MHP bubi tuzağı
Yargıtay Başsavcısı Abrurrahman Yalçınkaya’nın AK Parti hakkında açtığı kapatma davasının nasıl sonuçlanacağı konusunda herkes bir fikir yürütüyor. Ortaya çıkan bu kakafonik durumu tetikleyen ise, hiç kuşku yok ki hukuk sisteminin bozuk sicilidir. O nedenle, Anayasa Mahkemesi’nden çıkacak kararın ‘hukuki’ değil ‘siyasi’ olacağı yönünde yaygın kanaat vardır.
Darbe ve muhtıralardan sonra idam sehpaları kurduran, genelkurmay karargahında brifingler alan, gerektiğinde kendi evlatlarını bile post modern darbe girişimcilerine kurban veren, 367 tartışmasında olduğu gibi anayasa dışı içtihatlar oluşturan kimi hukukçuların, kamu vicdanını yaralayan ve hukukun üstünlüğüne gölge düşüren yaklaşımları, kapatma davasını tartışmalı hale getirmiştir.
Hele, doğruluğu tespit edilmemiş gazete kupürleri ve kesinleşmiş mahkeme kararlarına dayandırılmayan iddialarla davanın açılması, bunlar yetmiyormuş gibi iddianamenin Danıştay sanığı Alpaslan Aslan’ın hezeyanları ve Büyük Ortadoğu Projesi gibi alakasız konularla soslanması, ister istemez zihinlerde davanın gerisindeki cesaretlendirici unsurları arama çabasını ön plana çıkarmıştır.
Onun için, yargı üzerinden siyaset alanını daraltma girişimine karşı siyasetçilerin gerekli önlemleri almasından doğal bir şey olamaz. Siyaset, çözüm yeridir. Parlamento, ağlama duvarı değildir. Siyasi iradeye yönelik müdahaleyi savuşturma yöntemlerini bulacak olan yine parlamentodur.
Eğer, demokrasiye inanıyorsak...
Bahçeli’ye yoğun baskı
Bu doğrultuda inisiyatif üstlenen iki siyasi parti var; Biri, hakkında kapatma davası açılan AK Parti, diğeri MHP. DTP, izleyici konumda. CHP, zil çalıp oynuyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ve yükseköğretimdeki türban yasağının kaldırılması konusunda pozitif tavır alan MHP’nin, bu yeni süreçteki rolü çok önemlidir. Eğer MHP, diğer iki konuda olduğu gibi aynı tavrını sürdürürse, bu sorun daha büyümeden kolayca atlatılabilir.
Hem Doğan grubu gazetelerinin tavrından hem MHP’ye son günlerde artan ‘sürpriz’ ziyaretçi akını ve ‘özel’ telefonlardan kendi haline bırakılmayacağını anlıyoruz. Nitekim, MHP Lideri Bahçeli’nin kapatma davasıyla ilgili ilk açıklamasıyla takip eden açıklamaları arasındaki ‘ton farkı’, bu süreçten Bahçeli’nin olumsuz etkilenmeye başladığını gösteriyor.
Ayrıca, MHP’nin anayasa değişikliği teklifinin sorunu çözmek yerine ‘bubi tuzağı’ gibi kurgulanması, bu kaygıları güçlendiriyor.
Biliyorsunuz, mevcut düzenlemeye göre, parti kapatılmadan başbakan, bakan, milletvekili ve başkanlara siyasi yasak konamıyor. MHP’nin teklifi kabul edilirse, parti kapatılmayacak ancak siyasi yasak sözkonusu olabilecek.
Allah aşkına, aralarında Gül, Erdoğan ve Arınç’ın da olduğu 71 kişiye siyasi yasak getirdikten sonra ha partiyi kapatmışsınız, ha kapatmamışsınız, ne fark eder?
MHP’nin teklifi, Anayasa Mahkemesi üyelerinin önüne ‘tombala torbası’ koymaktan öte anlam taşımaz. Parti kapanmayacak ama torbadan hangi ismi çekerlerse, ona siyasi yasak koyacaklar!
Bu dava düşebilir
İşte bu noktada; AK Parti’nin üzerinde durduğu iki temel düzenleme var. 1. Almanya’da olduğu gibi kapatma davası açma izninin parlamentoda olması. 2. Kapatma için odak olma halinin kesinleşmiş mahkeme kararlarına dayandırılması. Bunların dışında, Anayasa Mahkemesi’nin üye yapısını değiştirme gibi bir düzenleme kesinlikle düşünülmüyor.
Eğer ‘izin’ şartı anayasaya eklenirse mevcut davanın durumu ne olacak? Geçici bir hükümle, mevcut davanın aynı anayasa değişikliği içine alınması gündemde. Yani, böyle bir anayasa değişikliği gerçekleşirse mevcut dava düşecek ve yeni süreç başlayacak.
Referanduma gidilebilir
Buradaki kritik eşik, 367 oy...
Böyle bir düzenlemeye, MHP’nin ‘şimdilik’ evet demediğini biliyoruz. Bu durumda, referandum kaçınılmaz. Meclis Genel Kurulu’nda 330-367 arasında oyla kabul edilen anayasa değişiklikleri otomatik olarak referanduma götürülüyor. AK Parti, referandum konusunda kararlı. Halktan gerekli desteği bulacaklarını düşünüyorlar.
CHP 6 yıl önce başkaydı
Bir başka tartışma konusu ise yapılacak bu değişikliklerin, devam eden yargı sürecine siyasi müdahale olarak görülme riski. Nitekim, CHP Lideri Baykal şimdiden sert eleştirilere başladı bile.
Oysa, 2002 yılında Erdoğan’ın siyasi yasağı Anayasa’nın 76. maddesi değiştirilerek kaldırıldı. 465 milletvekilinin oy kullandığı oturumda 440 evet oyu çıktı. Bunlar arasında CHP oyları da var. CHP destek vermeseydi, bugün Erdoğan milletvekili ve başbakan değildi. Bu değişiklik yapılırken, Erdoğan’ın yasaklılık hali, Anayasa Mahkemesi’nin gündemindeydi.
O tarihte, CHP, yargı sürecine müdahalede beis görmedi. çünkü, siyasi hesapları Erdoğan’ın hükümete eklemlenmesinden geçiyordu. Gerçi, evdeki o hesap çarşıya uymadı ama Bağdat’tan döndü.
Hiç kimse gelinen bu noktada; İdeolojik ön yargılarını ve siyasi beklentilerini, evrensel değerler, temel hak ve özgürlükler ile demokratik rejimin kodlarını bozmaya yönelik çabalara yenik düşürmesin.
Halkın temsilcilerine düşen ise, yetkilerini gasp etmeye çalışan jüristokrasiye karşı dirençli olmasıdır.