Başkanlık sistemi...
Siyasî rejim, bir devlet yönetiminde egemenliğin, kim tarafından ve nasıl kullanılacağını belirleyen formel ve informel kural ve kurumları ifade eder. Türkiye’de yaşanan siyasî istikrarsızlıklar sıkça başkanlık tartışmalarını gündeme getirmiştir. Bu tartışmaların sebepleri arasında özellikle hükümet sürelerinin kısa oluşu ve icrânın güçlendirilme isteği sayılabilir.
Başkanlık sistemini savunanların gerekçeleri arasında: Kısa süreli hükümetlerin ülke sorunlarını çözmede yetersiz kalışı ve özellikle koalisyon hükümetlerinin istikrarı sağlayacak zamanı bulamamasıdır. Dünyanın gelişme hızına yetişmek ve toplumun beklentilerine cevap verebilmek için icrânın güçlendirilmesi gereklidir. Kriz dönemlerinde ve âcil durumlarda hızlı ve etkin bir müdâhale, ancak güçlü bir icrâ ile sağlanabilir.
Cumhuriyet’in ilk yılları, İnönü’nün “Milli Şeflik” dönemi ve Osmanlı’nın 600 yıllık tarihi, başkanlık sistemi için yeterli bir geçmiş ve birikim olarak değerlendirilebileceği, Türk halkının yeterli devlet kültürüne sahip olduğu, darbe yapan ordunun bile en geç 2 yıl içinde kışlasına çekilerek demokrasiyi getirmeye çalıştığı, sırf bunun bile demokrasiye yatkınlığımız açısından önemli bir kanıt olduğu da bu görüşü savunanlar tarafından belirtilmektedir.
Başkanlık sistemine karşı çıkanlarsa: Demokrasi geleneğimizin başkanlık sistemini kaldıracak kapasitede olmadığını. Bu sistem demokratik gelişimini henüz tamamlamamış, ülkemizde yürütme ile yasamanın birbirine karışmasına ve böylece yürütmenin fiilî üstünlüğüne sebep olacağından endişe etmektedirler.
Başkanlık sisteminin daha çok iki partili sistemlerde hayat bulmakta, çok partili sistemlerde siyasî dayatmalara yol açarak, yürütme ve yasama arasında çatışmalara sebep olmaktadır. Siyasî iktidarın tek elde toplanması, demokratik geleneklerin oluşmadığı ülkelerde tek adamlığa, hatta diktatörlüğe dönüşebilmektedir.
Ya hep, ya hiç, “Kazanan her şeyi kazanır, kaybeden her şeyi kaybeder” ilkesi nedeniyle seçildikten sonra müdahale edilmez durumda olan bir başkan, ülkede muhalefeti birçok konuda uzlaşmazlığa ve yasadışı yollara itebilir. Yürütmenin mutlak hâkimiyeti oluşabilir. Demokratik teâmüllere sahip olmayan bir ülkede, başkanın partisinin çoğunluğundan oluşan yasama, bütünüyle yürütmenin eline geçebilir. Tersi durumda ise yasa çıkaramayan, özellikle bütçesini oluşturamayan ve vaatlerini yerine getiremeyen bir sistem içinde başkan başarısızlığa uğrayabilir.
Başkanlık sisteminin ABD dışında sürekli ve başarılı bir uygulaması yoktur. Bu sistem, tamamen ABD gibi pek çok dengelerin bir arada bulunduğu federal bir devlette, üstelik ekonomik açıdan güçlü ve liberal bir ülkede uygulama zemini bulmaktadır. Bu şartları taşımayan birçok ülkede, adı başkanlık, kendi diktatörlük olan yönetimler ortaya çıkmıştır.
Başkanlık sistemi arayışları, Türkiye’nin parlamenter rejimle edindiği deneyimleri ve ödediği bedelleri yok saymaktadır. Başkanlık sistemi, sadece yürütmeyi güçlendirmekte ve yasama sorunlarını çözememektedir. Türkiye’nin temel sorunu, yasamanın görevlerini tam anlamıyla yerine getirememesinde yatmaktadır.
Başkanlık, yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma ve dengeye dayanan, yasama ve yargı organlarının denetimi içinde, yürütmenin otoritesini genişleten bir hükümet sistemidir. Başkan, halk tarafından doğrudan ve dolaylı olarak belirli bir süre için seçilir. Bu süre hiçbir biçimde parlamento tarafından kısaltılamaz ve feshedilemez. Kuvvetler ayrılığı kesin bir biçimde uygulanır.
ABD’de yürütme organı Başkan, yasama organı Temsilciler Meclisi ve Senato’dan oluşan iki meclisli Kongredir. Başkan Kongreyi feshedemediği gibi, Kongre de Başkanı istifaya zorlayamaz. Başkan 4 yıllık bir süre için başkan yardımcısı ile birlikte seçilir. Ülkede şartlar ne olursa olsun, bu süre değiştirilemez. Başkan sadece iki devre (4+4) üst üste seçilebilir. Başkan, vatana ihanet, zimmetine para geçirme ve bazı ağır suçlar nedeniyle itham edilip, yargılanabilir. Bu suçların tesbiti ve suçlunun cezalandırılması yetkisi Kongreye aittir.
