Vakit’e verilen ödüller anlamlı, çünkü!
Dünkü 1. sayfamızda da okuduğunuz gibi, önceki gün Ankara’da “Vakit’e 2 ödül” birden verildi... Yazarımız Abdurrahman Dilipak, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından, artık “geleneksel” hâle gelen “Yılın Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları” ödülleri kapsamında “Yılın Fikir Adamı” ödülüne lâyık bulunur ve ödülünü Dursun Ali Taşçı’nın elinden alırken, Ankara Temsilcimiz Serdar Arseven de, Adaleti Savunanlar Derneği tarafından “Herkes İçin Adalet” ödülüne lâyık bulundu ve ödülünü ASDER Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın elinden aldı... Yazarlarımız Abdurrahman Dilipak ve Serdar Arseven’i tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz... Onların, hele de böyle bir zamanda ödül almaları, gerçekten de çok önemli...
Bu ödüller de gösteriyor ki; Vakit gazetesi, “kir” değil, “fikir” üretiyor... Vakit gazetesi “zulmü” değil, “adalet”i savunuyor... Ödüller, işte bu açıdan önemlidir...
VAKİT OKUMAYAN NASIL ETKİLENİR?
Ödüllerin, “böyle bir zamanda” verilmiş olması da önemli ve son derece “anlamlı”dır!..
Çünkü bu gazete, bundan “4 yıl önce”sinde, bu ülkenin “lâikçi zorbaları” tarafından “linç” edilmek istenmiş, “bir senaryo dahilinde” ve de “organize” bir şekilde işlenmiş olduğu ortaya çıkan “Danıştay Cinayeti” dolayısıyla “ağır saldırılara” maruz kalmıştı!..
Vakit, güya Danıştay üyelerini “hedef” göstermişti!.. Vakit, güya “tetikçi” avukat Alparslan Arslan’ı “tahrik” etmişti!.. Televizyonlarda bunları söylüyorlar, gazetelerde bunları yazıyorlardı... “Hedef manşetten, kurşun avukattan!” diyorlardı!..
Öyle ya; kimi gazeteye göre “tetikçinin otomobilinde”, kimi gazeteye göre ise “tetikçinin cebinde” bir “Vakit kupürü” çıkmıştı!.. Ama “o günlerin” değil, “3 ay önceki” manşetin kupürü!..
Hiç düşünmemişlerdi ki;
Tetikçi Alparslan Arslan, eğer bir “Vakit okuru” olsaydı, “gazetenin kupürü”nü değil, “gazetenin aslı”nı taşırdı cebinde veya otomobilinde!..
Ama “asıl” değil, “fotokopi” vardı!.. Çünkü Alparslan Arslan, hayatında Vakit’i hiç eline almamış, hiç okumamıştı!..
Kaldı ki; aynı otomobilde “Milliyet’in de kupürü” çıkmıştı ama herkes orasını görmezden gelmişti!..
Çünkü orası “işlerine gelmiyor”du!..
Çünkü, “orası onlara lâzım değil”di!..
Şunu da hiç düşünmemişlerdi;
Vakit’in haberinden “tahrik” olan bir insan, niye “o günlerde” değil de, “tam üç ay sonra” etkileniyor, “tahrik” oluyor ve “kanlı bir eylem”e kalkışıyordu?..
Tabiî, bunların hepsi, “duruşmalar” esnasında ortaya çıktı... Alparslan Arslan’ın, “haber üzerine eyleme kalkışmak” yerine “eylem kararı aldıktan sonra kupüre ulaşmak” istediği ortaya çıktı!..
Evet, “birileri”, Alparslan Arslan’ı “piyon” olarak kullanmaya “ikna” ettiğinde, “Vakit’in kupürünü de tutuşturmuştu eline!”
Böylece, “bir taşla birkaç kuş birden vurmayı” hesap etmişlerdi... Hem “Danıştay’ı kana bulayacaklar”dı, hem de bu eylemin “laikliğe karşı dinci kalkışma” olduğu propagandası yapacaklardı!..
Bundan da amaçları; hem “dindar” insanları, hem de Vakit’i töhmet altında bırakmaktı!.. Eğer, başarılı olabilselerdi, kişiler ve kurumlar üzerinde “laikçi terör” estireceklerdi!..
Tıpkı, “28 Şubat süreci”nde olduğu gibi!..
GÜDÜMLÜ DEMEÇLER, GÜDÜMLÜ HABERLER!
Televizyonlar “güdümlü haberler” vermeye, gazeteler “güdümlü manşetler” atmaya, siyasîler ve yargı mensupları da “güdümlü demeçler” vermeye hazırdılar!..
Nitekim; 17 Mayıs 2006 günü “Danıştay’a kanlı saldırı” gerçekleştikten hemen sonra, “herkes kendi rolünü” oynamaya başladı... Kartel televizyonları, “kanlı eylem”den sadece “dakikalar” sonra, döndüre döndüre “Vakit kupürü”nü yayınlayıp, “Vakit hedef göstermişti” yaygarası koparmaya başladı!..
Kartel gazeteleri de aynı stratejiyi izledi... Onlar da, birinci sayfalarına “Vakit’in kupürü”nü koyup; “Hedef manşetten, kurşun avukattan” şeklinde başlıklar attılar!..
