Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Aranan Derin Devlet bulunmuştur: Ergenekon!

Aranan Derin Devlet bulunmuştur: Ergenekon!

En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim de; kıvırttığım, dans ettiğim veya kaypaklık yaptığım sanılmasın... öncelikle ifade edeyim; bir kişinin "gözaltına alınması" demek, onun "suçlu" olduğu anlamına gelmez... Gözaltına alınan kişi, evet, "zanlı"dır ama henüz "sanık" bile değildir... Ben, "azgın azınlık" gibi; "suçsuzluğu kanıtlanıncaya kadar herkes suçludur" görüşünde değilim... Tam aksine, "suçluluğu kanıtlanıncaya kadar herkes masumdur" görüşündeyim... Dolayısıyla, dün sabah 04.00 ve 04.30'da, "Ergenekon Operasyonu" kapsamında gözaltına alınan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk, eski İü Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk, Perinçek'in koruması Yusuf Beşerik, işadamı İbrahim Benli, gazeteci Adnan Akfırat, Yusuf Tuncer, Aydın Gergin, Mahir çayan Güngör ve Aykut Tokat'ın da aralarında bulunduğu "12 kişi"nin "suçlu" olduklarını iddia etmiyorum!..
Bu gibi durumlarda, İlhan Selçuk'un Cumhuriyet gazetesi, hemen "suçlu" damgasını yapıştırsa da, aynı çiğliği ben yapmayacağım.
TUTUKLU ERGENEKON'CULAR!
Hatta, daha da ileri gidip, yine "Ergenekon Operasyonu" kapsamında "tutuklanan" 39 kişi hakkında da "suçlu" ifadesini kullanmayacağım.
Zira; Abdülkadir Oğuz, Albay Fikri Karadağ, Doç. Dr. Emin Gürses, Doç. Dr. ümit Sayın, Drej Ali - Ali Yasak, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Ergün Poyraz, Erkut Ersoy, Erol ölmez, Fikret Emek, Fuat Turgut, Hayrettin Ertekin, Hüseyin Gazi Oğuz, Hüseyin Görüm, Kahraman Şahin, Kemal Kerinçsiz, Mahmut öztürk, Mehmet Demirtaş, Muammer Karabulut, Muhammet Yüce, Muzaffer Tekin, Oğuz Alpaslan, Oktay Yıldırım, Orhan Tunç, Sami Hoştan, Sevgi Erenerol, Vatan Bölükbaşı, Vedat Yenerer ve Zekeriya öztürk gibi isimler ve geri kalan 10 kişi, şu anda "tutuklu" da olsalar, henüz "yargı" önüne çıkıp "ceza" almadıkları için "suçlu" damgası vurulmaya müstahak değillerdir!..
Evet, dün "gözaltı"na alınanlar için de, halen "tutuklu" bulunanlar için de, "İşte Ergenekon terör örgütünün militanları" diyemeyiz!..
Sadece ve sadece gelişmeleri izlemekle yetinecek ve ancak "karar" çıktıktan sonra "damga"yı vuracağız!..
Ama, tekrar ifade edeyim;
Cumhuriyet gazetesi olsa, "yafta"yı çoktaan asardı:
"Ergenekon militanlarına suçüstü!"
çünkü, bunu daha önce yaptılar!..
BAYKAL... DüN, DüNDüR!
Dediğim gibi, son söyleyeceğimi en başta söyledim... Sanıyorum, meramımı anlatabildim... O halde, "madalyonun öteki yüzü"ne bakabiliriz artık...
Efendim, CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal, AK Parti hakkında açılan "kapatma dâvâsı" üzerine, 17 Mart 2008 akşamı Star televizyonu ekranlarından şöyle sesleniyordu kamuoyuna:
- "İddianame hukuki bir iddianamedir. Siyasi amaçlı bir husumet duygusuyla hazırlanmış, duygusal reaksiyonları yansıtan bir iddianame değildir; çok objektif, fevkalade hukuki, sorumluluk sınırları içinde hazırlanmış bir iddianamedir."
- "çok daha soğukkanlı, daha olgun, Anayasa'ya, Anayasa'nın görevlendirdiği kurumlara, yargıya çok daha saygılı bir üslupla tavır takınılabilirdi."
