Bu kadar “tahrik”ten sonra olacağı buydu!
Herhalde, dün yazdığım yazının mürekkebi henüz kurumamıştır... Daha dün demiştim ki; Samsun’da Ahmet Türk’e yapılan “kahpece saldırı”nın, Ladik’te “devriye görevi” yapan 2 polise kurşun yağdırıp, “şehit” olmalarına yol açan “kalleş eylem”in arkası da gelecektir.. Çünkü, “karanlık el”ler, Türkiye’de “huzur ve barış” istememekte, huzur ve barış ortamının “gerilimden geçinenler”in ekmeklerine kan doğrayacağını bilmektedir... Malûm, ancak “yarasa”lar ve “vampir”lerdir ki, hem “karanlık”ta ortaya çıkarlar, hem de “kan”dan beslenirler... Yarasalar ve vampirler, “aydınlık düşmanı” olduklarından, Türkiye’nin de “karanlıkta” kalmasını arzu etmektedir... Oysa Türkiye; bir yandan “demokratik açılım” girişimleriyle, bir yandan “sivil anayasa” çalışmalarıyla “tarihi adımlar” atmakta, bir anlamda “devlet-millet kaynaşması”nı yeniden tesis etmeye çalışmaktadır... İşte, şu anda da, “Başkanlık Sistemi”ni tartışmaktadır Türkiye...
ARKALARINDA KİMLER VAR?
Bu tartışmalardan “rahatsız” olan, sadece “konfor”ları değil, aynı zamanda “saltanat”ları da tehlikede olan “odak” ve “mahfil”lerin “boş durmayacakları” biliniyordu... Açık söyleyelim; çok ses getirecek bir “faili meçhul cinayet”ten veya “provokatif bir saldırı”dan endişe ediliyordu...
Ki, “sözlerin izi” silinmeden Samsun’da bir “provokatör” çıktı ortaya ve Ahmet Türk’ün burnunu kırdı.
Bu olayın “perde arkası sebepleri”ni konuşuyorduk ki; “piyon”lar bu defa da Ladik’te çıktı ortaya...
“Devriye görevi” yapan 2 polis, “kaleşnikof”larla çapraz ateşe tutuldu ve “şehit” edildi...
Bitti mi?.. Hayır, bitmedi.
Maalesef, bitmeyecek!..
Çünkü “vampir”ler, çünkü “yarasa”lar, asla “kan”a doymazlar... Onlar, “kan dökmeye” bayılırlar!.. Tek gıdaları vardır, o da “kan”dır!..
İşte, dün de Kayseri’deydiler...
Hem de “öğretmen” olan Şahin Şimşek adlı bir provokatör, “Şehit yüzbaşı”nın cenaze törenine katılan Enerji Bakanı Taner Yıldız’a saldırıp, burnunu kırmış!..
Bu “iğrenç eylem”lere “bireysel” ya da “o anlık” saldırılar deyip geçemeyiz...
Dün de ifade ettiğim gibi;
Mutlaka “bağlantıları” vardır!..
BAHÇELİ’NİN TAHRİK KOKAN SÖZLERİ!
Şimdi ben, merak ediyorum;
Dünkü saldırıda “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tahrik dolu açıklamaları”nın acaba bir rolü var mıdır?..
Çünkü Bahçeli, “anayasa değişikliği” konusunda sert eleştiriler yöneltip, diyordu ki;
¥ “Anayasalar, kirli ellerin, kirli zihniyetlerin ve lekeli alınların kendilerini aklayacakları, arkasına saklanacakları, istismar malzemeleri ve paravanlar değildir; olmamalıdır.”
¥ “Biz bu pakete karşıyız. Eğer AK Parti-BDP ittifakıyla referanduma giderse, meydan meydan dolaşarak halka, sakıncalarını anlatacağız.”
¥ “Sayın Başbakan nereye kaçarsan kaç. Okyanus ötesine gitsen bile seni getirmezsem namerdim.”
¥ “Süreç, PKK açılımına dönüşmüş ve ülkemiz için tam bir yıkım halini almıştır. Birbirini tamamlayan bu çözülme, tasfiye ve teslimiyet sürecinin adı ise Sevr kaynaklı, PKK patentli, Peşmerge onaylı, ABD destekli yıkım projesidir.”
