Bu blöf tutmaz!
Ermenistan, Türkiye ile imzaladığı, iki ülke ilişkilerinde yepyeni bir başlangıç içeren, tarih komisyonlarından sınırların tanınmasına kadar birçok sorunu kapsayan, aynı zamanda Kafkaslardaki istikrarsızlığa çözüm yolu açmayı amaçlayan protokollerin onay sürecini tek yanlı olarak durdurdu.
İktidardaki koalisyon hükümetinde yer alan partilerin; protokollerin Ermenistan meclisinin gündeminden çıkarılması ve onay sürecinin askıya alınması çağrısı dün gerçek oldu. Karar; ABD Başkanı'nın, Ermeni tezleriyle ilgili yıllık geleneksel açıklamasını yapacağı 24 Nisan'dan sadece iki gün önce alındı.
24 Nisan yaklaştıkça kartların açılacağını, tarafların zamana oynadığını zaten biliyorduk. Erivan, adeta şantaj politikasıyla Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya, ABD baskısıyla yüzleştirmeye çalışırken, Washington'da Başbakan Tayyip Erdoğan ve Serj Sarkisyan arasındaki görüşmede, protokollerin arkasında durma kararı alınmıştı. Görüşmeden önce Erivan ve Bakü'ye Türkiye'nin mektupları götürülmüş, sonrasında da Bakü bilgilendirilmişti.
24 Nisan yaklaştıkça önemli gelişmeler bekliyorduk, doğru. Ama beklentilerimiz daha çok iki ülkenin karşılıklı jestleri şeklinde olacağına dair umutlarla besleniyordu. Tam tersi oldu. Erivan'ın kararı, tam anlamıyla bir blöf niteliği taşıyor. Daha çok bir taktik manevra özelliğine sahip.
Sarkisyan'ın; "Protokollerin onay sürecini donduruyoruz. Süreci terketmiyoruz" sözü de bunu gösteriyor zaten. Buna karşı Başbakan Erdoğan'ın; "Ermenistan'da yetkili makam parlamentodur. Onay sürecini nasıl yöneteceklerini kendileri bilir" sözü, iki ülke arasında taktik manevraların devam edeceğine, ancak protokollerden dönme gibi bir durumun söz konusu olmadığına işaret ediyor.
Nihayetinde karar; "Ermenistan Parlamentosu'nun dört günlük oturumunun gündeminden" çıkarıldı. Her ne kadar Türkiye'nin "onay" konusundaki gecikmesi sebep gösteriliyor olsa da, "dört günlük oturumdan" çıkarılması tamamen ABD Başkanı'nın konuşmasını etkilemeye, Washington'dan Türkiye'ye yönelik baskıyı artırmaya yönelik bir adım bu.
Bunlar olurken, Temsilciler Meclisi'nde 24 Nisan öncesi bir anma töreni düzenlendi. "Bu gece hepimiz Ermeniyiz" diyen Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, "Bize, Ermeni soykırımı tasarısının geçmemesi gerektiği yönünde hikayeler anlatılmasından bıktık ama gerçeğin ortaya çıkması için mücadele etmekten bıkmadık" sözleri dikkat çekiciydi.
Buna rağmen, Barack Obama'nın yarınki açıklamasında "soykırım" ifadesini kullanması beklenmiyor. Gerçi Mart ayında Ermeni tezlerinin komisyonda kabul edilmesi gibi bir şoku yaşadıktan sonra her ihtimale hazır olmak gerekiyor. Erivan'da işte son kararıyla Türkiye için en kötü ihtimal için baskı yapmaya çalışıyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun; "Bir oy orada değil de burada olsaydı tarihin akışı değişmiş olacaktı" dediği, Mart ayında alınan kararın Türk-Amerikan ilişkilerinde kalıcı izler bıraktığı kalıcı izler zamanla anlaşılacak. Kararın bize anlattığı şeyleri tekrar edelim:
1- Bu kararı engelleyemeyen ABD yönetimi, Türkiye için artık daha neyin güvencesini verebilir? Ankara'nın ABD'yi birçok alanda güvenilir ortak görmesi bundan sonra ne kadar gerçekçi olur?
2- Karar; Türkiye'nin bölgesel düzeyde yürüttüğü barışçı, işbirliği artırıcı, çatışma alanlarını daraltıcı, ortaklıklara zemin hazırlayıcı süreci baltalamaya dönüktür. Türkiye'yi hizaya sokmaya, eski söz dinleyen, uysal müttefik haline geri döndürmeye yöneliktir. "Sen kendini ne sanıyorsun da boyunu aşan işlere girişiyorsun" uyarısıdır bu.
3- Karar; sadece Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını değil, Orta Afrika'dan Ortadoğu'ya, Kafkaslar'dan Balkanlar'a kadar, yoğun olarak son beş yıldaki olumlu sürece darbe vurmuştur. En azından ABD'de bazı çevrelerin, bu süreçten rahatsızlık duyduklarının açık göstergesidir.
4- Karar; bazı çevrelerin Kafkaslar'da barış ve istikrar istemediğini, gerilim politikalarını daha çok öncelediğini, istikrarsızlığı desteklediğini, barışa yönelik girişimlerden rahatsızlık duyduğunu, kriz üzerinden bölgesel hesaplar yaptığını ortaya koymuştur.
5- "Tarihin akışını etkileyecek" bu tavırdan sonra Türkiye, müttefiklerinin de bir süre sonra karşısına dikileceğini, bunu dolaylı yollardan yapacağını, istikrar arayışlarının sabote edileceğini bir yere not edecektir, etmelidir, etmiştir de.
Şimdi, ABD Başkanı'nın yarınki konuşmasında Türkiye'yi derinden sarsacak bir ifade kullanılmasının, daha sonra soykırım tezinin federal yönetim tarafından kabul edilmesinin, ikili ilişkilerin çok ötesinde etkileri olacağını hepimiz biliyoruz. Böyle bir yanlış; Türkiye-ABD ilişkilerinde derin bir kırılmaya yol açacağı, zaten fay hatlarının hareketlendiği dünyada Türkiye'nin pozisyonunda köklü değişikliklere yol açacağı gibi, Ermenistan'ı da ağır bir bunalıma sürükleyecektir. ABD yönetiminin, gündelik söylem ve açıklamaların, taktik manevraların ötesine geçip bütün bunları değerlendirdiğini çok iyi biliyoruz.
Ayrıca Türkiye, on yıl önceki Türkiye değil. Blöflerin, büyük ağabey baskılarının hatta buyruklarının o zamanki gibi etkili olmayacağını, adresine oluşmayacağını da biliyoruz.
Erivan'ın blöfü, Kıbrıslı Rumlar'ın referandumda sergiledikleri Soğuk Savaş'tan kalma taktikleri andırıyor. Oluşmaya yüz tutan yeni güç haritasını dikkatle izleyenler, bazı ülkelerin buyruk alma dönemini çoktan geçtiğini farkedecektir. Pakistan'dan Sırbistan'a, Basra Körfezi'nden Kızıldeniz'e uzanan coğrafyada Türkiye'nin etkileyici misyonunun büyü bir direnç oluşturduğunu Erivan da, Batı başkentleri de çok iyi biliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.