Yapan siz, saldıran siz... Bizim suçumuz ne?
Bilirsiniz... “Yuvarlak” konuşmam... Lâfı eveleyip-gevelemeye veya eğip-bükmeye ihtiyaç duymam... Ne söyleyeceksem “doğrudan” söylerim... Evet, “yuvarlak” değil, “köşeli” konuşurum... “Acı” da olsa, “doğru”yu söylerim... Ben, “içi-dışı bir” bir adamım... “Gönlümden” ne geçiyorsa, “dilimde” olan da odur!..
Sözlerim, bazılarına “sert ve acıtıcı” gelse de; bilin ki hiçbir “artniyet”, hiçbir “denge hesabı” veya “birilerine yaranma kaygısı” taşımam... “Şahsi” görüşüm de aynıdır, “kurumsal” görüşüm de... “Başkaları ne der” diye düşünmem... Hele hele “tribünlere oynamayı” hiç sevmem...
“Çiğ” yemediğim için karnım ağrımaz!..
Yaram olmadığı için hiç gocunmam!.. Hasılı kelâm; “Baykal olayı”nda da ne düşündüysem, onları yazdım...
Ama görüyorum ki; birileri, bu yazdıklarımdan son derece rahatsız olmuş... Yazdıklarımı “edep” dışı, “ahlâk” dışı ve hatta “din dışı” bulmuşlar!..
Açık söyleyeyim;
Benim ölçüm, “Kâfirun Suresi”nde denildiği gibidir: “Senin dinin sana, benim dinim bana!”
Hiç kimseden “edep ve ahlâk” dersi alacak değilim... Eğer yazdıklarımda “İslâm dışı” ifadeler varsa, müsaade edin de, onun hesabını Cenab-ı Allah’a vereyim... Ben, “dört dörtlük bir Müslüman” olduğumu hiçbir zaman iddia etmedim ki... Elbette benim de “hata”larım, “kusur”larım, “günah”larım vardır... Ama ben; bunlardan dolayı “tövbe” ederim, “af ve mağfiret” dilerim... Çünkü ben, her şeyden önce “Allah’ın gazabı”ndan korkar, “Allah’ın rızası”nı kazanmayı dilerim... Keşke bunu herkes yapabilse, herkes isteyebilse... Evet, herkes Allah’tan “af”, insanlardan “özür” dileyebilse!..
ÖZÜR DİLESELER OLAY BÜYÜMEZDİ!
Ama, hem “gayrımeşru ilişki”ye giriyorlar, yani “zina” yapıyorlar, hem de “özür” dilemiyorlar... Oysa; “Nefsimize uyup bir halt ettik... Allah’tan af, insanlardan özür diliyoruz” deseler, olay bu kadar büyümeyecek.
Ya, “zina şakşakçıları”na ne demeli?..
Ya “ilahiyatçı” sıfatlı insanların “zina avukatlığı”na soyunmalarına ne demeli?.. Ya, bu “zina”yı normal göstermeye yeltenip, “bize saldıranlara” ne demeli?
Bilmem farkında mısınız;
Hem “televizyon ekranları”ndan, hem de “gazete köşeleri”nden, sürekli bana ve gazeteme saldırıyorlar!..
“Yatak odası rezaleti”ni eleştireceklerine, bunun “ayıp, günah, çirkin, iğrenç, ahlâksızca” olduğunu söyledik diye bize saldırıyorlar.
Sanki, “Aşk-ı Memnu”yu yaşayan biziz!..
Sanki “evli bir adam” olarak, “evli bir kadın”la zina yapan biziz!..
Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri’nin, “Eline, beline, diline hakim ol” sözünü “düstur” edindiğini söyleyip, “Biz, işte bu yolun yolcusuyuz” deyip de, “beline hakim olamayan” sanki biziz!..
Şu hâle bakın;
Baykal’a telefon açıp, “Geçmiş olsun, üzüldük” diyorlar da, aynı telefonu Nesrin Baytok’a açıp, ona da “geçmiş olsun” demiyorlar!..
Ne yani, Baykal o işi tek başına mı yaptı?..
Madem “zinayı kutsama” veya en azından “zinayı meşrulaştırma” gibi bir yol tutturdunuz, bir telefon da Nesrin Baytok’a açın ki, tam olsun bu iş!..
Bir telefon açılıp da “üzüntü” bildirilecekse, telefonun öteki ucundaki insanlar Olcay Baykal ve Can Baytok olmalı değil miydi?..
Öyle ya, “asıl mağdur” onlar!..
“Aldatılan” onlar!..
Gelin, görün ki;
“Geçmiş olsun” demeler, “üzüntü” bildirmeler, sadece Baykal’a... Sanki bu işler, “ahlâki” bir şey yaptı da o yüzden geldi başına!..
Sanki “uçkur”dan değil de, “diskur”dan dolayı hedef tahtasında!.. Yahu, bu “zina” işi eğer “ahlâki” bir şeyse, niye “istifa” etti?..
