Allah’ın Dini mi, Toplumun Dini mi?
Dinden uzak toplumun yaşam felsefesi ve kuralları, Kur’an ahlâkına tamamen ters olan batıl inanışlardan kaynaklanır. Kur’an'da kötü ahlak modeli olarak tarif edilen tavırlar, insanlar arasında doğal davranış şekilleri olarak kabul edilir ve toplumun büyük kesiminin tüm yaşantısına hakimdir.
Toplum, büyük kısmı atalarından miras kalmış kuralcılığın hakim olduğu bir yaşam tarzını benimser. Bu yaşam tarzının kurallarını ise, "... Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine uymuş kimseleriz." (Zuhruf Suresi, 23) diyen inkarcı toplumlar gibi korur.
Günlük yaşamda bu kuralların dışına pek çıkılmaz. Konuşma, davranışlar, eş ve arkadaş seçimi gibi tüm davranışlar, önceden belirlenmiş kurallara göre yaşanır. İnsanların öncelikleri Allah'ın hoşnutluğuna göre değil, toplumun kıstaslarına göredir.
Bu kemikleşmiş kurallar, sadece içinde yaşadığımız döneme ve topluma ait değildir. Mantığı aynı olduğu içindir ki, her zaman diliminde ve gerçek dinden sapmış tüm toplumlarda benzer şekilde yaşanır. Bu kurallar, zamanın ve yaşanan bölgenin özelliklerine göre ufak değişiklikler gösterebilir; örneğin kendini beğenen kişilerin davranışları farklılıklar gösteriyor olabilir ancak temeli aynıdır.
Bu mantık, Kur’an'da bildirildiği gibi, "(Allah'ı) arkalarında unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edinmiş" (Hud Suresi, 92) olmanın bir sonucudur. Bu toplumun bireyleri, dünyaya Allah'a kulluk etmek için geldiklerinin, tek kurtuluşun O'nun hoşnutluğu olduğunun şuurunda değildirler. Bize can veren, dünyayı bizim yaşamımız için en uygun şekilde hazırlayan, bizi rızıklandıran, bizi yaşatan ve öldürecek olan Yüce Allah'tır. Bizim O'ndan başka Rabb’imiz, dostumuz yoktur ve yine O'na döndürüleceğiz.
... Allah'a sarılın, sizin Mevlanız O'dur. İşte, ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcı. (Hac Suresi, 78)
Toplum kurallarının ürettiği çarpık düşünce, bakış açısı, adet ve tavırların, hak dinle karşılaştırınca ne denli büyük bir fark içerdiği açıktır. Bu fark, Allah'ın dini ile şeytani sistemin batıl dini arasındaki farktır.
Bu sistemin hiçbir tutarlı, mantıklı dayanağı yoktur. Büyük kesim Allah’a ve dine inandığını, İslam'a uymak gerektiğini söyler, sonra da kendilerince sınırlamalar getirir. Dinin hükümlerini kendi düşük akıllarınca eleştirir; bazılarını "beğenir", ancak "aşırı"ya kaçmamak gerektiğini söyleyerek bazı hükümlerin uygulanmaması gerektiğini iddia ederler. "Biz Müslümanız" derler ancak istedikleri yaşam tamamen din dışıdır. Dini konulardaki yorumları, fikir ve düşünceleri genellikle Kur’an ayetleriyle tamamen zıttır.
İnsanlardan kimi, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır-durur. Allah'ın yolundan saptırmak amacıyla "gururla salınıp-kasılarak" (bunu yapar); dünyada onun için aşağılanma vardır, kıyamet günü de yakıcı azabı ona taddıracağız. (Hac Suresi, 8-9)
Hak dini anlayıp uygulamak tam bir şuur açıklığı ve akıl gerektirir; buna sahip olanlar ise yalnızca müminlerdir. Kafirler ve müşrikler ise şuurları kapalı, kavrayamayan kimselerdir.
... Gerçekten onlar, kavramayan bir topluluk olmaları dolayısıyla, Allah onların kalplerini çevirmiştir. (Tevbe Suresi, 127)
Akıl ve vicdan, insanı din ahlakını yaşamaya yöneltir; gerçek şan, şeref ve sonsuz mutluluk hak dindedir. Bunu yaşayabilenler ise kopması olmayan, sapasağlam bir kulba yapışmışlardır.
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.