Ulu çınarların ebediyet yolculuğu
Önce yıllarca aynı mesai alanını paylaştığımız ve aynı havayı soluduğumuz mesleğin duayenlerinden Vehip Sinan ağabeyi ebediyete uğurladık. Fatih Camii de vedalaşanların son mekanı olarak yine mahzundu. Haberini akşamından dostumuz Sefa Saygılı uçurmuştu. Büyük Gazetede onun çizgileriyle birlikte büyüdük. Pazartesi günleri Büyük Gazetenin Adapazarı'na; Yeni Camii gazete bayiine gelişini iple çeker ve dört gözle beklerdim. O dönemki siyasi mülahazalarım itibarıyla muhtevasına çekincelerim olsa da çizgileri beni mest ederdi. Vehip Sinan'ın çizgileri hem sevimli hem de tiryaki eden yani bağımlı kılan cinstendi. Kendisi de şeker gibi bir adamdı. Tam bir sanatçıydı. Tatlı kıskançlıkları ve halleri vardı. Bununla birlikte tezat görünse de şöhret tutkusu onun mahallesine hiç uğramadı. Mahviyet sahibi ve münzevi idi. Geniş dünyasını dört duvar arasına inşa etmişti. Halka çizse de hakka bakıyordu. 19/04/2010 Perşembe günü dostları ve sevenleri olarak ona Fatih musallasında veda ettik. Eski meslektaşlarından İbrahim Özdabak, Salih Memecan gibilerle birlikte hasbe'l kader patronu olmuş Mehmet Şevket Eygi ve Mehmet Kutlular beyler de son yolculuğa uğurlayanlar arasındaydı. Kalbi dostları ve sevenleri olarak geç ve genç kuşaktan bizler de; tarihçi Süleyman Zeki Bağlan, Mümin Vatansever, İbrahim Balcı, Muzaffer Doğan gibi Vehip Abi'ye veda ettikten sonra bir kahvede buluştuk ve birkaç kelam ettik. Vefanın hicrana dönüştüğü günlerde bizimkisi bir ahde veda partisiydi. Bu arada katılımcılardan Demirhan Kadıoğlu, Süleyman Yeltepe ve Süleyman Çoban gibi Vehip Abi'nin vefakar dostlarını da unutmayalım.
Ertesi gün öğle vakti idi. Şirinevler'de seyrek de olsa uğradığım Ulu Camii'nin çay ocağında gazetelere bakıyordum. Telefonum çaldı ve arayan kardeşim İbrahim Özcan'dı. Bizim yar-ı garımız ve abimiz, enis ve münisimiz Terzi Ali Abinin (Taşçeken) vefatını haber verdi. Onun terzihanesi gerçekten de kaybolmaya yüz tutmuş son irşat ocaklarından birisiydi. Ali Abi mürit kisvesinde bir mürşitti. Vaktiyle Adapazarı gurebasının ve miskinlerinin ve meczuplarının yükünü bir avuç arkadaşıyla birlikte yüklenmişti. Soyadı Taşçeken idi ama o yük çekerdi. Şam'a gitmeden onun terzihane kisvesindeki dergahına sık sık uğrardım. Döndükten sonra da kürkçü dükkanı gibi yine uğrak yerim orası olmuştu. Ramazanlarda muczuban taifesiyle birlikte ortak iftarlarımız anlatılmaz ancak yaşanabilir. Ersin Gürdoğan, Mehmet Zahid Kotku hazretlerinin ocağını görünmez üniversite olarak nitelendirir. Ali Abi'nin terzihanesi de görünmez bir irşathane idi. Sanırım inşallah Orhan Camii'nin birinci ve ikinci geçitleri tarihe bir gün altın harflerle yazılacaktır. Yaşadığımız günlerde Adapazarı'nın anlamı o zaviyede gizliydi. Burası bir üniversite ve akademi değildi elbette. Lakin gönül dervişlerinin bir pişme ocağıydı. Belki onunla ancak Erzincan'ın Terzi Ali Babası karşılaştırılabilir. Zaten her ikisi de farklı tarihlerde olsa da aynı ocağın mensuplarıydı. Adapazarı onların nefesiyle tatlıydı. Onların gezdiği sokaklar adeta bayram yeriydi. Ali Taşçeken Abi ile birlikte Salahaddin Ünsal, Nuri Berk, Saatçı Burhan Abi ve meczubin ve yarı meczubin taifesinden Kantarcı Lütfi Dede, Hamid Abi, Rafet Abi, Adapazarı'nın son aşıklarından ve beldenin tadı tuzu Tahsin Abi, Karabiberci Sadettin Abi, 1980'li ve 1990'lı yılların görünmez manevi kahramanlarıydı. Remzi Dede gibi o kuşaklar birer ikişer hayattan çekildiler. Onlar çekildikçe hayatın tadı da çekildi. Med halinden cezir haline düştük, geriledik. Sanki Adem babamız gibi cennetten sürgün yerine; dünyaya indik. 2000'li yıllar manevi kuraklık yıllarıydı. Onlar hayattan el etek çektikçe bizler onların yetimleri haline geldik. Artık ocağımız tütmüyordu. Son ocağın kahramanı Ali Abi ötelere mevlit kandilinde rihlet etti. Mevlit onun şeb-i arusu yani kavuşma günü oldu.
Cenazeden bir ay kadar önce olmalı. Kardeşim İbrahim'e haber vermeden Adapazarı'na özel bir iş için gelmiştim. Kayınpederimde iken telefonum çaldı ve arayan İbrahim'di. Ali Abi'yi heyet halinde ziyaret halinde olduklarını haber veriyordu. Ben de Adapazarı'nda olduğumu ve ziyarete gelmek istediğimi söyledim. Biraz sonra Ali Abi'yi son yolculuğuna uğurladığımız Aziziye Camii'nin yakınında buluştuk. Ali Abi ise sabırsızlanıyor oğlu Cemaleddin'den ne zaman geleceğimizi soruyormuş. Kardeşimle birlikte son ziyaretimiz olduğunu bilmeden Ali Abi'yi dünya gözüyle son bir kez daha gördük. Bir ay sonra ise onu, ötelere irtihal etmiş dostlarının yanına yolcu ettik. Kalp kalbe karşı olduğundan dolayı Allah bizi dünya gözüyle son kez buluşturmuştu. Doğum günü yani mevlit kandili onun ırs günü yani düğün günü ve bayramı oldu. Hem Vehip Abi hem de Ali Abimiz 80'lerini devirmişlerdi. Bir hadis-i şerif, Allah'ın seksenini geçenlere muamelesini anlatır. Buna göre, hasenatlarını kabul ettiği gibi seyyiatlarını da affeder (El Kavlu'l Müsedded, Askalani, s: 13). İnşallah bu müjdeyi de yanlarında götürdüler. Yarım kalan dünya beraberliğinin ebediyete de uzanması dua ve niyazıyla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.