Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Bıktıran iktidarlar!

Bıktıran iktidarlar!

İlginçtir, her gün yeni bayanlarla ve skandallarla birlikte anılan İtalya Başbakanı Berlusconi, ülkesi halkı tarafından biraz da tutkuyla karışık bir biçimde sevilmektedir. Zaman zaman mali ve siyasi kuvvetini kullanarak gazetecileri bulunduğu salonlardan yaka paça dışarı attırsa da ve bu anlamda otoriter görüntüler verse de yine de destek tabanında hatırı sayılır bir aşınma olmamıştır. Lakin Sarkozy ilk gününden beri dünyayı da halkını da usandırmıştır. Bunun nedeni galiba Berlusconi'nin soft, yumuşak tabiatlı ve sıcak kanlı olmasıdır. Özel zevklerinin dışında siyasi olarak da iddiasız bulunmasıdır. Bu iktidarı sevmediği anlamına gelmez bilakis iktidarının sınırlarını bildiğini gösterir. Bu önemli bir ayrıntıdır. Evet, Berlusconi mafya babalarını hatırlatan bir lider profili çiziyor lakin bununla birlikte kibir unsuru fazla ön plana çıkmıyor. Buna mukabil, Sarkozy ise kadınların da dışında herkesle takışan ve nobran tipli bir yapıya sahip. Gölgesiyle kavgalı bir lider profili çiziyor. Hatta Bush'un Haiti'de kirlenen ellerini Clinton'ın gömleğinde temizlemesi gibi sakil ve negatif de olsa sevdirici unsurlardan da uzak bir yapıdadır. Kupkuru bir tip. Bu nedenle iktidar tutkalına rağmen Bruni ile bile tutkusu kaybolmaktadır. Sarkozy yüzünü çabuk eskitti. Fransa'da düzenlenen bir kamuoyu araştırması, seçmenlerin önemli bir çoğunluğunun, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin 2012 yılında düzenlenecek seçimlerde aday olmasını istemediğini ortaya koyuyor. Oysa İtalyanlar tersini düşünüyor. Öyleyse, Berlusconi'nin tılsımı nedir? Tılsımı şakacılığı ve belki fazla sırıtmayan hafif meşrep oluşu ve bunların bütününü temsil eden sevimliliğinden kaynaklanan siyasi çekiciliğidir. Çapkın olmasına rağmen Bill Clinton da bu özelliklerinden dolayı halkı tarafından seviliyordu. Demek ki bir lider için en tehlikeli duruş sakil duruştur.

Pakistan diktatörü Müşerref de tarihe, Ziya Ül Hak'ın doyumsuzluğuna nazaran ve tersi olarak bıktıran iktidarlardan birisi olarak girecektir. Bu anlamda, Sarkozy gibi sakil bir duruşu vardı ve iktidarda kalmak için her gün gerilim politikası izlemesi ve üretmesi bıktırıcı olmuştur. Halkına ve Batılılara kendisini kurtarıcı olarak takdim edebilmek için halkıyla cedelleşmekten ve kontrollü bir iç savaş çıkarmaktan bile geri durmamıştır. Daha yumuşak yöntemlerle halledebileceği meseleleri kanla ve gözyaşıyla bastırma yolunu seçmiştir. İktidarı için 11 Eylül'ün gönüllü yandaşlarından birisi olmuş ve ülkesine kontrollü bir iç savaş ortamına sürüklemiştir. Ülkesine bedeli ağır olmuştur. İktidarı zamanında halkı her türlü felaketi yaşamış ve tatmıştır. Benazir Butto hırsının kurbanı olduğu kadar Müşerref de hırsının kurbanı olmuştur ve BM suikast raporu da bunu teyit etmektedir. Başkanlığını Harold Wooms'un yaptığı BM Butto Cinayetini Araştırma Komisyonu'nun 65 sayfalık raporunda, Butto'ya yönelik birçok tehdit bulunduğu, suikastın başarılı olmasının, Pakistan'daki federel hükümet, eyalet ve yerel yönetimin sorumlu olduğu güvenlik zafiyetinden kaynaklandığı ifade edilmektedir. Butto'ya yönelik suikastın 15,5 yaşındaki birinin taşıdığı patlayıcıyı patlatmasıyla meydana geldiği belirtilen raporda, bu yaştaki bir çocuğun böyle bir eylemi tek başına yaptığına kimsenin inanmadığı vurgulanmaktadır.

Pakistan Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Ferhatullah Babar, BM'nin, eski başbakanlardan Benazir Butto suikastına dair raporunda yer alan ifadelerden memnuniyet duyduklarını ifade etti.

Gazetecilere yaptığı açıklamada Babar, Butto suikastını araştıran bağımsız BM komisyonunun uzun süren bir soruşturmadan sonra suikastla ilgili gerçekleri ortaya çıkardığını belirterek şu değerlendirmede bulunmuştur: "Rapor Müşerref yönetiminin ihmalini ortaya koyuyor." İktidarda bulunan Pakistan Halk Partisi'nin (PPP) suikastla ilgili savunduğu iddiaların raporda yer aldığını ifade eden Babar sözlerini şöyle sürdürmüştür: "Biz her zaman, Müşerref'in başında olduğu hükümetin Butto'nun öldürülmesinden sorumlu olduğuna inanıyorduk." Müşerref onursuzluk pahasına sonuna kadar iktidar ipine tutunmaya çalışmış ve iktidardan inmesi halinde düşmanlarının gazabına uğramamak için sürgüne gitmesi dahi gündeme gelmiştir. Lakin buna gerek kalmadı ve korkulan olmadı. Zira şark, benzeri müstebitlere alışıktır. Bıktıra bıktıra iktidardan ayrılmıştır. Garbın şarktan bir farkı da şudur: Bıktıklarına kapıyı gösterir. Kurumsal yapısı da buna müsaittir. Şark despotları ise aynı zamanda kurnazdırlar ve aynı zamanda kurumsal zafiyetten de yararlanırlar. Zira şark despotları için iktidar her şeydir. Halbuki, önemli olan bıktırmadan ve onurunu koruyarak çekip gitmesini bilmektir. Tahtta yaşamaktan ziyade gönüllerde taht kurmak ve yaşamaktır. Maalesef bazıları şark kurnazlığını hatırlıyor da koltuğunun ikizi ve gölgesi haline gelmiş şark müstebitlerini hatırlamıyor. Çünkü şark kurnazlığı ile despotluğu ikizdir. Mehmet Ali Paşa'dan Mübarek'e kadar nice yaşanmış örnekleri de vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi