Hain kim?

Hain kim?

Ha "hain", ha "aptal"; ikisi de aynı algılama ve fikir yürütme düzeyine sahip olanların kullandığı ucuz nitelemeler. Hiçbir meseleyi çözemeyecek, hiçbir işi beceremeyecek bir düzey.
Ya gerçek hainler ve aptallar? Hainler ihanet tezgâhlar; aptallar da onlara hizmet eder.

İki tip hainimiz var: Birincisi, önceki gün Nazımiye'deki jandarma karakoluna saldırı emrini verenler. İkincisi ise, bu saldırıdan Kürt-Türk çatışması çıkacağını ve Ergenekon'un üzerinin örtüleceğini hesaplayanlar. Bu iki tür hainin yaktığı cehenneme bilmeden odun taşıyanlar kimler oluyor?

Başbakan, "Önceki gün Nazımiye'de, dün Lice'de Mehmetçik'e tetik çeken zihniyet ile 33 sene önce Taksim'de işçinin üzerine kurşun yağdıran zihniyet arasında hiçbir fark yoktur" diyor. "İsimler, etiketler, sıfatlar, tetikçiler farklı olsa da, olayların her birinin ortak amacının 'Türkiye'nin kardeşliğine, birlik ve bütünlüğüne, huzur ve istikrarına kastetmek' olduğunu" ekliyor. Bildiği bir şeyler olmalı.

İlker Başbuğ, aynı konuda yağıp gürlerken ilk defa bir ayrıntıya dikkat çekiyor. Eylemlerin "Tunceli'deki eşkıyabaşı tarafından yönetildiğini" söylüyor. Kandil'deki merkezi ayırıp, hiyerarşi dışı bir eylem olduğunu ihsas ediyor. 93'te Bingöl'de 33 erin şehit edilmesi olayı ile paralellik kuruyor. Bu benzetmenin derin anlamları var. Birincisi, Bingöl'de 33 evladımız, PKK'nın ilan ettiği ateşkesi baltalamak için katledilmişti. İkincisi, Bingöl'de de, Nazımiye'de de yardım, iş işten geçtikten sonra ulaşmıştı. Başbuğ'u kızdıran da bu olmalı. Terör bölgesinde, saldırıya uğrayanlara destek için geçen 12 saatlik bir zaman kaybı nasıl açıklanır? Helikopterler için sis ve yağmur gerekçe gösteriliyor. 12 saatte Genelkurmay Başkanı bile Ankara'dan karayolu ile saldırıya uğrayan karakola ulaşamaz mıydı?

Başbakan'ın ve Genelkurmay Başkanı'nın açıklamaları saldırının, bildik-tanıdık bir PKK eylemi olmadığını gösteriyor. Kandil'den aradan geçen üç güne rağmen, bir açıklama gelmemesi, orada da bir karışıklık olduğuna delil. PKK, "eylemsizlik" halini devam ettirirken bu saldırıya açıklama getirmeleri çok zor. Hatırlayalım: Reşadiye saldırısından üç gün sonra PKK eylemi "yerel inisiyatif" kaydını koyarak üstlenmişti.

Hainler sayıca azlar, hem de çok azlar. Ancak koordineli ve ince hesaplar yaparak çalışıyorlar. Aptalların sayısı ise zamana ve zemine göre değişiyor.

Bu saldırının bir Türk-Kürt gerginliği yaratmak dışında hedefi olamaz. Şehit cenazelerine yansıyan öfke, bu saldırının sağlamaya çalıştığı en önemli sonuç değil mi? Benim damarıma basıyorlar. Beni kızdırıyorlar. Peki bu öfke ve bu öfkenin tetikleyeceği düşmanlık kimin işine gelir?

Bugünün dünyasında, bu dünyanın bir parçasını oluşturan Türkiye'de bir Kürt-Türk gerginliği kimin işine gelir? İmralı'daki Öcalan'ın mı? BDP'nin mi? Kandil'de kıştan yaza çıkmış olan PKK'lıların mı? Kürtlerin mi? Kimin? Veya soruyu şu şekilde soralım: Bir Türk-Kürt gerginliği kimin işini kolaylaştırır?

PKK'nın bu saldırılarını durdurmak bizim elimizde. Şayet saldırıların hedefine ulaşmadığını, bir Kürt-Türk gerginliğine yol açamadığını önce kendimize, sonra da herkese kanıtlarsak, bu eylemler durur. Amacına ulaşamayan eylemi kim neden yapsın?

Cami avlularında gördüğümüz o iç parçalayan şehit cenazesi görüntülerine son vermek istiyorsak, öfkeye değil, sessiz ve derin bir vakara ihtiyacımız var. Ekrandaki öfke seline bakarak yeni saldırılar planlayanları durdurmanın en etkili yolu bu. En çoğu, Itrî'nin bestesi olan Salavat'ı hüzünle tekrarlamak. Sonra yaratılanı, Yaratan'dan ötürü, ırkına, diline bakmadan kucaklamak.

Bu asil milletin Türk'ünden de, Kürt'ünden de hain çok zor çıkar. Çıkan hainlerin ise 72 milyonu aptal yerine koymasına izin veremeyiz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi