Yumruk atan el ile tetik çeken el aynı!
Atalarımız, “Ateş düştüğü yeri yakar” demişler ya; insanlar, “kendi dertleri”nin, “dünyanın en önemli meselesi” olduğunu düşünürler ve başka bir meseleyi görmezler ya; “bu ülkede yaşayan insanlar” olarak, galiba, biz de aynısını yapıyoruz... Dünyada, Türkiye gibi “gündem enflasyonu” yaşanan bir başka ülke var mıdır, elbette bilemiyoruz... Varsa da, sürekli “kendi sorunlarımız” ile boğuştuğumuzdan, başkalarının sorunlarını görmüyor, sadece “kendi nasırımız”ın acısı ile kıvranıyoruz... Meselâ, İzlanda’da, “buzulların altındaki yanardağ” yeniden faaliyete geçip de, “volkandan fışkıran lav”lar “Avrupa hava trafiği”ni felç ederken; binlerce metreye yükselen “duman ve toz”lar eğer “Türkiye’yi de tehdit” etmeseydi, acaba bu “volkan patlaması” ile ilgilenir miydik?.. Hiç sanmıyoruz... Herhalde “Sıradan bir olay” der, geçerdik... Bu yanardağın püskürmesi, “teknolojiyi felç etmiş, uçaklar uçamaz hâle gelmiş, teknolojik gelişmelerle böbürlenen insanoğlunun bir volkan patlaması ile eli-kolu bağlanmış” hiç umurumuzda olmazdı... Ama, toz ve duman bulutlarının Türkiye’yi de tehdit ettiği, “astım hastaları”nı etkileyeceği, çevrenin “asit yağmurları”na maruz kalacağı söylenince, birden İzlanda’ya yöneldi dikkatlerimiz...
MEDYA, İŞİNE GELENİ GÖRÜYOR!
Eğer İzlanda’daki yanardağ faaliyete geçip de “lav”lar fışkırtmasaydı, biz “kendi gündemlerimizi” konuşmaya devam edecektik... Türkiye’de “gündem maddeleri”nden bol bir şey yok... Bazen ağızlardan çıkan bir söz, bazen bir hapşırık veya öksürük, anında gündem oluyor... Tabiî, “gündem olmanın da şartları” var... Öncelikle “kartelin pompalayacağı bir isim” veya “köpürteceği bir olay” olacak ki, gündeme gelsin!..
Meselâ, sıradan bir insan ömür boyu “Allah, Muhammed” dese, hiçbir önemi yok... Ama CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ömr-ü hayatında bir defacık “Kutlu Doğum Haftası” etkinliğine katılırsa; işte bu “büyük olay”dır, “haber”dir!..
Tamam, Deniz Baykal’ın böyle bir etkinliğe katılması, orada konuşma yapıp Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hakkında çok güzel sözler sarfetmesi, elbette önemlidir, elbette haber değeri vardır... Peki ama; Türkiye’nin ve hatta içinde “Müslüman”ların yaşadığı bütün ülkelerde düzenlenen “Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri”nin hiç mi önemi, hiç mi haber değeri yok?..
Onlar niye haber olmadı?..
Merak ediyor insan; bunların da “haber” olabilmesi için, illâ Deniz Baykal’ın katılması mı gerekiyordu?..
DİYARBAKIR’DAKİ MUHTEŞEM KUTLAMA
Meselâ, Diyarbakır’ın İstasyon Meydanı’nda dün düzenlenen ve bugüne kadarki “en geniş katılımlı” Kutlu Doğum etkinliği... Miting havası içinde geçen kutlamalara “100 bini aşkın” insan katılmış... Göreceğiz bakalım, “Kürt’ün Peygamber Sevgisi”ni gösteren bu etkinlik “kartel medyası”nda hiç yer bulacak mı veya ne kadar değer verilecek?..
Oysa, bu muhteşem katılım; “Kürt’ün İslâm damarı”nın göstergesidir!.. Dile kolay; “100 bini aşkın insan, İstasyon Meydanı’nda” ve hep bir ağızdan haykırıyor:
“Anam, babam sana feda olsun Ya Resulallah!”
Bu tablo; Kürtlerin tamamının “PKK sempatizanı” ve dolayısıyla “bölücü” olmadığını; bu ülkenin diğer bölgelerinde yaşayanlar gibi; “Yönü kıbleli, alnı secdeli” olduğunu bir defa daha göstermiştir!..
AHMET TÜRK’E YAPILAN SALDIRI!
Ne var ki;
Diyarbakır’daki bu “muhteşem tablo”yu görmek ve göstermek istemeyen çevreler, “Kürtlerin en sağduyulu insanlarından biri” olan Ahmet Türk’ün Samsun’da uğradığı “yumruklu saldırı”yı, hem de, Türkiye’nin “huzur ve barış”ına yönelik bir “provokasyon” olduğunu göre göre “sürmanşet”lerden vermekte hiçbir sakınca görmediler!..
