Asıl komplo; Danıştay saldırısı, Baykal ve 312 general davasıdır
Komplonun Türkçe’ye tam tercümesini yapmak mümkün değil. Çünkü ne Türkçe’nin ne Arapça’nın ne Osmanlıca’nın ne de Farsça’nın tarif için gücü yetmiyor. Ama halk arasında bilinen haliyle şöyle ifade ediliyor: Şeytanın; ‘ben yokum pes’ dediği noktadır.
Vakit gazetesi; yazarlarıyla, çalışanlarıyla, gazetenin muhtevasını sahiplenen okuyucusuyla, abonesiyle, ön yargısız ve peşin hükümsüz destekçileriyle, velhasıl; helal yiyip helal içmek isteyen; kimsenin tavuğuna kişt, köpeğine hoşt demeyen; barıştan, sevgiden, adaletten, hukuktan, merhametten ve şefkatten yana olanlarla sarmaş dolaştır, kardeştir, akrabadır, ağabeydir, babadır, anadır, kısaca büyük bir ailenin üyesidir.
Soralım; “Normal bir insan, Vakit gazetesine neden düşman olabilir?”
Bize düşman olunacak bir hırsızlığımız, mafyacılığımız, darbeciliğimiz, darbe destekçiliğimiz yok. Gazeteyi kullanarak herhangi bir menfaat elde etmişliğimiz yok. Allah muhafaza, bırakın öyle bir şey olmasını, iması bile ülkenin kaymağını yiyen, milletin cüzdanına göz diken, aldığı zaman keyif çatan, almadığı zaman vahşileşen ve Vakit; “Ne der acaba” diye fare gibi kaçacak delik arayan çevrelerin düğünü bayramı olur.
Vakit gazetesi yıllardır ortada. Gizlisi, saklısı, endişesi yok. Bildiği doğru yolda sözünü söylemeyi sürdürüyor. Bütün halimiz, mesaimiz, işimiz, yayınımız açık ve net bir şekilde meydanda. Kim neyi nasıl öğrenmek istiyorsa adam gibi müracaat edip öğrenebilir.
Baykal’ın evi dışında kullandığı iddia edilen ve görüntüleri yayınlanan başka bir yatak odası hikâyesiyle ilgili olarak, Danıştay saldırısında olduğu gibi yine bizim gazeteye çamur atıldı, bu çamur üzerine genel yayın koordinatörümüz Mustafa Karahasanoğlu, özel bir televizyon kanalındaki tartışmaya katılmıştı.
Böyle bir hadise için televizyonlara çağırılan Mustafa Bey veya başka bir yazarımız, 312 general davası için çağrılmadı. 312 general davası, Baykal’ın yatak odasından daha önemlidir oysa. Hatta yan yana getirmek bile büyük ayıptır. Baykal’ın zevkinin sefası, bütün gündemi altüst etti ve yedisinden yetmişe herkes bu gündemin peşine takıldı. Ben de tabii.
Oysa Türkiye’nin aydınlık geleceği için bu ülkede bir hukuk mücadelesi verilmekte. Bütün bir milletin hak ve özgürlüklerinin geleceği teminat altına alınmak için çaba sarf edilmekte, gazetemiz yüzyıllarca altından kalkamayacağı bir para cezasına çarptırılmakta, görevi kamuoyunu aydınlatmak olan ve habercilik yaptığını iddia eden medya ise haberi görmezden gelip, Baykal’ın yatak odasının peşinde koşmaktadır. Neyse Mustafa Bey’in katıldığı tartışmaya döneyim.
Tartışmaya katılan darbe sever yazarlardan birisi, konuşmaların bir bölümünde telefonlarının dinlendiğinden şüphe ettiğini, programı hazırlayıp sunan kişi ise kendisinin dinlendiğinden emin olduğunu, bir başkası da kıyıda köşede konuşurken dahi dikkatli davrandıklarını söyleyip, ne demek istedikleri anlaşılmayan bir şeyler söylemeye çalıştılar. Bunun üzerine Mustafa Bey de;
“Niye dinlendiğinizden bu kadar ürküyor ve korkuyorsunuz. Benim telefonlarım da dinleniyor ve benim hiç umurumda değil. Çünkü kaçak köçek bir iş yapmıyorum, kimseye karşı bir komplomuz yok ve olamaz. Kimseye karşı bir kötülüğümüz yok ve olamaz. Devlete ve millete karşı bir şebekemiz yok ve olamaz. Kim dinliyorsa dinleyebildikleri kadar dinlesin. Biz hak ve hukuku söylüyoruz, zaten bu yüzden de nasıl komplolara uğradığımızı ve nasıl davalarla susturulmak istendiğimizi görüyorsunuz, niye bu mevzuları konuşmuyoruz” dedi.
Mustafa Bey’in de dediği gibi; tek satır yazıyla, tek kare fotoğrafla, bugüne kadar; dürüst, namuslu, şerefli, haysiyetli, vatanına, milletine sadık kalan hiç kimseye Vakit gazetesinden en küçük bir zarar gelmemiştir, gelmesi de mümkün değildir.
312 general davası bile bile unutturulmak isteniyor, unutmamalıyız. Yarına devam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.