Kaldı ki parlamenter sistemde yasama ve yürütme organları iç içe girmiş, iktidar partileri, yasamayı kuvvetler ayrılığı prensibini ortadan kaldıracak şekilde kullanmaya başlamışlardır. Seçimleri kazanan partiler, sadece yürütmeyi ve yasamayı değil, yasamanın denetleme görevini de ele geçirmektedir. Yasama ve denetleme görevini ele geçiren icra, parti içi demokrasinin gelişmesini de engellemekte ve milletvekilleri eleştiri ve öneri haklarından, denetleme görevlerinden mahrum kalmaktadır.
Doğrudan demokrasi, halkın yönetimle ilgili kararları kendisinin alması ve bunu yine kendisinin uygulaması demektir. Gerçek hayatta doğrudan demokrasinin tam anlamıyla uygulanması kolay değildir. Zira, doğrudan demokrasilerde her bireyin toplumu ilgilendiren kararlara ve yapılan uygulamalara bizzat katılımı kastedilmektedir. Bunun ise günümüz toplumlarında uygulanma imkânı oldukça güç ve hatta imkânsızdır.
Temsilî demokrasiler ise halkın kendisini yönetecek temsilcilerini seçmesi ve onlara yönetme yetkisini devretmesi anlamına gelmektedir.
Başkanlık rejiminde, parlamenter rejimdekinin aksine yürütmenin yasamayı dağıtması, yasamanın da yürütmeyi düşürmesi imkânı yoktur. Her ikisi de halk tarafından seçilmiştir. Yasama ve yürütme arasındaki ilişkilerde kopukluğu gidermek üzere, bir “denetim ve denge sistemi” geliştirilmiştir. Yürütmenin bazı işlemleri, örneğin üst düzey yöneticilerin atanması, Senato’nun onayına bağlıdır. Buna karşılık, Başkanın da yasamadan geçen yasaları veto etme yetkisi bulunmaktadır. Başkanlık rejimi; yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirlerinden bağımsız ve eşit siyasî erke sahip oldukları bir düzenlemedir.
Bazı yazarlar başkanlık veya yarı başkanlık sisteminin yahut parlamenter rejim içinde kalınarak Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi yönteminin uygulanmasını önermektedirler. Bazı yazarlar ise parlamenter rejimden ayrılmamak gerektiği konusunda ısrar etmektedirler. Ayrıca bazı yazarlar da parlamenter sistem içinde kalınmasını, ancak parlamenter sistemi etkinleştirici öneriler (iki turlu dar bölge çoğunluk sistemi veya aday belirlemede parti merkez yönetiminin mutlak yetkisini azaltan, katılımı artıran düzenlemeler, kuvvetler ayrılığı ile denge ve denetleme mekanizmalarının varlığı, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi) ilkeler üzerinde durmaktadırlar.
Devletin etkin bir hâle getirilmesi için siyasî sistem önem taşımakla birlikte, hükümet sistemleri arasında bir tercih yapmak, sanıldığı kadar kolay değildir. Bu bakımdan, bir siyasî rejimin diğerinden daha iyi olduğunu kesin çizgilerle ifade etmek mümkün değildir. Siyasî sistemlerde yönetici (insan) faktörü ve demokrasi kültürü ile ekonomik şartlar çok önemlidir.
Yukarıda özetlediğimiz hükümet sistemleri, bazı ülkelerde başarılı bir şekilde uygulanmakta iken, diğer bazı ülkelerde aynı sistemin uygulanmasında ciddi sorunlar görülebilmektedir. Bu açıklamaların ardından sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Devletin etkinleştirilmesi açısından farklı bir siyasî rejime geçiş pekala mümkündür. Örneğin, parlamenter rejimin uygulandığı bir ülkede başkanlık sistemine geçilerek başarılı sonuçlar elde etmek mümkün olacağı gibi, mevcut sistem içinde kalarak, fakat demokratikleşme yönünde ciddi reformlar yaparak da sistemi etkin hale getirmek mümkündür.
“Atanmışlarca değil, seçilmişlerce yönetilen rejim” şeklinde tanımlanan çağdaş demokrasilerde, millet iradesinden icazet almadan hiç kimse “oturduğu yerden ahkâm kesme” hakkına sahip değildir. Hal böyle iken, ülkemizde başından beri millet iradesini merkezden uzaklaştıran ve kuşatan anlayışlar egemen olmuş, seçimle gelen iktidarlar yetki ve sorumluluklarını “dar alanda paslaşmalar” şeklinde binbir güçlükle yerine getirmeye çalışmışlardır.
Bazan düdüklü, bazan da güdümlü ve gölgeli vesayet demokrasisi, bugüne kadar gelmiştir. Bundan sonra yapılması gereken, demokrasinin şeklini değil, ruhunu tartışarak, egemenliği kayıtsız-şartsız millete vermektir. Bu ise duvarlara yazarak değil, zihinlere kazıyarak olur. Son Anayasa değişikliklerini bu alanda atılmış yürekli bir adım olarak değerlendiriyoruz. Statükonun Meclis’teki muhalefetini ise yıllardır sürdürdüğü bürokratik oligarşi ve fiilî iktidarını kaybetmenin telaşı olarak görüyoruz. “Beylerin değil, ellerin yaman” olduğu aydınlık bir Türkiye’ye doğru milletle el ele yürüyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.