İstifa ettiğine göre; yaptığı işin “ayıp ve günah” olduğunun farkında!.. Değilse, niye istifa etsin ki?..
Şu hâle bakın;
Baykal utanıyor, istifa ediyor ama,
“Şakşakçı”lar hâlâ destek peşinde!..
BİR KASET KORKULARI MI VAR?
Merak ediyor insan;
Bu iş, madem ki “güzel”dir, o halde Nesrin Baytok’a da destek vermeleri gerekmez mi?.
Ama, hayır!..
Nesrin Baytok için verilen “demeç”ten veya yayınlanan “mesaj”dan kimin haberi olur ki?..
Ama “Baykal’ın lehinde” olan bir açıklama, en azından “CHP yandaşı medya”da yer alır!..
Böylece “gündeme gelmiş” olurlar!..
Dedim ya, çoğu insan “tribün”lere oynuyor, “mavi boncuk” dağıtarak, “bir yerlere mesaj” gönderiyor!..
Kahrolası “denge” hesapları!.
Kahrolası “şirinlik” hamleleri!..
Ve kahrolası “omurgasızlık!”
Size bir şey söyleyeyim mi;
“İnsani duygular”ın çok çok ötesine geçip, “inancı bile hiçe sayan” bu “destek” mesajlarının temelinde, “statü atlama” gayreti olduğunu düşünüyorum ben!..
Tabii, bir ihtimal daha var;
Bazıları, “kendi kasetlerinin de olabileceği” endişesiyle; “Baykal’a destek” veriyor görünüp, aslında “kendi kasetlerini örtbas gayreti”ne girmiş olabilir!..
Gerek “televizyon ekranları”ndan, gerek “gazete köşeleri”nden gazetem Vakit ve bana alçakça saldıranların bir kısmına bakıyorum da, çoğu “şaibeli” ve de “sabıkalı” isimler!..
Bunların “aşna-fişne”lerini; bırakın Türkiye’yi, “Mısır’daki sağır sultanlar” bile duydu...
“Korkunun bacayı sarması” ve “eteklerin tutuşması” bu yüzden olsa gerek!..
“Acaba bizim de kasetimiz var mı?.. Bir gün acaba bizim kasetimiz de internete düşer mi?”
Paniklemeleri bu yüzden!..
Daha doğrusu; “gayrımeşru bir ilişki”yi “meşrulaştırma” çabası bu yüzden!..
Ne olur, ne olmaz;
Eğer bir kasetleri ortaya çıkarsa, şimdiden “gard” almaları bu yüzden!..
İşte bu yüzdendir ki;
“Yatak odasında yaşanan rezalete” karşı çıkmak yerine, bize saldırıyorlar!..
YAMUK YAPMAYIN Kİ, BİZ DE YAPMAYALIM!
Madem bu kadar rahatsızsınız;
O halde “yapmayın” arkadaş!..
Evet, yapmayın;
“Zina” yapmayın!..
“Darbe plânı” yapmayın!..
“Cinayet plânı” yapmayın!..
Hem bunları yapacaksınız, hem de bunları yazıyoruz diye bize saldıracaksınız!..
Sorarım;
“Kötü iş yapanlar” mı suçludur, yoksa onları kınayıcı yayınlar yapanlar mı?..
Siz kalkacak;
“Faili malûm” veya “faili meçhul” cinayetleri bizim üzerimize yıkmaya çalışacaksınız...
Hazırlanan “darbe plânları”nda “Vakit’in imha edilmesi” istenecek ve siz buna karşı çıkmayacaksınız... Bazıları, “generalleri” de arkalarına alıp bizi “linç” etmeye gelecek ve siz “onların tarafında” olacaksınız...
Sonra da, “ifşa” etti diye Vakit’e çullanacaksınız!..
Yok öyle yağma!..
Ya “taraf”ınızı belli edecek ve orada “omurgalı bir duruş” sergileyeceksiniz, ya da tüm “kahpelik, ahlâksızlık, yolsuzluk ve soysuzluk”larla mücadele eden Vakit’e saldırmayacaksınız!..
Ya; “bin düşünüp, bir yapacaksınız”, ya da yaptığınız işe sahip çıkıp “komplo-momplo” diyerek başkalarını suçlamayacaksınız!..
Yani, ya “yanlış iş” yapmayacaksınız, ya da yanlışlar “deşifre” edilip yüzünüze vurulduğunda ağlayıp, zırlamayacaksınız...
BÜTÜN BUNLARI BİZ Mİ YAPTIRDIK?
Ne yani; bütün “tuzak”ları Vakit mi kuruyor!..
Bütün “komplo”ları Vakit mi düzenliyor?..
“Kaos” amaçlı plânları Vakit mi hazırlıyor!..
Son olaydan başlayacak olursak;
“Baykal-Baytok ikilisi”ni o eve götürüp, yatağa sokan biz miyiz?..