- "Hukuk her rejimde önemli, ama demokraside vazgeçilmezdir. Hukuk ve hukukçulara karşı sergilenen tavrı kınıyorum, demokrasi kültürü ile bağdaştıramıyorum. 'Yüzde 46 oy alan kapanır mı?' Hukuk oy düzeyine göre mi işleyecek? Hukuk zengine, iyi eğitimliye işlemeyecek mi?"
özetleyecek olursak;
Bay Baykal diyor ki;
"Savcı'ya müdahale etmeyin!"
Aynı Baykal; "İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu'nun gözaltına alınması" üzerine ise, dün Parti Meclisi toplantısı öncesinde şunları söylüyordu:
"Elbette, Türkiye'de hukuku, demokratik düzeni tehdit eden ne varsa bunun ortaya çıkması lazım. Ama memleketin saygıdeğer düşünürlerini, yazarlarını, demokrasiye inanan insanlarını baskı altına almak için iktidar olanaklarının kullanılması hiçbir şekilde kabul edilemez.
Kafamızda bu temel gerçekleri tutarak olayları dikkatle izliyoruz. Ama işlerin bu aşamaya gelmiş olması Türkiye'nin bundan sonra daha da ciddi sorunlarla kalacağının işaretidir.
öyle anlaşılıyor ki, bütün bunlar planlanmıştır, göze alınmıştır ve bütün bu süreç harekete geçirilmiştir."
Söyleyin Allah aşkına;
Bay Baykal'ın yaptığı, "Bu ne perhiz, bu ne turşu" mantığı değil midir?..
Ne yani; AK Parti hakkında "iddianame" hazırlayıp "kapatma dâvâsı" açmak "Savcı'nın görevi"dir de, "Ergenekon zanlıları" hakkında "gözaltı" talimatı vermek değil midir?..
Polis, kendi keyfine yapmadı ya bu operasyonları!.. "Savcı'dan talimat" aldı, öyle yaptı!..
Bay Baykal, ne diyordu:
"Bir zengin ile fakir vatandaş kavga etse ve zengin adam, fakir adamı dövse hukuk bunlara eşit uygulanmayacak mı? Bu mantığa göre, zengin adam yargılanmayacak, fakir vatandaş yediği dayak ile kalacak. Böyle hukuk sistemi olmaz. Hukuk herkese eşittir. Kim suç işlemişse cezasını çeker."
Hukuk, madem ki "herkese eşit"tir ve hiç kimsenin madem ki "ayrıcalığı yok"tur, o halde; ha AK Parti'ye uygulanmış, ha İlhan Selçuk veya Kemal Alemdaroğlu'na!.. Ne farkeder?..
Tahammül etmek lâzım!..
Hazmetmek lâzım!..
Daha da önemlisi;
"Tutarlı" olmak lâzım!..
öyle ya; "düşünür ve yazar"lara ayrı, AK Parti'ye ayrı "hukuk" olmaz!..
ERGENEKON, DERİN DEVLET Mİ?
Aynı konuşmada, Bay Baykal'ın bir sözü daha vardı... Ajanslardan geçen haliyle, aynen aktarıyorum:
"AKP'nin, bir süredir yaygın bir şekilde yürürlüğe koyduğu kadrolaşmanın meyvelerini toplama noktasına gelmeye başladığına tanık oluyoruz. öyle anlaşılıyor ki AKP kendi derin devletini inşa etme çabası içindedir. Tabii, derin devletin kendine göre derin hukuku, anayasası bir ihtiyaç olarak ortaya çıkar. Yargı ihtiyacı kendisine gösterir. Şimdi önümüzdeki dönemde bu krizleri yaşamaya başlayacağız. Türkiye çok tehlikeli bir çatışma ortamına sürükleniyor."
Dikkat edin; Bay Baykal, bu sözleri "Ergenekon Operasyonu" ve dün yaşanan "gözaltı"lar üzerine söylüyor!..
Sizi bilmem ama, Bay Baykal'ın bu sözlerinden benim çıkardığım anlam şu:
AK Parti, kendi "derin devlet"ini inşa etme çabası içinde olduğuna göre; demek ki, "var olan bir başka derin devleti çökertmeye" çalışmaktadır!..
