'Ulusalcı direniş' mi yoksa psikolojik operasyon mu?
Ak Parti'ye yönelik kapatma davası ve son siyasi kriz, bölgesel düzeyde olacaklara işaret eden psikolojik operasyonun bir aşaması olarak nitelenebilir mi? Bence bunu biraz düşünmekte fayda var. Kuzey Irak'a sınır ötesi operasyon, ABD talepleriyle aynı zamana denk gelen geri çekilme, ardından başlayan oldukça yıpratıcı ihanet polemiği ve sonrasında Yargıtay Başsavcısı'nın kapatma davası… Bütün bunların ne kadar kısa süre içinde yaşandığına, aslında her birinin bir ülkeyi ne kadar yıpratabilecek güçte olduğuna dikkat etmek gerekiyor.
Krizin iç dinamiklerle ilgili boyutu yeterince tartışılıyor. Ancak 28 Şubat müdahalesinde olduğu gibi, Türkiye dışı etkileri hiç ele alınmıyor. 28 Şubat'ın nasıl proje olduğu, Türkiye içinden ve dışından hangi güçlerin el birliği ile tezgahlandığı sonraları ortaya çıktı.
Projenin altında imzası olanlardan birinin, bir yazısındaki “bu kadar kolay olacağını biz bile bilmiyorduk” cümlesini hiç unutmam. Müdahalenin, Türkiye içindeki rejim-iktidar kavgasıyla birilerinin bölgesel dizaynı arasında nasıl bir paralellik kurduğunu hepimiz biliyoruz. Irak işgali işte bu projenin bir sonucuydu. çünkü Türkiye'de iç siyaseti dizayn etmek için proje hazırlayanlar da, Irak'ı işgal edenler de aynıydı.
Şimdi İran tartışılıyor. Şimdi Lübnan'a yeni bir İsrail saldırısı tartışılıyor. Kuzey Irak tartışılıyor. Irak'tan çok daha büyük projeler gündemde. Böyle bir zamanda Türkiye'deki iktidarın niteliği, kimlerin etkisinin ne kadar olacağı elbette son derece önemli. Kimler kimlerle iş tutmak istiyor, çok dikkatli bakmak gerekiyor. Ben bu yüzden, meselenin Türk iç siyasetindeki geleneksel kamplaşmanın, laikliğin, başörtüsünün ötesinde boyutları da olduğu kanaatindeyim.
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin bölge ziyaretine, dolayısıyla Türkiye ziyaretini bu açıdan da görmeliyiz. En azından yakın gelecekte olacakların ipuçlarını yakalama fırsatı bulabiliriz. Ziyaret ve artan endişeler çerçevesinde şunlara bakmak yararlı olabilir: Neoconların Türkiye bağlantıları ve ABD'nin bölgesel tehdit senaryoları. ABD ve NATO'nun özellikle İran konusunda Türkiye'ye yaptıkları baskılar. Parlamento dışı muhalefetin bu yeni tehdit döneminde aldığı pozisyon. Cheney'nin 2002 yılındaki ziyaretiyle bugünü kıyaslamak. İran nükleer gücünün Türkiye için nasıl tehdit olduğu tezleri.
Cheney'nin önceki ziyaretinden sonra Irak işgal edildi. Bülent Ecevit hükümetinden açıkça destek istenmişti. İç siyaset karıştı. Şimdi yine benzer bir durum oluşuyor. Siyasi tansiyon yükseliyor. 1 Mart Tezkeresi'ni reddedenlerden hesap mı sorulmak isteniyor? Şimdi Irak işgali döneminden daha kötü bir durum var. İç kamuoyu keskin biçimde bölünüyor. İran'a karşı birileri Türkiye'yi cepheye sürerse, içerideki direnç büyük oranda zayıflatılmış olacak.
Cheney'nin ziyareti dışında, İran saldırısına karşı olan CENTCOM komutanı William Fallon'un istifası (yeni istifaların da olacağı söyleniyor), İsrail uçaklarının hava savunma sistemini denemek amacıyla Suriye'yi vurması, Lübnan önlerindeki yığınak (füze gemilerinin toplanması), İsrail'den İran'a saldırı içerikli açıklamalar ve yine İsrail'in Hizbullah'a karşı yeniden saldırı hazırlığı olduğu iddiaları yaklaşan krizin habercisi olarak yorumlanıyor. Türkiye topraklarına kurulacak füze kalkanı pazarlığı gündemin sadece bir maddesi. Cheney'nin, Ankara ziyaretinde İran'la ilgili açıklamaları son derece önemli olacaktır.
ABD açısından son derece hassas bir dönemdeyiz. Ekonomik kabus senaryolarına bakılırsa karşımızda iflas etmiş bir süpergüç var. Amerikan gücünün çöküşünden söz ediliyor artık. Böyle olunca da son derece agresif olabilen bir güçle yaşamak zorunda kalacak dünya. Artık ekonomik olarak bağımsız olmayan bir güçle...
Afganistan ve Irak işgallerini başkalarının finanse ettiğini, masrafların çin, Japonya ve Körfez'den gelen fonlarla karşılandığını, şimdiye kadar beş yüz milyar olan savaş masrafının yan etkileriyle birlikte 3 trilyon dolara çıkacağını, artık bu ülkelerin ABD ekonomisini finanse etmek istemediğini biliyoruz. Savaş masraflarının dışında, kamu harcamalarının önemli bir bölümünün hatta maaşların bir kısmının bile dışarıdan gelen para ile ödendiğini de... Espri olsun diye ABD Başkanı'nın maaşının Asya ve Ortadoğu'dan gelen para ile karşılandığı bile söylenebiliyor.
Ekonomik göstergeler böyle devam ederse iki şey ortaya çıkacak. ABD ya içeri dönecek ve bazı alanlarda etkinliğini sınırlayacak ya da çok saldırganlaşacak. İşte bu saldırganlık, İran'ı ve Türkiye'yi de içine alacak bölgesel bir bunalıma yol açabilir. İsrail ve ABD'de bazı çevrelerin bunu çok istediği biliniyor. Bu düşüncede olanların Türkiye içindeki etkinlikleri de az çok biliniyor. öyleyse, bölgesel hesaplar yapanların Türkiye'de buna yönelik bir psikolojik operasyon projeleri olmayacağını düşünmek biraz tuhaf olur.
Irak işgalinin daha başlamadan Türkiye'yi ne kadar sarstığını gördüğümüz için, içinde İran'ın da olacağı bölgesel senaryoların çok daha büyük sıkıntılara neden olacağını da düşünebiliyoruz. Bunun yadırganacak bir tarafı yok.
Zamanında İsrail eski Başbakanı Benjamin Netanyahu'ya sunulan, altında çok tanıdık imzalar bulunan “İsrail İçin Yeni Bir Strateji” başlıklı tezi bugünlerde yeniden okumakta fayda var. İsrail aşırı sağı ve neoconların Yeni Ortadoğu Projesi'ydi o tez. Bu çerçevede, küresel 28 Şubat'tan önce Türkiye'nin 28 Şubat'ını yaşadık. Aynı çevrelerin birkaç yıldır yürüttükleri kampanya da bu tezle birlikte yeniden değerlendirilmeli.
Mesele sadece milli mücadele meselesi değil. Onu anlatmak istiyorum….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.