Özok Öktem’i Hatırlattı
Haberlerde “Özdemir Özok öldü” yazısı geçtiğinde daha çok meslektaşların bulunduğu bir toplantı gözlerimin önünde şimdi. Herkesin tepkisi az farkla aynı.
Birisi “Allahu Ekber” diyor. Birisi “acaba ölümü içine sindirebildi mi?” diyor. Birisi “ben merak ediyorum, bunun namazını kıldıracak imam içine sindirebilecek mi?” diyor. Birisi “acaba baro onu camiye getirip bir İmam Hatiplinin önüne koymayı içine sindirebilecek mi?” diyor.
Birisi de “Ne dersiniz, “II. İmran Öktem Hadisesi” çıkar mı? Diyor.
“Zannetmem” diyor başka birisi. “İmamlar akıllı adamlardır. Ülkenin bunca derdi varken bir de bunu çıkarmazlar. İşi kolayından hallederler” diyor. “O nasıl olur?” diyor birisi. “Namazı niyetsiz kıldırır, ya da duasını kendisine göre okur. Mesela “her rekatta on kere ‘içime sindiremiyorum” der, o kadar” “Daha neler?” diyenler var. Gülüşüyoruz bu garip şakaya.
“Darısı başka İmam Hatip düşmanlarının başına” diyen bile çıkıyor. Danitay’ın, Kemal Gürüz’ün, Erdoğan Teziç’in, Kemal Alemdaroğlu’nun, Nur Sertel’in adı geçiyor mesela.
“Sen ne diyorsun?” diyorlar bana konuşmaya katılmayınca. Bir önceki yazımda yaşadığım duyguları anlatıyorum onlara kısaca. “İçime karışık duygular ve düşünceler sökün etti. Sevinmiş miydim? Hayır! Üzülmüş müydüm? Hayır! Ama bir burukluk vardı. Ne sevinç, ne keder, daha başka bir şey vardı yüreğimde” diyerek giriyorum sözlerime…
Bu arada meclisten bazıları da: “İmran Öktem Hadisesi de nedir?” diye soruyor. Öyle ya, yaşı uygun olmayanlar nerden bilecekler ki bu hadiseyi?
Öyleyse birçok okuyucumuz da bu olayı hatırlayamayabilir. Onlar için yazmak ibrete medar olabilir diyerek, hem de bu olayların merkezinde yaşamış bir insandan, Mehmet Solmaz’ın ağzından bu olayları anlatalım.
Altınoluk Dergisinin Ekim 1994 sayı, 104 de kendisiyle yaptığı bir röportajda şunları anlatıyor Mehmet Solmaz:
“İmran Öktem hikayesi. Ben Din Görevlileri Federasyonu Başkanı idim İmran Öktem zamanın Yargıtay Başkanı. Yargıtay açış konuşmasında diyor ki, "İnsanlar olmasaydı Allah olmazdı. Allah'ı insanlar yarattı."
O zamanın Ulus ve Cumhuriyet gazeteleri bunu manşetten verdi. Tabii aleyhte beyanatlar da çıktı. Biz o sırada Giresun'a gitmiştik. Dini görevlilerinin kongresi vardı. Orada İmamın birisi çıktı ve dedi ki "Ne yüzle buraya geldiniz ". Adam çıkmış Allah'ı inkar ediyor, Allah'ı insanlar yarattı diyor. Siz ona cevap vereceğiniz yerde gelmiş burada kongre yapıyorsunuz "
Adam bizi azarladı, tersledi Biz de cevap veremedik. Oradan gelince kalemi elimize aldık, bir bildiri hazırladık. Yönetim Kurulunda okudum, herkes de uygun dedi. Bildiriyi gazetelere gönderdik.
Gazetelerin hepsinde birinci sayfada şu başlıkla çıktı. "Din görevlileri İmran Öktem öldüğü zaman cenaze namazını kılmayacak."
Bildirinin mahiyeti şuydu "Sen fert olarak dinsiz olabilirsin. Allah'ı da inkar edebilirsin. Ama bir Yargıtay Başkanı olarak milletin huzurunda Allah'ı inkar eden bir beyanat verme hakkına sahip değilsin. Sen bu kararında devam ettiğin ve tevbe etmediğin müddetçe olduğun zaman senin cenaze namazını kılmayacağız."
Ankara, İstanbul, Bursa gibi büyük şehirlerin İmamlarından da "Bizim şehrimize, bizim camimize gelirse bu adamın cenaze namazını kıldırmayacağız diye imza aldık. Gazetelerde bu da çıktı. Tabi bu bildirimiz savcılıkta incelemeye alındı. Federasyonumuz mahkemeye verildi ve kapatıldı.
Bu bildiriden bir müddet sonra da bu adam hastalandı ve öldü. Şimdi bizi bir endişe aldı. Biz Din adamıyız. Millete ilan ettik. Söz verdik, bu adamın cenaze namazını kıldırmayacağız, diye Peki bu adamın cenaze namazı kılınırsa bizim halimiz ne olur? Yalancı durumuna düşeceğiz.
MİT mensupları evimizin etrafını sardı. Haraket etme kabiliyetimiz kalmadı. Hacı Bayram Camiinde cenaze namazı kılınacak, dendi. Öğle ezanı okunuyor. Biz oraya gidiyoruz. Saat 13 haberlerinde "Cenaze namazı. Maltepe Camiinde kılınacak" dendi. Biz de hemen Maltepe Camiine gittik. Orası ana baba günü Polis, namaz kılmaya camiye girenleri salmamak için kapıyı tutmuş. Demiş ki "bunlar mutaassıp olanlar, bunlar namazlarını mutlaka kılarlar. Bunları camiden çıkarmazsak bu işi hallederiz "
Onlar da namazı nasıl kıldırırız diye telaşlanıyorlar ikinci bir tedbir. O zaman toplum polisi demirdi. Bunlara sivil elbise giydirilerek önde 2 saf cemaat teşekkül ettiriyorlar. Ama onlar da ikiye ayrılmış. Dindar polisler diyorlar ki "ben bu adamın cenaze namazını niye kılacağım" Öbürleri de diyorlar ki "ben hayatımda namaz kılmadım ki, bunu niye kılacağım" Safa durunca hesaplar bozuluyor.
O zaman İsmet İnönü geliyor, cenazenin önüne duruyor. İmamın biri izinli, biri de o saatte rapor alıyor. Camide görevli kimse yok. Cenaze namazını kılmak için askeriyeden bir er getiriyorlar. Oraya gelirken Osman Kiliscioğlu diye bir müslüman o askere diyor ki "Sen buradan kaç Seni öldürürler. Anana babana kavuşamazsın " Asker de oradan kaçıp gidiyor.
O zaman Hıfzı Gözübüyük diye emekli hakim emekli olduktan sonra İlahiyat Fakültesini bitirdi. İsmet Paşa ya gelerek diyor ki "Efendim ben İlahiyat Fakültesin bitirdim Cenaze namazını kıldırabilirim."
Hıfzı Gözübüyük "Allahuekber" dedi namaza başladı. Ondan sonra gözlüğü bir tarafa, başındaki fötr şapkası bir tarafa gitti. Kulağındakı kulaklık da bir tarafa gitti. Orası bir anda karıştı. Bir paşa, İnönü'yü kurtarmak için tabancasını çekti. İnönü'yü makam otosuna bindirdiler ve cenazeyi de alıp götürdüler. Böylece cenaze namazı kılınamadı.”
www.cemalnar.com