Bir Ömer Gerek Bu Ülkeye
İSPANYA, resmî ideolojili Franco otokrasisinden liberal demokrasiye, tereyağından kıl çeker gibi kolayca, zahmetsiz ve kansız bir şekilde geçmişti. Biz böyle bir geçiş yapamıyoruz. Birileri ille de statüko, ille de 1930’ların sistemi, ille de ideoloji diye diretiyor.
Elimizdeki bütün imkanları ve fırsatları yitirdik. Kendi uçağımızı, kendi yüzde yüz millî-yerli otomobilimizi yapamıyoruz. Bir tür sömürge haline geldik.
Osmanlının devamı olan şu Türkiye’ye bakınız. Genel bir bocalama, kriz üstüne kriz, şaşkınlık, yabancılaşma... çeteler çeteler çeteler... Kokuşma, yolsuzluk, talan... Kırk haramiler değil, kırk bin haramiler...
çin, Hindistan, Güney Kore, Tayvan, Singapur gibi kalkınamıyoruz, ilerleyemiyoruz, güçlenemiyoruz.
ülkenin, halkın, devletin kaldıramayacağı miktarda korkunç bir borç... Bunun faizlerini bile ödeyecek durumda değiliz. Haraç mezat ne bulursak satıyoruz, faiz ve borç ödüyoruz. Satacak bir şey kalmayınca ne olacak?
Resmî ideolojiyi, derin devleti, sistemi ayakta tutmak için halkı Türk Kürt, Sünnî Alevî, Dinci Laik, Solcu Sağcı, şucu bucu diye birbirine düşman kamplara ayırdılar; iç barışımız, toplumsal mutabakat tahrip edildi.
O hallere düştük ki, Amerikan yağı satılsın diye kendi bitkisel yağ üretimimiz baltalandı, çökertildi.
Vaktiyle Hollanda bizden lale soğanı satın almış, şimdi çiçekçilikle yılda yüz milyarlarca dolar kazanıyor. Kenya bile bu sektörde başarıdan başarıya koşuyor; biz çiçekçilik bile yapamıyoruz doğru dürüst.
Entrikada, fitne fesatta eski Bizans’ı geride bırakmışız. Peki, bu bataklıktan nasıl çıkacağız? Bize kim kılavuzluk edecek?
Bu iş için bir ömer lazım. Böyle bir ömer var mı bu ülkede? Yetmiş küsur milyon içinden çıkacak bir tek ömer...
Doğruluğun, dürüstlüğün, adaletin, disiplinin, iyiliği desteklemenin, kötülüğü engellemenin, temizliğin ve şeffaflığın sembolü ömer.
Böyle bir ömer yoksa bu toplumda, bu toplum böyle bir ömer çıkartamıyorsa, bitiktir bizim işimiz.
Bir ömer çıksa, ona on iki kişilik bir Bilgeler Danışma Meclisi yardımcı olarak yeter.
ömer ve danışmanları asgari geçimleri dışında maaş ve ücret almazlar... Kanaat, iktisat, zühd içinde yaşarlar... Ticaret yapmazlar... Hizmete başladıkları andan itibaren (zaten az olan) varlıkları dondurulur...
ömer ve danışmanları, hizmet ve vazifelerini en fazla dört yıl içinde bitirecek şekilde bir plan ve program yaparlar.
Zalim tepelenir, mazlumun hakkı alınır.
öylesine bir güven olur ki, kapılar kilitlenmez.
Şarlatanlar, soytarılar, hokkabazlar ses çıkartamaz.
ömersiz düzelmez bu ülke
Ey ömer, nerdesin, zuhur et, huruç et!...
Bir Müslüman İslâm Düşmanlarını Sevemez, Onlarla Diyalog Yapamaz, Onların Huzuruna çıkamaz...
Ne Hıristiyanlık dünyası, ne de Yahudiler homojen bir yapıya sahiptir. Bazen birbirine ters düşen çeşitlilikler sergilerler. Hıristiyanların içinde, ABD Evangelistleri gibi (bilhassa üç kilise) İslâm dinine ve Müslümanlara son derece düşman olan gruplar bulunmaktadır. Yahudiler içinde de böyleleri çoktur.
Bunların öbür kutbunda Müslümanların temel haklarını savunan, onlara düşman gözüyle bakmayanlar yer almaktadır.
