Arbeit macht frei!
Pazar gazetelerinin birinci sayfasına kuşbakışı göz atınca ortaya çıkan manzara şu: Türkiye'de sol hareket folklorik ve gelenekçi bir tatmin çizgisini kendisi için "evc-i bâlâ", yani bir nevi kemâl noktası sayıyor. 1 Mayıs'ı, Taksim'de, olaysız kutlamak yetti de arttı bile.
Yıldıray Oğur'un dünkü Taraf'ta yayınlanan "Bugün Taksim, yarın devrim" yazısı işbu vaziyetin boy fotoğrafıdır; behemahal okunmalı, hele hele, daha bugünden gelecek yılın 1 Mayıs'ını Taksim'de daha görkemli kutlamak üzere paçaları sıvayan marjinal solcular, sendikacılar, merkez sermayenin yayın organlarında mevzi tuttuğu halde kendilerini hakikaten "solcu" sayan gazeteciler daha bir dikkatle okumalı. Muska şeklinde katladıktan sonra su geçirmez muşambalara sarıp Kırkpınar pehlivanları gibi boyunlarında gezdirseler yeridir o yazıyı.
Gören de zannedecek ki, 1 Mayıs'ı Taksim'de coşkuyla kutlayabildiğimiz sürece problem yok; halbuki olup bitenler şâhâne bir hokus-pokus'tan ibaret yahu! 100 bin kişi için Taksim'e 20 bin polis yığıyor, "Al sana meydan; âyin, faşing, karnaval, kurultay, miting ne istersen yap; aç kızıl bayraklarını, haykır dünya amelelerinin unutulmaz şarkılarını, dök kurtlarını, ama şu direğe tırmanmaya kalkışma, o direği gresle yağladık" diyorlar mest oluyorsunuz.
Söyleyecek başka söz, yapacak başkaca iş kalmamış besbelli; işiniz gücünüz, hayatınız "Nostalgia". Küçücük bir ikramla bu derece mutlu oluvermeniz ne kadar hüzn-âver bir vaziyet.
İşçi sınıfı için gerçekten bir şeyler söyleme fırsatı bulduğunda bu ak sakallı solcu arkadaşlarımız, dağlarda ve şehirlerde silahlı şiddet metoduyla devrime erken doğum yaptırma hülyası peşindeydiler; sol sendikalar ise, o zaman itibariyle rençberlik zenaatında görünmez işsiz durumundaki geleceğin işçi sınıfının refah payını, KİT'lerde çalışan sendikalı işçilere dağıtmakla meşguldü ve ufukları o kadardı. Fabrikayı sendikaya devretse, ceketini alıp gitse bile yine de borçlu kalıyordu o hesaba göre işveren. O işçilerin çocukları bugün işsiz halbuki, asgari ücretten sigortalı işçi pozisyonu arslanın ağzında. Gazetelerinin manşetine şanlı 1 Mayıs fotoğrafı döşeyen gazetelerin ise neredeyse hiçbirinde sendika filan yok. Espriden anlayan patronlar, üç otuz kuruşa, neredeyse karın tokluğuna çalıştırdıkları nitelikli köleleriyle, "Arbeit macht frei" fotoğraflarıyla dalgalarını geçiyorlar.
Arbeit macht frei, yani Nazilerin toplama kamplarının girişine yazdıkları slogan, (Google'ın arama çubuğuna "arbeit macht frei" yaz, görseller düğmesini tıkla, göreceksin!) der ki: "Çalışmak insanı hürleştirir!" Bizde köleleştiriyor ama sol yanımızın bu hususta söyleyebilecek ciddi bir sözü yok. Özellikle şanlı 1 Mayıs'ı üstelik "ille de" Taksim'de, marşlar ve kızıl bayraklarla coşkuyla kutlayabilecekleri sürece...
Sol, emekten öteye mi düşmüş ne? Yeni üretim tarzları ve yeni istihdam modelleri, yeni iletişimin iş hayatını dönüştürmesi hakkında ne söylüyor sol? Bugünün dünyası bir ucunda freelancer'ların, home office'lerin, öteki ucunda ise sezon sonuna kadar köleleri fabrikada yatıp kalkan Çin tipi sanayileşmenin yer aldığı garip bir yer. Bilişim, en yüksek katma değer üreten sektör haline geldi; para, elektrik hızıyla yeryüzünde çoğalacak yer arıyor kendine; bizim sol takım ise Taksim'de nostalji peşinde...
İşte şuraya yazıyorum; Türkiye'de işçi sınıfı davasının yeni temsilcileri de sağ cenahtan çıkar bu gidişle; sol sendikacılığın geleceğinde ise Taksim'de türkü bar işletmek gibi yeni açılımlar görünüyor.