Camiler fabrika, minareler baca...
Ah Çekirge, düşünüyorum da, keşke "Uzaylı dostlar" bir gece içinde AK Parti'nin bütün Meclis kadrosunu ışınlayıp Alfa Centaurus civarında tur atmakta olan gezegenlerden birindeki toplama kampına sürgüne götürseler; bununla da yetinmeyip bütün il, ilçe teşkilatı yöneticilerini de bilinmeyen bir gezegene uçuruverseler...
Sonra o AK Parti'nin bütün binaları, cephelerindeki tabelalarla birlikte bir gece içinde dönüşüme uğrayıp kıraathane, güzellik salonu, kokoreççi veya kültür merkezlerine dönüşse... Bunlara oy verenler de çekip gitse ülkeden, ne işsizlik kalır ne bir şey...
Sonra sonraa, yandaş basın sanki hiç mevcut olmamış gibi çekilse hayatımızdan; arşivlerde izi-tozu kalmasa... Yandaş kalemler o sabah fecî bir baş ağrısıyla kalksalar yataklarından. Yazılarını yazmak için masa başına oturunca, "Bugün ben vatana ihanet konusunda hangi alçaklığı yapsam acaba?" diye düşünüp duracaklarına "Baharın güzelliği, Tek partili rejimin avantajları, askerî vesayet rejiminin inkâr edilemez avantajları, Cumhuriyet varken demokrasi niçin gereksizdir" gibi deryâ-dil konularda geveze semt berberleri gibi kalem şakırdatsalar bir güzel... veya en iyisi onlar da AK Partililerin ışınlandığı gemilere bindirilip gözlerden ırak yerlere -dönmemecesine- bir ömür boyu pikniğe gitseler...
Ergenekon, Poyrazköy, Kafes, Balyoz davalarının dosyaları da buharlaşsa diyorum bu arada; davaları soruşturanlar ertesi sabah işe geldiklerinde, analarından yeni doğmuş gibi hiçbir şey hatırlamasalar... Sanıklar kendilerini ansızın evlerinde buluverseler, sokağa çıkıp her zaman yapageldikleri gündelik hayatlarına devam etseler...
Meclis'e gelen milletvekilleri, aniden sırra kadem basan 300 küsür milletvekili arkadaşlarının boş bıraktıkları sıralara bakıp şaşırsalar ve eksik kalan vekil sayısını tamamlamak için hemen ara seçim kararı alsalar... Yapılan seçimlerde halkımız mecburen Cumhuriyet'i kuran partiye verse oylarını...
Darbeci takımı, "Yahu biz darbe yapacaktık ama kime karşı ve niçin yapacaktık?" diye zihinlerini zorlayıp yine de bir şey hatırlayamadıkları için, varlık sebeplerini korumak adına hedef kitle hanesi boş bırakılmış teorik darbe planları üzerinde çalışarak vatana ve millete faydalı çalışmalarını şevkle sürdürseler...
Sonracığıma meselâ hayatlarında bir gün olsun yandaş olmamış, dürüst ve tarafsız basınımız eskiden olduğu gibi yine "Filan okulda abdest almaya mahsus iki musluk tesbit edildi", "Kamusal alanda başörtüsüyle gezinen karafatmalardan ikibin kişi daha vatandaşlıktan çıkarılacak", "Memuriyete giriş imtihanlarında şarap kültürü sorularına geçerli cevap veremeyenlerin diğer sorulara cevap vermesi yasaklanmalı" diye günlük-güneşlik mevzularda sayfalar çizseler...
Lüzumsuz yere dağa taşa dikilen fuzuli camiler fabrikaya, minareler bacaya dönüştürülse, istihdam artsa, sırf tembellikten ötürü kahvelere, at yarışı bürolarına takılan işsiz halkımız buralarda çalışsa... Sonra efendim okuma-yazma kursları açılsa, herkes bir kere daha okuma-yazma öğrense; temel eğitim yirmi yıla çıksa, bu esnada Evrimciliği, aydınlanmayı, altı oku, taassubun tehlikelerini güzelce öğrense...
Son elli yıl içinde köyden şehre göçenler, yeniden köylerinde ikamete mecbur edilse; köylerde köy enstitüleri, şehirlerde halkevleri açılsa. Sabah herkes kapısının önünde bir ekmek, bir şişe süt ve Cumhuriyet gazetesi bulsa... Haftada bir yurtta, yavru vatanda ve dış temsilciliklerde zararlı kitap yakma ayinleri düzenlense, gerici tortular zihinlerden kazınsa...
-Peki hocam Güneydoğu meselesi n'oolacak? Hazır eliniz değmişken...
-Sen onu yazıver bir tarafa, bir ara ona da çözüm bulurum ben; ne güzel rüyaydı be... Ah aah!..