Terör örgütünün referandum hazırlığı!
Genel seçimlerden sonra yakın bir arkadaştan dinlemiştim. Van’da oy kullanan ve BDP'ye en küçük bir sempatisi olmayan birinin BDP'ye oy kullandığını öğrenen akademisyen arkadaş, ama nasıl olur deyince, silahlı kişiler bizi köy meydanına toplayıp bu köyden AK Parti'ye tek bir oy çıkarsa vay halinize diye bizi tehdit ettiler mecbur kaldık dediğini anlattı.
Genel seçimlerde kırsal kesimlerde DTP'ye çıkan oyların bir kısmı bu şekilde verilen mecburiyet oylarıdır.
Şimdi CHP-AYM arasında yeni bir alicengiz oyunu olmadığı takdirde Anayasa taslağı iki ay içinde referanduma gidecek. BDP mecliste Anayasa değişikliğine karşı olduğunu ifade etti. Referandumda da aynı tavrı sürdürecek. Güneydoğu’da evet oylarının yüksek bir oranda çıkması demek, BDP siyasetinin yara alması demek. Bugüne kadar DTP/BDP çizgisi arkasındaki toplumsal desteğin kayıtsız şartsız bir destek olduğunu savunuyordu. Biz ne yaparsak yapalım halk bize mecbur gibi bir politika izliyordu. Bu da BDP çizgisinin gittikçe tabandan uzaklaşmasına, toplumsal taleplere yabancılaşmasına sebep oldu. Bunun son örneği Anayasa değişikliğinde tabanla DTP yönetimi arasındaki çelişkidir. Öcalan istiyor diye herkesin yararına olan bir tasarıya karşı çıkmak BDP ile taban arasındaki makasın açılmasına vesile oldu. Makasın büyümesi BDP siyasetinin çöküşüne yol açabilir. Onun için Güneydoğu’da mahalli seçimlere benzer bir baskı ve yıldırma politikası ile bu makasın açılması engellenecektir.
Son günlerde sistemli olarak tırmandırılan PKK terörünü bir de bu açıdan okumak lazım. Yapılan eylemleri her bahar yapılan hedefsiz eylemlere benzetmek çok mantıklı değil. Tasarının referanduma gideceği anlaşılınca PKK korku ve sindirme politikası için düğmeye bastı. Azalan eylemlerle birlikte, üzerindeki korkuyu atıp hür iradesiyle sandığa gidecek seçmenlere yeniden silah gösterilerek mesaj veriliyor. Her eylemde, PKK biz buradayız, aklınızı başınıza toplayın, sizin dediğiniz değil silahın dediği olur demeye getiriyor. Çünkü referandumda evet oylarını aşağı çekmenin yolu bu korku politikasını sürdürmekten geçiyor.
Bu korku siyaseti elbette sadece BDP'nin hedeflerine hizmet etmiyor.
Anayasa değişikliğinden rahatsız olan diğer kesimlerin de amaçlarına hizmet ediyor. Terör tırmandıkça doğu’da insanların özgür iradeleriyle oy vermeleri zorlaşacak. Sandığa gidenler elinde silah olanların istek ve taleplerini yerine getirecekler. PKK yoğunlaşan eylemleriyle arkasındaki şer koalisyonunun emellerine hizmet ediyor.
Silahı bir çözüm aracı olarak görenler için, silah politikanın bir parçası, hatta en önemli estrümanıdır. Terör, bir anlamda silahın, kanın, baskının, zulmün, korkunun politikasıdır. Tarih boyunca silahla politika yapanların ortak yönü budur. Korkutarak, sindirerek netice almak. Son eylemler PKK ve arkasında mevzilenenlerin referanduma dönük sindirme politikalarıdır. Karakollara yapılan saldırılar üzerinden bölge halkı dövülüyor. Şimdiden anayasa değişikliğinde nasıl davranacakları öğretiliyor.
Referandumun amacına ulaşması bu tür eylemlerin durdurulmasına, terör örgütünün ezilmesine bağlı.
Her eylemden sonra esip gürleyerek terör durdurulamaz. Otuz yıllık terör tecrübesine rağmen terörle mücadelede askerin bir adım bile mesafe alamadığı, baskın yiyen Karakolların durumundan anlaşılıyor. Hükümetin terör mücadelesini mercek altına alması, hem Türkiye’nin, hem kendi geleceği, hem de referandumun akibeti için elzemdir. PKK ve işbirlikçileri bu defa sandığa gidenleri rehin alamamalı.