemen olmadı fakat Samsun'daki rezâlet hâdiseden sonra gazetecilere verdiği beyanatın her cümlesinde, "Haklısın, vallahi haklısın; az bile söyledin" demekten kendimi alamadım.
Rezâlet; resmen rezâlet; bu cümledeki "resmen" kelimesi ne yazık ki yerli yerine oturuyor. Nihai tahlilde oradaki "Resmî" mercîlerin görev savsaklamasına bağlı bir rezâlet! Bahânesi yok. Saldırıya uğrayan topluluk, "misafir" evvelâ. Misafirin burnunu kırıp göndermek ne zamandan beri millî örf ve geleneklerden sayılır oldu, bilmiyorum. Sâniyen bu adamlar "milletin vekili"; siyasetlerini beğenmeyebilirsiniz, hatta onları eleştirme, hatta kınama hakkınız bile var fakat gaflet ânına denk getirip kalabalık arasından yumruk çakmak yok milletin vekillerine. Sâlisen bu topluluk BDP'nin üst yöneticileri, bir siyasi fikri temsil ediyorlar ve artık anlamalıyız ki hoşumuza gitmeyen fikirleri, sahiplerinin ağzını burnunu kırarak yanlışlamış olmuyoruz.
O yumruk ki acz işaretidir; dağarcıkta söz kalmayınca ya küfüre veya yumruğa müracaattan gayrı seçenek kalmaz fakat takdir ediniz, hayatta karşılaştığımız problemlerin kaçını yumruk gücüyle çözebiliriz ki? Şairin, "Aferin erbâb-ı aşkın kuvve-i bazûsuna!" deyişine fazlaca aldırış etmemek gerekir. Yumruk, insan bedeninin en insiyâkî saldırı silahıdır ki yumruğu pek kaba saba bulan Uzakdoğu savunma sporları uzmanları, onu başta "Turna başı vuruşu" olmak üzere onlarca farklı biçimde stilize etmişlerdir. Beğenmediğiniz fikirleri yumruk veya kafa atarak geçersiz kılmış olmuyorsunuz; yumruk sadece, onu kullanan tarafın fikrî iflâsını gösteriyor. Yeri gelmişken belirtelim ki, "İcab ederse dağa çıkar, elli sene inmeyiz" yaklaşımı da eninde sonunda rakibe yumruk sallamanın kolektif tezahüründen başka bir şey sayılmaz.
Hadisenin görüntülerini seyrederken bir nokta dikkatimi çekti: Saldırıya uğrayan Ahmet Türk, arkadaşları tarafından otomobiline bindirildikten sonra otomobil, neredeyse tam gaz, âdeta oradan kaçarcasına hareket etti ve ben bunu, panik halinde toplu bir linç veya suikasttan kaçış olarak yorumladım; insanlarda bu derece güçlü tedhiş hissi uyandırmak mârifet midir; nitekim hızla Samsun'dan ayrılan konvoyun ancak Kavak kazasında Ahmet Türk'e ilk yardım sağlamak üzere durabilmesi, linç duygusunun varlığını gösteriyor. BDP topluluğuna duruşma öncesi dostça davranan ve misafirperverlik gösteren Samsunluların varlığı insanın yüreğini ferahlatıyor ama yumruklu saldırı esnasında heyetin apar topar oradan uzaklaşması ayrı bir üzüntü veriyor insana.
Saldırıdan hemen sonra Ahmet Türk'ün vekar ve soğukkanlılığını kaybetmeden, "Herkesi aklıselime davet ediyorum; umut ediyorum ki bu tür şeyler toplumda bir gerginlik yaratmaz." diye konuşması, bu çirkin saldırıya karşı verilebilecek en olgun tepkiydi. Saldırıyı hem Başbakan'ın, hem CHP Genel Başkanı'nın kınaması da, ortak aklın hâlâ yerli yerinde durduğunu göstermesi bakımından sevindirici bir tesir yaptı.
Geçmiş olsun BDP, fikirlerinize pek bayıldığım söylenemez ama siyaset yapma hakkınızın hep yanında olacağız.
Not: Taraf Gazetesi yazarı Evrim Alataş'ın "Gök ekini biçmiş gibi" genç yaşta hayatını kaybetmesi çok üzücüydü. Yakınlarına ve Taraf çalışanlarına başsağlığı diliyorum.
Bir not daha: Taraf Gazetesi'nin sıkı muhabiri Mehmet Baransu'nun kaleme aldığı "Karargâh" isimli kitap hakkında okuyucularımı ikaz etmek isterim: Bir defa başlayınca tamamını okumadan bırakamıyorsunuz. Son derece önemli bir "Aktüel tarih" çalışması ve belge deposu olarak her eve lazım cinsinden bir çalışma. Eline sağlık Mehmet Baransu.