Görünen oydu ki;
Belki “tetiği çeken el”in bile bilmediği “gizli bir el”, kanlı eylemi “organize” ediyor ve “kimlerin hangi rolü oynayacağını” tek tek “sufle” ediyordu!..
Elbette “gerçek niyet”lerini bilemeyiz... Artık “öyle inandıkları” için mi, yoksa “rolleri öyle gerektirdiği” için mi “yargı mensupları” da katıldı “medya korosu”na!..
Mesela, o günlerde Danıştay Başkanvekilliği koltuğunda oturan Tansel Çölaşan, sanki olayı bizzat yaşamış gibi; saldırgan Alparslan Arslan’ın “Allah’ın askeriyiz” diyerek odadan içeri girdiğini, “Bunlar türban kararından dolayı” diyerek kurşun yağdırmaya başladığını ileri sürüyordu!..
Ne hikmettir bilinmez;
“Saldırı anında odada bulunan” ve “üzerlerine kurşun yağdırılan” Danıştay üyelerinden hiçbiri; “böyle bir söz duyduklarını” hiç söylememişlerdi!..
Tam aksine, saldırganın “hedef gözeterek” ateş ettiğini söylüyorlardı... Düşünebiliyor musunuz; adam “hedef gözeterek”, yani “kime ateş ettiğini bilerek” kurşun yağdırıyor!.. O halde, üyelerden Ayfer Özdemir’e niye ateş ediyor?.. Öyle ya; Ayfer Özdemir, sözkonusu türban oylamasında “lehte oy” kullanan tek üyeydi!..
Vakit’in yayınladığı fotoğraflarda da, Ayfer Özdemir’in “lehte oy kullandığı” ifade ediliyordu!..
Peki, “Vakit’in haberinden etkilendiği” iddia edilen bir adam bunu bilmez mi?.. Biliyor ise, Ayfer Özdemir’e niye ateş ediyor?..
Demek ki; yazılan ve söylenenlerin hepsi palavra!.. Her şey, “senaryo” gereği!..
Ortada, bir “organize eylem” var!..
Ve bu “organizasyon”da, kim, hangi rolü üstlenmişse, onun gereğini yerine getiriyor!..
TÜBİTAK RAPORU MASKELERİ DÜŞÜRDÜ!
Vakit, hiçbir “organizasyon”da yer almadığı için, bu “kanlı eylem”den de yüzünün akıyla çıktı... Olayın ertesi günü; “Çiğ yemedik ki karnımız ağrısın!.. Yaramız yok ki, gocunalım” demiştik... 4 yıl sonra bugün, yine aynı noktadayız, yine aynı şeyi söylüyoruz!..
Ama “laikçi bülbüller” suskun!..
4 yıl önce “dindar” insanlara ve Vakit’e saldırıp, “bir kaşık suda boğmaya” çalışan laikçi bülbüller, Glock marka tabancadan çıkan kurşunun barut kokusu bile dağılmadan bülbül gibi şakımaya başlarken, 4 yıl sonra bugün “dut yemiş bülbül”e döndüler!..
Niye?.. Çünkü, “Ergenekon hakimleri”nin talimatıyla hazırlanan “TÜBİTAK Raporu”nda, Danıştay cinayetiyle ilgili “karanlık noktalar” aydınlatıldı!..
Ortaya çıktı ki;
OYAK Güvenlik Şirketi’nin iddia ettiği gibi, “kamera”larda herhangi bir “arıza” ve “bozukluk” yoktur!.. Dahası; tetikçi Alparslan Arslan’ın “Danıştay binasında keşif yaptığı gün”ün görüntüleri, “bilinçli bir şekilde silinmiştir!”
Hem de, “geri dönmemecesine!”
Bu da gösteriyordu ki;
Danıştay saldırısını “organize” eden mahfil ve odaklar, “kanlı cinayet”in üzerine “şal” örtmek, “delilleri karartmak” istiyordu... Alparslan Arslan’ın yaptığı “keşif” esnasında, yanında “kim” veya “kimler” bulunduğunun bilinmesini istemiyor olmalılar ki, “harddiskler” yani “beyin” üzerinde operasyon yapıp, “kayıt”ları siliyorlardı!..
İşte bunun ortaya çıkması, “laikçi bülbül”lerin “dut yemiş bülbül”e dönmesine yol açtı!.. O günden beri suskunlar!..
Ama biz, çok rahatız!..
Hem de 17 Mayıs 2006’dan beri!..
Çünkü bizim “tetikçi”lerle, “piyon”larla, “illegal organizasyon”larla ve “kanlı eylem”lerle hiçbir işimiz olamaz!.. Olmamıştır da!..
Nitekim, “TÜBİTAK Raporu” da, bir defa daha bunu kanıtlamıştır!..
ÖDÜLLER, KÖRLER GÖRSÜN DİYE!
TÜBİTAK Raporu, “zaten bilinen bir gerçeği” teyid etmiş, “Vakit’in masumiyeti”ni bir defa daha gözler önüne sermiştir ki; “kör”ler görsün, “sağır”lar duysun!..
Yoksa bizim;
Kendimizden zaten şüphemiz yoktu!..
Vakit ve yazarları dün de “fikir” üretiyorlardı, bugün de!.. Vakit ve yazarları dün de “adalet”ten yanaydı, bugün de!.. TYB ve ASDER tarafından verilen ödüller de, bunun isbatıdır!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...