“Askeri helikopter”le Artvin’e uçup, “ailece piknik” yapma işini biz mi organize ettik?..
Aktütün’de askerlerimiz canları pahasına çarpışırken, tabur komutanını “köydeki düğüne” gönderen biz miyiz?..
Bir askerin eline “pimi çekilmiş bomba”yı tutuşturup, 4 askerin ölümüne yol açması olayını biz mi tezgâhladık?..
“367’nin mucidi” biz miyiz?..
“Darbe plânları”nı biz mi hazırladık?..
“Islak imza”yı biz mi attık?..
“Adliye üzerinde” biz mi “jet” uçurttuk?..
Daha nice olay!..
Söyleyin Allah aşkına;
Gazetem Vakit’in yaptığı, tüm bu “hukuksuzluk”ları, tüm bu “yamukluk”ları “deşifre” etmekten başka nedir?..
Bu ne menem bir iştir ki;
“İşi yapanlara” lâf yok,
Ama Vakit, tu kaka!..
Bir defa daha söylüyorum;
İşiniz “düzgün” olsun ki;
“Üzgün”ler safında olmayın!..
ÖZAL’I “ONURSUZCA” İNDİRECEKTİ!
Haa, şunu da unutmayın;
Bu dünya, “etme-bulma dünyası”dır...
Kim ne ekerse, onu biçer!..
“Sıcak koltuk, beyaz baldır, sarı lira”ya meftun olanlar, gözleri bunlardan başka bir şeyi görmeyenler, sonlarının da; “sıcak koltuk”tan, “beyaz baldır”dan veya “tatlı para”dan olacağını düşünmek ve adımını ona göre atmak zorundadır!..
Dedik ya; bu dünya “etme-bulma dünyası”dır, bu dünya “imtihan dünyası”dır...
Herkes, bir “imtihan” veriyor bu dünyada!..
Bu ne “imtihan”dır ki; Baykal, şu anda ettiklerini biçmekte, yaptıklarının bedelini ödemektedir...
Bilmem hatırlar mısınız;
Rahmetli Turgut Özal’ın “Cumhurbaşkanlığı’na aday” olduğu 1989’da, tıpkı son yıllarda olduğu gibi “gerilim politikası” uygulayan Bay Baykal, “SHP Genel Sekreterliği” görevini yürüttüğü o günlerde “haddini aşan bir lâf” etmişti!..
Bay Baykal, 10 Eylül 1989 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan demecinde aynen şöyle diyordu:
“Özal, kendisini Cumhurbaşkanı seçtirme konusunda zorlama yaparsa; onu, oradan onursuzca indiririz!”
Malûm, rahmetli Özal Cumhurbaşkanı oldu ama oradan “onursuzca” inmedi...
Tam aksine “onuruyla” öldü ve milyonlar onu elleri üzerinde taşıyıp, “dua”larla uğurladı...
Peki, rahmetli Özal’ı “onursuzca indireceğini” söyleyen Bay Deniz Baykal, şu anda ne haldedir, “CHP Genel Başkanlığı”ndan nasıl inmiştir?..
“Onuruyla” mı,
“Onursuzca” mı?..
Bize saldıranlar, bunu da düşünsün!..
===========
Başbakan’la Atina’da!
Biliyorum, bazıları içlerine sindiremiyor... “Başbakan’ın uçağında olmamı” hazmedemiyor... “37 yıllık gazeteci” olduğumu ve bir “gazeteci” olarak Sayın Başbakan’ın gezilerine katıldığımı kabullenemiyor...
“Yandaş” dediler olmadı, “ağzı bozuk” dediler olmadı, “agresif” dediler olmadı... Benim o uçakta olmamdan hazzetmiyorlar!.. Büyük bir ihtimalle kıskanıyorlar, çekemiyorlar!.. Çünkü, ne zaman Vakit’ten ve benden söz etseler, hemen “uçak” batıyor gözlerine!..
Televizyonlarda uçak, gazete köşelerinde uçak!..
Onlara, kötü bir haberim var... Allah nasip ederse, ben bugün yine “Başbakan’ın uçağında” olacağım... Durun, hasedinizden çatlamayın hemen!.. Bir “gazeteci” olarak “Başbakan’ın Yunanistan ziyareti”ni takip edecek, gelişmeleri “haber” vereceğim... Yine Allah nasip ederse, dönüşte de “izlenim”lerimi aktaracağım... Çünkü bu gezi; Tayyip Erdoğan’ın, “krizdeki Yunanistan’a ilk giden Başbakan” olması açısından çok önemli... YSK’nın “yetki gaspı” yaptığı, CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne gittiği günlerde olması açısından önemli. İnşaallah “Tayyip Bey’in açıklama”larını ve “Atina’daki gelişmeleri” siz okurlarımıza duyurmaya çalışacağım... 2 gün yazı yok!.. “İki gün sonra” bu köşede yeniden buluşmak üzere, izninizi istirham ediyorum... Tabii, bu arada birileri hasetlerinden çatlayabilir!..