Anahtarı Olmayan Hazine Sandığı Göynük
“İstanbul’un Fethi Ankara’dan” der bizim D. Mehmet Doğan. İstanbul’un fethi için Hacı Bayram Veli Hz.lerinin Akşemseddin Hz.lerini görevlendirdiğini söyler.
İstanbul’un fethi için Hacı Bayram Veli Hz.leri tarafından görevlendirilen Akşemseddin Hz.leri, Fetihten sonra anahtarı olmayan hazine sandığı Göynük’e yerleşir. Göynük’e yerleşmeden önce bir başka fethe daha yardımcı olur.
Efendiler Efendisi (s.a.v.)’in Medine’ye ilk gelişinde O’na ev sahipliği yapan, daha sonra da İstanbul’un fethine dair Hadis-i Şerife uyarak, ilerleyen yaşına rağmen İstanbul’a gelen büyük Sahabe Eyyub El Ensari Hz.lerinin kabrini keşfeder ve Göynük’e çekilir.
Müslümanlığı sadece ibadetten ibaret sayan cehalet ustalarına da bir hatırlatma yapmak isterim. Akşemseddin Hz.leri, Pastör’den asırlarca önce mikrobu keşfeden birisidir.
Fetihten sonra 15 yıl Göynük’te yaşayan Akşemseddin Hz.leri, burada vefat eder. Türbesi Süleyman Paşa Camii’nin hemen yanı başındadır.
Akşemseddin Hz.leri, Göynük’te yalnız değildir. Yine Hacı Bayram Veli Hz.lerinin talebelerinden Debbağ Dede ve Ömer Sıkkıni Hz.lerinin Türbeleri de Göynük’tedir. Bu arada Akşemseddin Hz.lerinin Süleyman Paşa Camii’nin yanında olduğunu söyledik.
Süleyman Paşa, Osmanlı’ya Avrupa kapılarını Tekirdağ ya da Gelibolu Bolayır sırtlarından açan ilk komutandır. Süleyman Paşa da Göynük’te ikamet etmiştir. Yani Göynük 700 yıllık bir Osmanlı kasabasıdır. Süleyman Paşa’nın kabri ise Bolayır’dadır.
Göynük böylesine manevi hazinelerinin yanı sıra maddi hazineleriyle de ünlü bir ilçemizdir. Tarihi dokusu ile yaşayan Göynük’ün doğal güzelliği, dört dağın arasında, içinden akan iki tane büyük çayı, insanlarına selam verdiğinizde, selamınız alındıktan sonra mutlaka “Hoş geldiniz” diyen Osmanlı misafirperverliğin yaşandığı bir yerdir.
Göynük Belediye Başkanı Kemal Kazan, 700 yıllık mirasa sahip çıkarak bu tarihi atmosferi yaşatmaya kararlı. Bu sebeple de ilçeyi tarihi boyutuyla öne çıkarmaya ve hizmetlerini bu çerçevede yürütmeye çalışmasından halk son derece memnun.
Bürokrat bencilliği yaşamayan, bürokrat suratı taşımayan, vatandaşı görünce sağa sola talimatlar yağdırarak, halkın yanına yaklaşmasına engel olan, gücünü halktan değil de başka yerlerden alan belediye başkanları gibi değil Kemal Kazan. İlçe eşrafından biri olarak vatandaşla iç içe yaşayan birisi. Kısacası, kendi yağı ile kavrulan Göynük, her bakımdan keşfedilmeyi bekleyen anahtarsız bir hazine sandığı gibi beklemekte.
Göynük’te rastladığım ve dinlediğim bir başka güzellikten daha söz etmek isterim. Finlandiya’nın ekonomik olarak kalkınması benim için çok önemli bir örnektir. “Beyaz Zambaklar Ülkesi” kitabı, dünyada pek de benzeri olmayan bu kalkınmayı anlatır.
Aslında bu kalkınma modeli, bize hiç yabancı değildir. Çünkü Beyaz Zambaklar Ülkesinin kalkınma biçimi, bizim “imece” usulü dediğimiz metotla olmuştur. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” Hadis-i Şerifin öngördüğü; “imece” usulüyle çamurlar ve bataklıklar üzerinde, “Beyaz Zambaklar Ülkesi” meydana gelmiştir.
Göynük’te de ekonomik olarak kalkınmanın, başka bir modeline rastladım. “er piliç” tavuklarının adını bilmeyen yoktur herhalde. Nerede üretilir, nasıl üretilir, sahibi kimlerdir bilmem, hâlâ da bilmiyorum. Sadece Göynük’e girerken, yolun sağında büyük bir yem fabrikası olduğunu görüyorum.
Göynüklüler “er piliç”ten çok memnun. Çünkü bölgeyi kalkındırmış. Yaptıkları iş tam bir imece usulü. “Er piliç” köylüye veya bu işi yapmak isteyenlere yemini veriyor, civcivini veriyor, belli bir müddet sonra da gidip civcivleri tavuk olarak alıp parasını ödüyor. Gönül ister ki, ülkemizin her yanında böylesine ekonomik kalkınma örnekleri olsun. Vatanını ve vatandaşını sevmek, sahiplenmek böyle bir şey olsa gerek. Er pilici kutlarım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.