Hayır, olay, kesinlikle “önemsiz” değildir... Böyle bir saldırıyı hiç kimse tasvip etmez, tam aksine “lânetle” karşılar!..
Ama bu saldırıyı, sadece “haber şehveti” ile görmek, “altında yatan niyetlere” kafa yormamak, sadece ve sadece “Türk-Kürt çatışması”nı körükler!..
Geçtiğimiz günlerde Ankara Temsilcimiz Serdar Arseven’in sorularını cevaplayan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in ifadesiyle, bu saldırı “Atın ölümü, itin bayramıdır” türünden bir saldırıdır...
“At”lar ölmeli ki,
Meydan “it”lere kalsın!..
Biz, bu olayın haberini çok fazla büyütmedik... “Önemsiz” olduğundan değil, “nifak büyümesin” diye, “Kürtler ve Türkler birbirine diş bilemesin” diye düşündüğümüz için büyütmedik!..
Çünkü, biliyorduk ki;
“At”lar ölürlerse,
“İt”ler bayram eder!..
Şunu da biliyorduk: Ahmet Türk’e saldıran ve onun burnunu kıran şahıs, kesinlikle “yalnız” değildir... Eylemi tek başına gerçekleştirmiş olsa bile, arkasında “başka güçler” vardır!..
Eylem; “bireysel” değil, “kurumsal”dır!..
O kişi ve kurumların kimler olduğunu az-çok tahmin edersiniz... Türkiye’nin “anayasa değişikliği süreci”ne girdiği, “demokratik açılım toplantıları”nın yeniden başladığı, “başkanlık sistemi”nin tartışmaya açıldığı bir dönemde, bu tür “provokatif saldırı”lar zaten bekleniyordu!..
YUMRUĞA MİSİLLEME: 2 POLİS ŞEHİT!
Ancak, bu “karanlık plân”ları yapanlar, “karşıt bir eylem” daha yaptırmalıydı ki; insanlar birbirini “düşman” olarak görsün, “intikam” hisleri zirveye çıksın!..
Lütfen dikkat...
Olay yeri, yine Samsun!.. Yani, Ahmet Türk’ün, bir provokatörün yumruklu saldırısına uğradığı şehir!..
Bu defa, “devriye” gezisi yapan masum 2 polis, “silahlı saldırı”ya uğruyor!.. Hem de, “otomatik kalaşnikof tüfek”lerle!..
“Gösterilen el” belli: PKK’lılar!..
Ancak, “tetik çeken eller”in PKK’lı veya TİKKO’lu olması, hiçbir şeyi değiştirmez!..
Ahmet Türk’e yumruk attırmak için, “piyon” olarak bir “ulusalcı”yı seçenler, Ladik’te masum iki polisi “şehit” ettirmek için, pekalâ PKK’yı veya TİKKO’yu “kullanmış” olabilir!..
Zaten, her zaman aynı taktiği kullanıyorlar.
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Sivas’ta Madımak Oteli’ni ateşe verip 33 kişinin ölmesine yol açanlar ile 2 gün sonra Başbağlar’da 33 kişiyi hunharca katleden eller nasıl “aynı karanlık eller” ise; Samsun’da Ahmet Türk’e yumruk attıranlar ile Ladik’te 2 polisi şehit ettirenler, “aynı el”lerdir!..
VAKİT’İN TEŞHİSİ: İKİSİ DE AYNI EL!
Vakit Yayın Kurulu, dünkü “Haber Değerlendirme Toplantısı”nda, işte bu iki olayı enine-boyuna tartışıp, “uzman”ların da görüşlerini alarak, teşhisi koydu:
“İkisi de aynı el!”
Öyle sanıyoruz ki; “Ergenekon’a yönelik operasyonlar” devam ettiği, “anayasa değişikliği” ile bazılarının “saltanat”larına son verildiği, “demokratik açılım” girişimleriyle “kan ve gözyaşı”nın sona erdirilmeye çalışıldığı önümüzdeki süreçte, bu tür “provokatif eylemler” eksik olmayacaktır!..
Bizler, her seferinde “Biz bu filmi görmüştük” diyeceğiz ama, o karanlık eller, bu topluma aynı filmi seyrettirmekten asla bıkmayacak!..
Hep olduğu gibi; bile bile oyuna gelecek, bile bile birbirimize diş bileyeceğiz!..
Ne olur, oyunu görelim artık!..
Birbirimizi “düşman” olarak görmektense birbirimize sarılalım, kucaklaşalım!..
Diyarbakır’da 100 bini aşkın insan, hep bir ağızdan “Anam babam, sana feda olsun Ya Resulallah” diye haykırıyorsa, “kıblemiz bir, secdemiz bir” ise, bu ayrılık-gayrılık niye?..
Hâlâ bıkmadık mı “aynı elden çıkma senaryo”lara alet olmaktan?.. Hâlâ bıkmadık mı “aynı oyun”a gelmekten!..
Görün artık “Ergenekon provokasyonları”nı!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...