Kim bu Ankara Temsilcisi?
Deniz Baykal’ı istifaya götüren kasetin oluşturduğu depremi hep bareber gözlemliyoruz.
Tartışma medya açısından ibretlik biçimde sürdürülüyor. İlk önce, internete kimin koyduğu üzerinden başlatılan tartışma, sonrasında gizli çekimin yasa dışı olması üzerinden sürdürüldü ve geldiğimiz noktada tamamen “Baykal aday olacak mı; olmayacak mı tartışması” yapılıyor.
Olayın bizatihi kendisi ve içeriği, profesyonelce yapılan hamlelerle çürütülmek isteniyor. Baykal, Polit Bürosunu adeta Psikolojik Harp Merkezi gibi çalıştırıyor. Suikast-Sarıgül-Gözyaşları-Açlık Grevi-Kılıçdaroğlu’nun adaylığı derken, kasetteki yasak aşk unutturuluyor.
Bildik ünlü gazeteciler de buna hizmet ediyor. Çünkü pekçok ünlü gazetecinin bagajı bu tip ahlak dışı yasak ilişkilerle dolu.
Mesela ünlü bir Ankara Temsilcisi, ekran ekran dolaşıp bu görüntülerin içeriğine girilmemesini, bunun yasadışı olduğunu anlatıyor. Sürekli olarak Baykal’ın ne kadar önemli bir siyasi figür olduğunu vurguluyor. Konuyla ilgili konuştuğu tek şey parti içi aday dengeleri gibi hizipsel yorumlar.
Bu Ankara Temsilcisi’nin geçmişine baktığımızda bütün Ankara Gazetecilerinin bildiği yasak bir ilişki ortaya çıkıyor. Üstelik de Baykal’ın yaptığının karbon kopyası gibi. Kendi yönettiği büroda çalışan evli bir bayan muhabirle ilişki yaşayan bu Ankara Temsilcisi daha sonra o bayan muhabiri Haber Müdürü yapıyor. Üstelik de o Bayan Muhabirin kocası da aynı büroda çalışıyor. Yetmezmiş gibi ilişki ortaya çıktıktan sonra ikili boşanıyor ama kocası, istifa edip gitme onurunu bile göstermeden aynı büroda çalışmaya devam ediyor.
İlişkilerin dejenerasyon boyutunu görmeniz açısından herkesin bildiği bu hoş olmayan örneği veriyorum. Tıpkı Baykal’ın ilişki yaşadığı Nesrin Baytok’u milletvekili yapıp partide kilit bir rol vermesi gibi.
Böyle ahlaki anlayışı olan üst düzey bir gazeteciden, çıkıp Baykal’ın Aşk-ı Memnu’suyla ilgili sağlıklı, ahlaki, etik değerlendirmeler yapmasını bekleyebilir misiniz?
Kasete en sert tepkiler gösteren gazetecilerin bu tip ilişkileri en çok bilinenler olması da bu nedenle tesadüf değil.
Normalde irticalen konuşan, abartılı jest-mimikler; el kol hareketleri yapan Baykal’ın, istifasını açıklarkenki halini hep beraber gördük. Belki de ilk kez kağıttan okuyarak konuşma yapan Baykal, bakışları ve işaret parmağı ile suçlu aramıyordu. Kendisinin suçluğunu tescil edercesine sürekli önüne baktı. Elleri kürsüye adeta yapıştı. İftiraya uğramış birinin konuşma öncesi olması gereken kızgınlık ve agresif hali de yoktu. Bilakis güçlü görünmeye çalışan ve gülümseyerek olayı küçültmeyi amaçlayan yapay bir tavır vardı.
Tıpkı istifa toplantısındaki yapay gözyaşları gibi. Şimdi de Baykal’ın kurultayda kendisi için imza toplanması konusunda kurmaylarına adeta abluka kurduğunu öğreniyoruz. Bu durum parti yönetiminde de aşırı rahatsızlık oluşturuyor.
Olay, başlangıcı, süreci ve şuan aldığı hal itibariyle tarihte okuyacakların midesini bulandıracak..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.