Cezayir’de Fransızlara karşı kurtuluş savaşı verilirken François Mauriac ve Louis Massignon (bu zat o zaman Katolikti, sonradan Müslüman olduğu iddia ediliyor) Müslümanların tarafını tutmuşlar ve bu yüzden ağır tenkit ve tehditlere mâruz kalmışlardı.
Bugün, Yahudilik dünyasında Neturei Karta adını taşıyan bir cemaat, Siyonistlere ve zalim İsrail devletine karşı Filistinli Müslümanları savunmaktadır. Başlarında siyah şapkaları, sakalları, zülüfleri, uzun redingotları ile bu cemaatin hahamlarını, İsrail’in baş düşmanı İran’da Ahmedinecat’ın toplantılarında görmek mümkündür. Bu cemaat “Filistin Filistinlilerindir. İsrail işgalcidir ve zalimdir. Siyonistlerin çoğu ateisttir ve Museviliği ve Tevrat’ı kirletmektedir...” şeklinde çok keskin, çok açık beyanlarda bulunmaktadır, (nkusa internet sitesinden fazla bilgi alabilirsiniz.)
Müslümanlara yakınlık gösteren, agresif şekilde İslâm düşmanlığı yapmayan Hıristiyan ve Yahudilere teşekkür ediyoruz. Lakin öbür kutuptaki azılı İslâm ve Müslüman düşmanlarıyla asla diyaloğumuz yoktur, olamaz.
Birtakım Müslümanlar, kendi din kardeşleri ile alakalarını kesmişler ve azılı İslâm düşmanlarıyla işbirliği ve diyalog yapıyorlar. Bu, kabul edilebilir bir şey değildir.
İslâm’ın ve Müslümanların haysiyeti vardır. Birtakım diyalogçular İslâm düşmanı Ehl-i Kitab ruhanî reislerinin ayağına giderek bu haysiyete gölge düşürmektedir.
Gazetelerde, ajanslarda, haber sitelerinde yine bir heyetin Papa’nın huzuruna çıkacağına dair bilgiler veriliyor. Böyle bir huzura çıkış İslâm’ın ve Müslümanların haysiyetine indirilmiş bir darbedir.
El-Hakku yâ’lû ve lâ yû’lâ ileyh... Hak yücedir, O’ndan yüce yoktur.
Unutulmasın ki, şimdiki Papa yakın bir tarihte, Peygamberimizi (salat ve selam olsun O’na) hedef alan bir konuşma yapmıştı.
Papa bu konuşmasından dolayı özür beyan etmedi. O halde, onun huzuruna çıkacak Müslüman şahsiyetler ne büyük bir vebal altına girdiklerinin farkında mıdırlar?
İslâm dininden en küçük bir ödün vermemek, teolojik konularda diyalog yapmamak şartıyla Müslümanlar ile Hıristiyanlar ve Museviler arasında birtakım ilmî araştırma, kültür, insanî yardım müzakereleri, görüşmeleri yapılabilir ama “üç ibrahimî din...” gibi bozuk inançların gölgesinde yapılacak diyaloglar, huzura çıkmalar asla kabul edilemez.
Bir tek hak din vardır, o da İslâm’dır.
Tevhid ile Teslis’in esasta bir olduğunu iddia edebilmek için ya deli olmak, ya hain olmak gerekir.
Bir Müslüman, İslâm ile savaşan harbî ve agresif ateistlerle de diyalog yapamaz. İslâm düşmanı ateist güçlü bir şairmiş, binaenaleyh şiirsever Müslüman o kişiyi sevebilirmiş... Böyle bir şey düşünülemez. Filan romancı hem ateist, hem de azılı, bir İslâm düşmanıdır. Edebiyatçılığı güçlü de olsa Müslüman onu övemez, sevemez.
İslâm’da ayırım yoktur. İslâm başka, şiir başka; İslâm başka edebiyat başka... Hayır hayır!.. Bir Müslümanın ana prensiplerinden biri de hubbu fillah buğzu fillahtır, yani Allah için sevmek, Allah için düşmanlık etmek.
Ateistin güçlü bir şair, güçlü bir romancı olduğunu (gerçekten öyleyse) kabul ederiz, ama onu asla sevemeyız, övemeyiz.
Müslümanları destekleyen, meselâ başörtüsü konusunda onların haklı olduğunu beyan eden ateistlere teşekkür ederiz. Onlar için hidayet dileriz.
İslâm düşmanı kâfirleri seven Müslümanları uyarıyorum: İmanlarını tehlikeye atmasınlar.