¥ “Biz, kendine eski Ülkücü veya eski MHP’li diyerek, gittikleri yerin bir türlü yenisi olamayıp, itibarını bile hâlâ bu kutlu hareketin eskisi ve müsveddesi olmakla övünenlerin tuzaklarına düşemeyiz.”
¥ “Bunlar; partimize mensubiyetleri kendinden menkul zavallıları bularak konuşturmakta ya da dava arkadaşlarımın geçmişte çektiği çileler üzerinden ağır tahriklerle milliyetçilik ve meşakkat istismarı yapmaktadırlar.”
¥ “Bu yıkıma neden olanlar, sessiz duranlar, göz yumanlar, sebepleri ne olursa olsun, hangi bahaneleri bulunursa bulunsun yaptıkları ve bundan sonra da yapacakları, açıkça söylüyorum millete, tarihe ve devlete ihanettir.”
ÖĞRETMEN... BOKSÖR... VE MHP’Lİ!
Diyeceksiniz ki;
“Taner Yıldız’a saldıran kişi ile, Devlet Bahçeli’nin ne gibi bir bağlantısı olabilir ki?.. Ne yani; saldırıyı, Devlet Bahçeli’nin sözleri mi tetikledi?”
Doğrudan “öyledir” diyemem!.
Ama, “saldırganın özellikleri” dikkate alındığında, “acaba?” demeden geçemiyor insan!..
Çünkü efendim;
Enerji Bakanı Taner Yıldız’a saldıran ve burnunu kıran kişi; “öğretmen” olmasının yanısıra, aynı zamanda “MHP sempatizanı bir ülkücü”dür!..
Bir “boksör”dür!.. Hem de, eski bir milli boksör!..
Görevli olduğu kulüpten uzaklaştırıldıktan sonra, Dadaloğlu Spor Kulübü’nü kurarak, burada “boks dersleri” vermeye başlamıştır!..
Yani, bir “boks antrenörü”dür!..
Aynı zamanda “Türk Eğitim-Sen üyesi”dir!.
Türk Eğitim-Sen de, MHP’ye yakınlığı ile bilinen Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonu’na bağlıdır!..
Dahası; Kayseri Melikgazi Ülkü Ocakları’nın faaliyetlerine de katılmaktadır!..
Tabii;
Bütün bu “veri”ler, MHP’nin, Ülkü Ocakları’nın ve Türk Eğitim-Sen’in sorgulanmasını gerektirmez!..
Ama, “fotoğraf” ortada!.. Saldırgan, hem “karışık”, hem “karanlık” bir kişi!.. Öyle ya; Sedat Peker’e de yakın, İşçi Partisi ve TKP’ye de!..
Tüm bu ilişkiler, bir “sempatizanlık” derecesinde kalsa bile; saldırganın, “Devlet Bahçeli’nin tahrikleri”nden etkilenmediği düşünülemez!..
Çünkü bu kişi;
“Söylem”lerini bir gün “eylem”e dönüştüreceği belli olan bir “ruh yapısı”na sahiptir!..
Mesela, internetteki bir “sosyal paylaşım sitesi”nde, “Ahmet Türk’ün burnunu kıran yiğit için paylaşıyoruz” adlı bir “video”nun altına şu satırları yazabilecek kadar gözü dönmüştür:
“Bizde ne yiğitler var!..
Zamanı gelince ortaya çıkar onlar!.. Bir bilsen!”
İnternet sitesindeki sayfasında da “MHP amblemi” var, iyi mi?!?..
AYNI “BİDON”DAN SU İÇİYOR!
Haa, Şahin Şimşek’in, aynı zamanda koyu bir “Yılmaz Özdil hayranı” olduğunu da söylemeden geçmeyelim... Malûm, millete, daha doğrusu “dindar” insanlara “bidon kafalı” diye hakaret eden Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil, Ahmet Türk’e yönelik yumruklu saldırının ardından şunları yazmıştı:
“Bu ülkenin çocuklarna ateş edip öldürmek “demokratik hak” kabul ediliyorsa, parti liderine girişmek niye “rkçlk” oluyor?
Mayn, demokrasi ise... Yumruk, niye faşizm?
Açn gazetelerin internet sayfalarn, bu haberin altna yaplan yorumlar okuyun...
