Bediüzzaman ve Ermeni meselesi
Sık sık Kürt meselesinde olduğu gibi Ermeni meselesinde de Bediüzzaman referans veriliyor. Elbette ki verilecek. Lakin sözleri bazen insani bağlamın dışına çıkarılarak siyasi bağlamda ya da bağlamından koparılarak Ermenilere haklı çıkaracak şekilde sunuluyor veya yorumlanıyor. Burada insani, siyasi ve dini boyutların bağlamları birbirine karıştırılıyor. Bediüzzaman, 1915 olaylarından tam 5 yıl sonra İkdam gazetesinde neşrettiği arizasında siyasi açıdan Ermenileri haklı bulmazken dini açıdan da Anadolu’nun parçalanmasına, Kürt-Türk vahdetinin bozulmasına karşı çıkmaktadır. Lakin meselenin insani boyutu ve bu boyuta bakışı ise özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında Kastamonu Lahikasında yazdığı doğrultudadır. Dolayısıyla Ermeni çetelerinin yaptıkları siyasi ve insani bağlamda yanlış iken Talat Paşa’nın takrir-i sukun anlamında bir tehcir kararı alması ve bu planın uygulanması sırasında yaşananlar maksadı aşmış ve ıstıraplara neden olmuştur. Daha sonra benzeri bir olay Dersim bağlamında yaşanmış ve yine Takrir-i sükun tedbirleri uygulanmıştır. Bugün kimi siyasetçiler de Ermeni meselesi doğrultusunda Dersim meselesini de kurcalamakla gereksiz ve faydasız bir çığır açmak istiyorlar. Bugün maalesef biz bu konuların tarihini yaşarken hâlâ birçok Arap ülkesinde bu durum olağanüstü hal veya sıkıyönetim kanunları çerçevesinde fiili olarak devam etmektedir. Elbette Bediüzzaman, Ermenilerin insani acılarına paylaşmıştır. Zira İslâmiyet de savaş hukukunda ve şartlarında dahi olsa savaşamayacak grupları savaş kapsamı ve uygulamaları dışında tutar. Onlara muharip muamelesi uygulamaz. Keza din adamları gibi sınıflar savaşa girmedikçe veya kışkırtma yapmadıkça da masundurlar. Bu şartları ihlal edilmedikçe kendilerine ilişilmez.
¥
Nitekim somut bir uygulama olarak harp sahasında kendisi de bunu icra etmiş ve yapmıştır. Molla Said, savaş cephesinde silahlı mücadele verirken, İslâm’ın savaş stratejisini uygulayarak düşman çoluk çocuğuna dokunmamış; hatta onları korumuştur. Savaş sırasında Ermeni çeteleri bazı yerlerde çoluk çocuğu kesiyorlardı. Buna karşı Ermenilerin çocukları da bazen öldürülüyordu. Bediüzzaman’ın bulunduğu nahiyeye binlerle Ermeni çocuğu toplanmıştı. Molla Said askerlere, “Bunlara ilişmeyiniz!” diyerek onları koruyarak serbest kalmalarına imkan hazırladı. Onlar da, Rusların içerisindeki ailelerinin yanına döndüler. Bu hareket Ermeniler için büyük bir ibret dersi olup, Ermeniler bu hareketle Müslümanların ahlakına hayran kalmışlardı. Bu hadise üzerine, Ruslar bizi istila ettiklerinde, Ermeni çete reisleri Müslüman çoluk çocuğunu kesmek adetini bırakıp, “Madem Molla Said bizim çoluk çocuklarımızı kesmedi, bize teslim etti; biz de bundan sonra Müslümanların çocuklarını kesmeyeceğiz” diye ahdettiler. Molla Said, bu sûretle o havalideki binlerle masumların felaketten kurtulmasını temin etmiş oldu. Bu işin elbette ki insani ve harp hukukuyla ilgili İslâmi kısmı. Lakin mesele bu boyutla sınırlı değil.
¥
Sözlerinin ve eylemlerinin bağlamlarına dikkat etmeyenler bazen Bediüzzaman’dan yanlış çıkarımlarda bulunuyorlar. Bediüzzaman, Ermenilerin Truva atı olarak Rusların, İngilizlerin ve Amerikalıların çıkarlarının ve nüfuzlarının taşıyıcılığını yapmalarına da karşı çıkmıştır. Bu da unutulmaması gereken başka bir gerçektir. Nitekim bu gerçeği ortaya koyan birçok tarihi hadise ve veri vardır. Bunlardan birisini Habertürk Kanalı’nda Prof. Baskın Oran anlatmış ve dile getirmiştir.
Habertürk TV ekranlarında yayınlanan Söz Sende programına katılan Prof. Dr. Baskın Oran, Bediüzzaman Said Nursi’nin Osmanlının yıkılış sürecinde halkın ne düşündüğünü öğrenmek üzere İstanbul’a gelen ABD heyetine çıkıştığını ifade etmiştir. Baskın Oran Said Nursi’nin ABD temsilcilerine sarf ettiği sözleri şöyle anlatmıştır: “Saidi Nursi’nin çok ilginç bir sözü var. 1919’da bir ABD heyeti geliyor. Bir üniversite rektörü bir de işadamı. ABD Başkanı yolluyor ve diyor ki ‘Bakın bakalım Osmanlı Devleti yıkılıyor, dağılıyor. Halklar ne istiyor? Özellikle Ermeniler’in durumu ne, onlar ne istiyor’. Saidi Nursi’yle de konuşuyorlar.
“Saidi Nursi diyor ki, ‘Sizin Dretnotlarınız Kürdistan dağlarına tırmanamaz’. Drednot büyük zırhlı demek. Büyük devletler Doğu Ermeniler’in ızdıraplarına arka çıkıyorlar. 1914 yılından sonra İngiltere müthiş bir kamp değiştiriyor.”
Dolayısıyla Bediüzzaman hiçbir zaman mandacı bir zihniyeti temsil etmiyor. Tek başına kalsa da daima hakikatle birlikte ve bu topraklara sadakatle bağlı. 1915’de Ruslara ve 1919’da Hutavat-ı Sitte ile İngilizlere ve aynı yıllarda da Ermeni meselesi bağlamında Amerikalılara mesafe koymuş ve mandacılığın her türünü reddetmiş ve ayaklarının altına almıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.