Bu sözler, "Ergenekon operasyonu"na istinaden söylendiğine göre; demek oluyor ki; bizim "terör örgütü" ve "çeteleşme" olarak bildiğimiz Ergenekon yapılanması, bir "derin devlet"tir!.
Hani yıllardır; "Nerede bu derin devlet?.. Kimlerden oluşuyor?” diyorduk ya, Bay Baykal, dün farkına varmadan "deşifre" etti bunu;
"Ergenekon eşittir Derin Devlet!"
öyle değil mi?..
Baykal'ın sözleri, şu manaya gelmez mi;
"Ergenekon adlı derin devlet yapılanmasını çökertmeye çalışan AK Parti, kendi derin devletini inşa etme çabası içindedir!"
Bay Baykal'ın sözlerini dikkatli okuyun... "Böyle söylediğini" siz de göreceksiniz!..
"DâVâ AçMAZSAN, GöRüRSüN GüNüNü!!!"
Ne yalan söyleyeyim;
Bay Baykal'a, bu "deşifre"sinden dolayı milletçe teşekkür etmeliyiz... çünkü, Bay Baykal, bu sözleriyle "Yap-Boz"un parçalarını birleştirmemize ve "taş"ları yerli yerine oturtmamıza vesile oldu!..
Hani, sayın Tayyip Erdoğan ve Ertuğrul Günay, diyorlardı ya;
- "Açıklıkla söylüyorum, kastettiğim Ergenekon soruşturmasıdır. Olaylar öyle gelişti ve geliştirildi ki, Sayın Başsavcı da yönlendirildi belki. Belki dava açma konusunda zorlandı. İnsanlar nihayet bir karar veriyor ama o kararı oluşturan bir çevre var, etkiler var, telkinler var."
- "Provokasyonlara dikkat edin!.. çok hassas bir dönemden geçiyoruz... Mafyayı bitirdik... Şimdi çetelerle uğraşıyoruz... Ergenekon'u çökerttik... Bundan mı rahatsız oluyorlar?"
Bizler de, "Ergenekon" ile "Yargı" arasında ilişki olup olmadığını merak ediyorduk ya; Cumhuriyet'in sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk, dün "Ergenekon Operasyonu" kapsamında gözaltına alınınca, "yargı"ya yönelik "baskı" yazıları geliverdi aklımıza!..
Ne ilginç değil mi; "Ergenekon" ve dolayısıyla "Derin Devlet" zanlısı İlhan Selçuk, daha 23 Ocak 2008'de basmış düğmeye ve demiş ki;
- "Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AKP'ye yönelik bir açıklama yaptı... AKP bu yüzden tepkili... Yalnız AKP mi tepkili?.. DTP de tepkili... Neden?.. çünkü bu iki partimiz iki kırmızı çizgimizi çiğniyor mu, çiğnemiyor mu soruları yargıyı fena halde ilgilendirmeye başladı... İki kırmızı çizgi nedir?.. Dincilik... Ve bölücülük... DTP'nin üstünde bölücülük, AKP'nin üstünde dincilik gölgesi gün geçtikçe koyulaşıyor... Yargı bu gerçeği görmezlikten gelebilir mi?.. Gelemez...
Yargı gücünde devlet görevlisi bir savcı ille de görevini yapmak zorundadır... Nedir görevi?.. Hırsıza, yolsuzluk yapana, rüşvet alana, adam yaralayana ya da öldürene savcı dava açar... Savcı, Cüneyt Koryürek'e çarpıp yazarımızı öldüren otomobil sürücüsüne hele dava açmasın.. Görür gününü...
Savcı, kırmızı çizgiyi çiğneyip bölücülük ya da dincilik yapan siyasal partiye dava açmasın.. Görür gününü...
Savcı yürürlükteki yasalara göre davranmakla yükümlüdür... Bir savcı, suç işlediği varsayılan kişinin ya da kurumun zengin mi yoksul mu, güçlü mü güçsüz mü, şişman mı zayıf mı, muhalefette mi iktidarda mı olduğuna bakarak karar veremez... Başsavcı, dava açması gerekiyorsa, dava açacaktır..."
Enteresan bir yazı değil mi?..
İlhan Selçuk, Başsavcı'ya "talimat" mı veriyor, "tehdit" mi savuruyor bilmem, ancak "psikolojik baskı" uyguladığı kesin!..
"Dâvâ açman gerekiyorsa, aç!"
Yoksa;
"Görürsün gününü!!!"
Başbakan Erdoğan ve Kültür Bakanı Günay; AK Parti hakkında açılan dâvâda "Ergenekon'cu baskı" olduğu kuşkularını dile getirince, İlhan Selçuk da, "Ergenekon" operasyonu kapsamında gözaltına alınınca; "savcıya baskı" yapan, "davâ açmaya zorlayan" ve "açmazsan, görürsün gününü" diye tehdit eden bu yazısı geliverdi aklıma!..
Ne dersiniz... Başsavcı, bu "telkin" veya "tehdit" gibi "talimat"ların etkisinde kalmış olabilir mi acaba?..
BİR TALİMAT DA SİLAHçIOĞLU'NDAN!
Böyle bir "bağlantı"yı, çok fazla "abartılı" bulanlar olabilir... Peki, İlhan Selçuk'un 23 Ocak'taki bu yazısından 10 gün sonra, yani 3 Şubat'ta; bu defa emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu'nun aynı Cumhuriyet gazetesinde şu yazdıklarına ne dersiniz:
- "Kim ne derse desin, siyasal İslâm Türkiye Cumhuriyeti'ni teslim almıştır. Siyasal İslâm'la mücadelede yapılması gereken yalnızca bir şey kalmıştır. O da AKP hükümetinin iktidarının yönetimden uzaklaştırılmasıdır... (...) Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelen AKP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Anayasa Mahkemesi'nde dava açmak ve AKP'nin kapatılmasını sağlamak..."
Ne enteresan değil mi;
İlhan Selçuk'un ardından, "Türklerin dini İslâm değil, Şamanizm'dir" diyen Doğu Silahçıoğlu da "akıl" veriyor Başsavcı'ya;
"Laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelen AK Parti hakkında kapatma dâvâsı aç!!!"
İlginçtir;
23 Ocak ve 3 Şubat'ta yapılan bu "telkin"(!) ve "tavsiye"(!)lerin ardından, 14 Mart'ta dâvâ açıyor Başsavcı!..
Açmasın da ne yapsın?!?..
Belki, birileri "gününü gösterir"ler!!!
..........
En başta dedim, yine diyeyim: Bütün bunlara rağmen, hiç kimseyi "itham" ediyor değilim... Yapmaya çalıştığım, "parça"ları birleştirmek ve böylece "bütün"e varabilmek!..
İşte, "parçaları" birleştirdim...
Karşıma, "Ergenekon" çıktı!..
Baykal'ın ifadesiyle, "Derin Devlet!"
Şimdi, "1 Numara"yı merak ediyorum!..
-------------
Meclis’te konuşmak da mı suç?
Malûm; Bay Deniz Baykal ve CHP sözcüleri ile malûm çevreler dahi; “Milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasını” ama “Meclis çatısı altında söylenen sözler”in “soruşturma dışı” tutulmasını istiyordu.
Ama, “Başsavcı’nın iddianamesi”ne bakınca görüyoruz ki; “AK Parti’nin, laikliğe aykırı eylem ve söylemlerin odağı haline geldiği” ileri sürülürken, bu “söylem”lerin çoğu “Meclis çatısı altında” dile getirilmiş...
Eğer oradaki konuşmalar da “suç” sayılacaksa, milletvekilleri “nerede” konuşacaklar?!?..
“Eylem”lere gelince... Bunlar da, “Kur’an-ı Kerim” ve “Safahat” dağıtmak gibi "suç"(!)lardır ki, buna CHP'li Sefa Sirmen bile, dün itiraz etti: "Ben de Kur'an-ı Kerim dağıttım... Kur'an dağıtmak suç mu?"
"Söylem"ler Meclis çatısı altında olduğuna, "eylem"ler de "suç sayılamayacağına" göre, söyler misiniz Başsavcı'nın iddianamesinin "hukuk"la ilgisi nerede?..
Bu eylem ve söylemler çıkarılınca, geriye ne kalacak, çok merak ediyorum!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi