Pakistan’da askeri darbe ne zaman yapıldı?
Ya ben “çok pimpirikli”yim ve gelen her haber konusunda “kılı kırk yarıyorum”, ya da bazı gazeteler, kulaklarına ne üflenirse; inceleme gereği bile duymadan “çalakalem” yazıyorlar... Ne “dikkat” var, ne de en ufak bir “araştırma” ihtiyacı.. Gelen her haber incelenmeden yayınlanıyor!.. Biz ise, “muhabirlerimiz” bir haber getirdiğinde, neredeyse “anasının nikahı”na kadar soruyoruz... “Karşı tarafa sordunuz mu?.. Verilen bilgiyi teyid ettiniz mi?.. Bu söz veya tarih doğru mu?.. Konuşmayı banda aldınız mı?..” sorularıyla çocukları bunaltıyoruz. Böyle yapıyoruz, çünkü “dikkatli” olsunlar... Böyle yapıyoruz, çünkü “mandepsi”ye basmasınlar.. Böyle yapıyoruz, çünkü, bu gazete “insan içine” çıkıyor.. Ben, çocukluk günlerimde “kasa”ya nasıl “sağlam domates” döşemiş, “çürük”leri ayırmış yani nasıl “ayıplı mal” satmamışsam, bu gazetenin de “ayıplı haber” vermesine gönlüm razı olmaz... Öyle ya; “manav”lardan veya “pazar”dan aldığımız meyve ve sebzelerin, eve geldiğimizde “çürük-çarık” olduğunu görünce nasıl sinirleniyorsak, elimize aldığımız bir gazetenin “yalan-yanlış” haberi de bizi öfkelendirir!..
“Çürük bir meyve-sebze” veya herhangi bir ev eşyası nasıl ki “ayıplı mal”dır, “yalan-yanlış haber” de “ayıplı mal” kategorisine girer!..
Ben, gazetemin, okuyuculara “ayıplı mal” vermesine kesinlikle rıza gösteremem...
İşte o yüzdendir ki;
Sadece ben değil, Vakit Yayın Kurulu’nun tüm üyeleri, önümüze gelen bir haber konusunda ince eler, sık dokuruz!..
Biz bu kadar “hassas” davranırız da, diğer gazeteler, acaba niye “sallapati” giderler?..
KADİR ÖZBEK, HANGİ RAKAMI VERDİ?
Konu, malûm..
HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, yaptığı konuşmada “Pakistan üzerinden tehdit” savurup, “istifa” imasında bulundu ya; benim merak ettiğim şu: “Özbek, Ankara Adliyesi’ndeki konuşmasında hangi tarihi zikretti?.. 1981 mi dedi, 1988 mi, yoksa 1995 mi dedi?”
Tamam, Ziya Ül Hak, bir “darbe” yaptı ve Pakistan yönetimini ele geçirdi!...
Peki, bu darbe;
1981’de mi oldu, 1988’de mi?..
Yoksa 1995’te mi?..
Biliyorum, gülüyorsunuz...
Gülmekte haklısınız!..
Çünkü, “askeri bir tatbikat”tan İslamabad’a dönerken, “uçağına yerleştirilen bomba”nın patlaması sonucu 14 Ağustos 1988’de hayatını kaybeden bir Ziya Ül Hak, kalkıp da 1995’te “darbe” yapmış olamaz!..
Öyle ya;
“Ölü adam” darbe mi yapar?..
Ama “çok satan” gazetelerin kimi “1984’te”, kimi “1995’te” diyor, kimi de “1981’de” olduğunu yazıyor!..
Ham de “Kadir Özbek’in ağzından” ve de “tırnak” içinde!..
Mesela Sabah, şöyle yazmış:
¥ “Pakistan’da 1988’de 4 bin hakim, Cumhurbaşkanlığından sonra Başbakanlığı üstlenen Ziya Ül Hak’ın dikta rejimine tepki göstererek istifa etmişti.”
Hoppalaaa!.. 2 hakimin istifası nasıl birden bire 4 bin’e çıktı? Hem de, 1988’de!..
Habertürk ise aynen şunu yazmış:
¥ “HSYK Başkanvekili: “Pakistan’da 1995 sonrası yeni anayasa hazırlandı... Yargıçlar ise topluca istifa etti... Türk yargıçlar, onlardan daha az duyarlı değildir!”
Aynı gün, Milliyet de şöyle vermiş haberi:
¥ “Özbek, Ziya Ül Hak’ın 1981’de Pakistan’da kanlı darbe yaptıktan sonra hazırladığı anayasa üzerine yargıçların yemin etmesini istediğini, buna karşılık yüksek yargıçların da toplu halde istifa ettiğini hatırlattı.”
“Tarih”lere lütfen dikkat;
Çok satan Habertürk’e göre, Pakistan’daki darbe 1995’te olmuştur!..
Milliyet’e göre, 1981’de!..
Sabah’a göre ise 1988’de!..
Burada bir “yanlış” var!..
Ama “yanlışın kaynağı kim”dir, işte o belli değil... Habertürk, Milliyet veya Sabah mı, yoksa Kadir Özbek’in kendisi mi?..
Haberlerdeki “imza”lara baktım...
Habertürk, “Ankara’daki brifingi” 2 muhabiriyle, yani Sibel Hürtaş ve Cemal Doğan’la izlemiş...
Milliyet de 2 muhabirle, yani Gökçer Tahincioğlu ve Türker Karapınar’la izlemiş!..
Demek oluyor ki;
“Brifing”i izlemişler, orada Kadir Özbek’i dinlemişler ve oturup haberlerini yazmışlar...
Ama bu nasıl “kulak”tır, nasıl “not” almadır ve nasıl “kayıt” tutmadır ki; 3 gazetenin de “darbe tarihleri” farklı!..
Birinde 1995, diğerinde 1981 ve 1988!..
İyi de, hangisi doğru?..
Ya da, Kadir Özbek, hangi rakamı telaffuz etti?.. 1981’i mi, 1988’i mi, 1995’i mi?..
Bunu, gerçekten bilmiyorum.
Bildiğim şu:
Ziya Ül Hak’ın Pakistan’da “darbe” yapıp yönetimi ele geçirdiği tarih ne 1981’dir, ne de 1988 veya 1995...
Darbenin tarihi;
5 Temmuz 1977’dir!..
BİLGİ, BİR TUŞ KADAR YAKIN!
Hadi “darbe tarihi”ni karıştırdılar diyelim.. Peki ama, bu adamlar Ziya Ül Hak’ın 1988’de öldürüldüğünü de mi bilmezler?
Farzedelim ki, muhabirler “acemi”dir, “çaylak”tır, “cahil”dir, peki “gazetelerin yayın kurulu üyeleri” de mi bilmez bunu?..
Hadi, “eskiden” olsa, belki yanılabilirler.
Ama, şimdi “bilgisayar” denilen bir alet ve o alette “Google Hazretleri” denilen bir “bilge” var!..
Tuşa bastın mı, “Google Hazretleri” hemen devreye giriyor ve “tarih, yer, isim...” her şeyi anında bildiriyor!...
Ama, “çok satmakla” övünen Habertürk’teki, Sabah’taki ve Milliyet’teki arkadaşlar, kendilerine bir “tık” mesabesindeki “doğru bilgi”ye, her ne hikmetse ulaşamamışlar!..
“Pakistan’daki darbe”nin tarihi olarak;
Biri 1981 demiş,
Biri 1988,
Öteki de 1995 demiş!..
Tekrar ediyorum;
14 Ağustos 1988’de ölen bir adam, mezarından kalkıp da, herhalde 1988 veya 1995’te darbe yapamaz!..
Tamam, “darbe” yapmıştır.
Ama, 5 Temmuz 1977’de!..
YANILTAN, GALİBA KADİR ÖZBEK
Peki; “ayıplı mal” satan kimdir?..
“Gazeteler” mi,
“Kadir Özbek” mi?
Kadir Özbek, konuşmasında 1981 mi dedi, 1988 veya 1995 mi?
“Hangi tarihi telaffuz ettiğini” öğrenmenin tek yolu “yandaş bir gazete”ye müracaat etmek olsa gerek!..
Ben de öyle yaptım;
Cumhuriyet Gazetesi, bünyesinde “yüksek yargıçları” da barındırdığından, onlara köşe açıp “yazılar” yazdırdığından, pekala “yargı yandaşı” bir gazete sayılabilir!..
O halde, bu “yandaş gazete” ne yazmış, ona bir bakalım da, “darbe tarihi”ni onlardan öğrenelim!..
Baktım ve öğrendim...
Meğer, Kadir Özbek, “Ankara’daki brifingde” yaptığı konuşmayı, yani verdiği “Pakistan örneği”ni, önce Cumhuriyet’ten Leyla Tavşanoğlu’na açıklamış...
Sormuş Leyla Tavşanoğlu;
“Yani böyle bir anayasa değişikliği referandumda kabul edildiği takdirde sizler görevi bırakacak mısınız?”
Cevap vermiş Kadir Özbek:
“Size şöyle yanıt vereyim.. 1981’de Pakistan’da Ziya Ül Hak, yönetime el koyduktan sonra yeni bir anayasa yaptı. O anayasanın hükümlerinden birisi de mevcut yargıçların anayasaya sadık kalacaklarına dair yemin etmeleriydi. Yüksek yargıçların darbe anayasasına sadık kalacaklarına dair yemin etmeleri, o anayasaya meşruiyet kazandıracaktı. Yanılmıyorsam, yüksek mahkeme başkanı ve 12 hakim görevden ayrıldı. O anayasaya bağlılık yemini etmeyeceklerini, buna alet olmayacaklarını söylediler. Türk hakim ve savcıları, kesinlikle Pakistanlı hakim ve savcılardan daha az tepkili değillerdir. Üzerlerine düşenleri yaparlar.”
“Yandaş gazete”ye verilen “tam sayfa röportaj”dan da anlıyoruz ki, 1981 tarihini telaffuz eden, Kadir Özbek’ten başkası değildir!.. Gerçi;
Özbek’in “hukuk bilgisi” elbette tartışılır!..
Ama, görülüyor ki;
“Tam bir dış politika cahili”dir!..
Eee, HSYK Başkanvekili’nin verdiği bilgi “dandik” çıkınca, elbette gazeteler de dandikleşiyor işte!..
Hem de manşetlerden “tel maşa” haberler veriliyor.
Ortalığa, öyle bir “bilgi kirliliği” yayılıyor ki; gel de düzelt, düzeltebilirsen!..
“Deve” misali!..
“Eğri” olan sadece “boynu” değil ki!..
“Doğru” olan tarafı yok!..
Bu karmaşa, bana “keşiş hikayesi”ni hatırlattı.
Bilirsiniz;
Bir sohbet esnasında adamın biri, etrafındakilere demiş ki,
“Bir keşiş, deniz kenarında, tam kızını kurban edeceği sırada Mikail adlı melek gökten bir keçi getirdi...”
Sohbette bulunanlardan biri, dayanamayıp patlamış:
“Be adam” demiş;
“Şu söylediklerinin hangisini düzelteyim?.. Bir kere; o kişi, keşiş değil Hz. İbrahim Peygamber idi!.. Orası, deniz kenarı değil, dağlık arazi idi!.. Kızını değil, oğlu İsmail’i kurban edecekti... Meleğin adı Mikail değil, Cebrail Aleyhisselam idi... Gökten inen de keçi değil koyun idi!”
Gel de düzelt şimdi... Kadir Özbek’in “yamukluk”larını mı düzelteceksin, “gazeteler”in “tarih yanlışları”nı mı?..
Böyle bir “yargı” ve böyle bir “medya” ile nereye gidebiliriz ki?..
Demek oluyor ki;
Bir, “çok satan”lardan,
Bir de, “çok konuşan”lardan korkacaksın!..
Malûm, “çok söz yalansız olmaz”mış!..
Bunu, bir defa daha gördük!..
Özü başka, sözü başka!
Merak ediyorum; bütün millet “kör ve sersem”dir de, bir tek CHP’liler mi “uyanık”tır?.. Öyle bir “uyanık”lar ki; AK Parti’ye yaptıkları “sözlü” teklifte “3 maddeyi askıya alın, gerisine biz de destek verelim ve referanduma gerek kalmasın!” diyorlar... Ama “yazılı teklif”te; bu “3 madde”nin, aslında “3 konu” olduğu, dolayısıyla “11 maddeyi kapsadığı” ortaya çıkıyor!..
Yani CHP, kameralar önünde “3 madde” diyor ama kapalı kapılar ardında “11 maddenin paketten çıkarılmasını” dayatıyor!..
Bu gibi durumlarda, halkımız der ki; “Pışşııık!.. Senin anan güzel mi?.. Alan da gaçan mı?”
Ortaya çıktı ki, CHP; bir yandan “anayasa değişikliğini sulandırma”nın, bir yandan da “kafaları bulandırma”nın peşindedir!..
Üstüne üstlük, CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, dün kameraların önünde; “AK Parti, uzattığımız eli havada bırakmasın” demez mi, şaştım kaldım!..
Bu kadar da “pişkinlik” olmaz!.. Kaldı ki; uzattıkları şey “el” midir, “sıkılı yumruk” mudur, o da tartışılır... Malûm, Ahmet Türk’e Samsun’da uzanan şey de, bir “el”di!.. Ama o el, “sıkılı bir yumruk” olduğu için, Ahmet Türk’ün burnunu ve dişlerini kırdı!.. CHP’lilerin, AK Parti’ye uzattığı el de, sakın “sıkılı bir yumruk” olmasın?!?..
“Özü” başka, “sözü” başka partiden her şey beklenir!..