Günaha sahip çıkarak helâk olanlar
Toplum ahlakının ne kadar tedenni ettiği, alçaldığı, yaşanan son olaylarla daha net ortaya çıkmıştır.
Belli bir kesimin sergilediği olumsuz görüntüleri umuma teşmil etmek, elbette doğru olmaz.
Ama, bu görüntülere sahip çıkanların ve savunanların aymazlığını görünce, insanın tüyleri diken diken oluyor.
Bundan da acısı ne biliyor musunuz?
Tasvip etmeseler de sessiz çoğunluğun bu görüntülere tepkisiz kalması...
Şurası bir gerçek ki, sükût ikrardan gelir.
Bu durum, üzerinde ciddi durmamız ve kafa yormamız gereken bir konudur.
***
Önce konuyla ilgili bir ayetin mesajına kulak verelim:
“Biz, bir karye’yi, (veya beldeyi, medeniyeti, sosyal oluşumu, kurumsal yapıyı) yok etmek istediğimiz zaman uyguladığımız kural şudur: İlkin refaha gömülmüş şımarık ileri gelenlerine uyarıcı buyruğumuzu emrederiz ama onlar bizim mesajımızı dikkate almazlar ve günahkârca yaşamaya devam ederek yoldan çıkarlar, böylece onları helâk edip cezalandırmak kaçınılmaz olur, biz de orayı yerle bir edip darmadağın ederiz.” (İsra:16)
Bu, şımarık ve azgın günahkârların el üstünde tutulduğu bir topluluğun, bir kuruluşun kıyametidir.
Burada yok edilen, helak edilip tarihe gömülen sadece onlar değil!
Onlarla birlikte azgınlığa ses çıkarmayıp günaha ortak olanlar da buna dahildir.
Allah’ın açıkça yasakladığı, haram kıldığı fiilleri işleyenler ve bu fiillerinden dolayı özür dileme veya tövbe etme yerine günahlarının arkasında durup savunmaya geçenler, yok olmayı da hak etmişlerdir.
Zaten onların bu şımarıklığa sürüklenmesinin bir sebebi de, kendilerine kol-kanat geren, destek çıkan insanların varlığıdır.
Bunlar, “Rahmanî” yolu bırakıp “şeytanî” yolu üstün tutan suç ortaklarıdır.
Bunların sayıları az da olabilir.
Ama, toplumda tesir gücü yüksek, yönlendirmeleri etkilidir.
Bunlar, topluma kötü örnek olurlar, fitne ve fesat saçarlar.
Ahlâksızlığın normalmiş gibi kabul edilmesini, yaygınlaştırılmasını sağlarlar.
Böylece, kendi sonlarını kendi elleriyle hazırlamış olurlar.
***
Bu önemli konunun bir başka yönü daha var.
“Özel hayatın gizliliği” gibi gerekçeler, “şeytanî” yolu savunanlar için bir mazeret olamaz.
Çünkü, İslam’ın “tecessüs” yasağı, müminler arasındadır ve birbirleri için geçerlidir.
Allah’a, Rasûlü’ne ve İslam’ı hayata hakim kılma sevdalısı Müminlere karşı savaş açanlar için geçerli değil!
Bu sözlerimizi ağır bulanlar, konuşulanlara ve kimlerin neyi savunduklarına baksınlar yeter!..
Söz ve eylemleriyle tuttukları safın “Rahmanî” mi yoksa “şeytanî” mi olduğunu açıkça göreceklerdir.
Buna rağmen biz, insanların bu tür tercihlerine saygılıyız.
Bu tercih hakkını onlara veren de biz değil, yüce Yaratıcı’nın kendisidir.
Dileyen “Rahman” yolunu ve buyruğunu tutar, dileyen de “şeytan” yolunu ve buyruğunu!..
Ama, Müslümanın “Rahmanî” yoldan başka tercih hakkı yoktur.
Onu için, toplumun ifsat edilmesine göz yumamaz.
Bize düşen görev, yaşadığımız bu imtihan dünyasında Rahman’ın safında yer almaktır.
O’nun buyruklarına kulak verip emir ve yasaklarına uymaktır.
İşte bunun için Müslüman, iyilikleri yaygınlaştıracak, kötülüklere engel olacaktır.
***
Günahı ve günahkârları savunmak, Müslümanların işi olamaz.
Aksine, bunların karşısında yer alarak inancını ortaya koyacak, söz ve eylemleriyle safını belli edecektir.
Sessiz kalan ve tepki vermeyenler, helâkı hak etmiş olan azgın ve şımarık günahkârlarla birlikte Allah’ın cezasına müstahak olmaktan kurtulamazlar.
İşte, korkumuz da budur.
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.