Yumruğunu “adaletin tokmağ” yerine koyup, Ahmet Türk’ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularna tercüman oldu...”
Bunları yazdım ki;
Taner Yıldız’a saldıran kişinin “hangi kaynaklardan beslendiği” ve hangi “bidon”lardan su içtiği iyice ortaya çıksın!..
Ama, tekrar ediyorum;
Böyle bir “provokatör”ün eylemi MHP’yi de bağlamaz, “Ülkücü camia”yı da!..
Her kurumun içinden “çürük”ler çıkabileceği gibi, MHP veya “Ülkücüler” içinden de böyle bir “provokatör”ün çıkması, elbette camiayı bağlamaz!..
Ama Devlet Bahçeli veya MHP kurmayları da, konuşmalarındaki “eleştirinin dozajı”nı iyi ayarlamalı, “tahkir” ve “tahrik” kokan ifadelerden kaçınmalı değil mi?..
Yılmaz Özdil gibi “bidon kafalı”lar, Ahmet Türk’e atılan yumruğu “adaletin tokmağı” olarak görecek kadar zıvanadan çıkabilir, “Türkleri ve Kürtleri çıldırtmaya, kışkırtmaya” çalışabilir ama MHP’li kurmaylar “çok daha sağduyulu” olmalı değil mi?..
Çünkü “tahkir” ve “tahrik” kokan o demeçler, Samsun’da, Ladik’te ve Kayseri’de “provokatör”leri harekete geçirmeye, onları tetiklemeye yetiyor!..
OYUNA GELME TÜRKİYE!
Unutmayalım ki;
Ladik’teki “şehit polislerin cenaze töreni”nde “slogan” atanlarla, dün Kayseri’de Taner Yıldız’a saldıranlar, “maalesef ülkücüler”di!..
MHP’nin, “cenaze istismarları” ve “yumruk”larla “iktidar” olmayı düşündüğünü hiç sanmıyorum...
Çünkü, “karanlık güçler” tarafından yazılıp sahnelenmek istenen “senaryo”larda MHP’ye yer yok!..
Bu, bir “Ergenekon senaryosu”dur!..
Samsun’da “Kürt”ün, Ladik ve Kayseri’de “Türk”ün canına ve kanına kasteden bir Ergenekon senaryosu... Sivas/Madımak’ı tezgahlayan da onlardı, Başbağlar köylülerini hunharca katlettiren de!..
Yine aynı şeyi söylüyorum:
“Oyuna gelme Türkiye!”
Bu vesileyle; Sayın Taner Yıldız’a geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, “kalleşçe saldırılar”ın artık son bulmasını diliyorum!..
Dilerim, “vampir”ler aç kalır!..
==================
Başkanlık, Demirel’in de rüyasıydı
Hasan Celal Güzel’in ifade ettiği gibi, “Başkanlık Sistemi”ne geçmek, gerçekten de “Özal’ın rüyası”ydı... Sadece merhum Özal’ın değil, aynı zamanda “Demirel’in de rüyası”ydı!..
Meselâ, 1997 yılında, bir “Mısır gezisi” sırasında, kamuoyu, “Demirel’in ağzı”ndan şu sözleri duymuştu: “4 yıl 3 aydır cumhurbaşkanıyım. 6 hükümet atadım. Türkiye meclis hükümetleriyle tıkanıyor. Başkanın atadığı hükümetler sistemini tartışmalıyız.”
Demirel, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi gerektiği yönündeki görüşlerini sık sık tekrarlayarak, “20 senedir söylüyorum, cumhurbaşkanını halk seçmelidir ve cumhurbaşkanı yüzde 50’nin altında oyla seçilmemelidir. İki turlu seçilmeli. Türkiye bu noktalara gelmeli. Rejimi daha güçlendiririz. Cumhurbaşkanını daha güçlü hale getiririz. Eğer Türkiye başkanlık sistemine geçmekte gecikecekse, cumhurbaşkanını mutlaka halk seçmelidir. Ama benim asıl istediğim, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesidir” ifadelerini kullanmıştı...
Peki, zaman zaman “Demirel’le yandaş” olan Deniz Baykal niye karşı çıkıyor “Başkanlık sistemi”ne?..
Niye karşı çıkmasın ki; henüz “Başbakan” bile olamayan birinin “Başkan” olmayı düşünmeye ufku yetmez!..