Ömer Onbaşının Mektubu
“Bir tanecik kardeşim Mehmet!
Sen daha küçüksün, aklın ermez, ama Türk oğlu cenge girince aslan kesilir. Hey babam hey! Buraya geldik geleli öyle savaşıyoruz ki, yerlerden babalarımız başlarını kaldırıyor ve bize bakıyor.
Göklerden melekler iniyor. Ne dersin Mehmet? Ben bir gece iki melek gördüm. Biri geldi, omzuma kondu. öbürü gözümün önünde uçuştu, durdu. Amma! Düşman nasıl yaylım ateşi ediyordu. Kurşunlar dolu tanesi gibi yağıyordu.
Bu melekleri, bizim büyük şefaatçi Peygamberimiz, beni korumaya göndermişti. Dualar edeyim dedim, kollarımı kaldıramam ki… Gelsin yaylım ateşi! Mavzerime kurşun yetiştiremiyorum. Derken melekler uçuverdiler. Düşman da tersine kaçtı. Kaçtı ters ters! Hâlâ ovalarda gölgelerini görüyorum be! Ama biz şehit vermedik mi? Gazilerimiz yaralı düşmedi mi? Ne söyleyek? Kıyamet gibi bir şey oldu.
Yalnız bizim bölükten 12 yaralı saydılar. 4 tane de şehidimiz vardı. Of! Şimdicik ağlayacağım. O arkadaşlarımdan bir tanesi benim kucağıma düştü. Hasangilin Kara Ali -bilirsin ya!- işte o aslan, babayiğit birden yere yığılıverdi. Göğsünden bir kurşun yemişti.
Bana dedi ki; “Bölük Emini’ne yazdırıver arkadaş, ben ölüyorum, memleketime yazdır da bana ağlamasınlar. Ben öldüm, ama domuz düşman da kaçtı.” O zaman da bana gelen melekleri yine gördüm. Şehit arkadaşımın etrafında nurlar saçarak dolaştılar. Onun, -Mevla rahmet eylesin- canını aldılar, cennete ilettiler.
Koca Kara Ali o zaman ne de güzel gülüyordu, görmelisin!.. Fakat inşaallah göreceksin. Hele birkaç sene daha sabret. Hazırlan, silahını kullanmayı öğren. Kendine çelik gibi gövde yap. O zaman inşaallah bu düşmana gelirsen, benim geberttiğim kadar düşman gebertirsin. İnanır mısın Mehmet, bu harpte kendi elimle öldürdüğüm Moskof yirmiyi geçti, ya! İşte askerlik böyledir oğlum.
Ben 20 kişi öldürürüm. Bizim ilde yirmi bin kişi yaşar. Hangi birini söyleyeyim, dizimin dibinde şehit olan Kara Ali’yi sakın unutma ha!. O melekler senin rüyana girsin. Mehmet! Düşmanı kırıyoruz, vuruyoruz, bitiriyoruz. Orduya namazlarda dua et. Ağanı da ara sıra hatırla. Sen daha masumsun. Orduya dua edersen, Allah kabul eder. Beni hatırlarsan vücudumdan kurşun geçmez.
Ben şehit olmak isterim. Amma oncasını (seni) büyütmeliyim, ellerimle askere vermeliyim. Sonra beraber cenge gelmeliyiz. Ben de Kara Ali gibi senin dizinin dibinde şehit olmalıyım. Anladın mı oğlum? Daha fazla yazamayacağım. Zira gözlerimden sıcak bir şeyler dökülür gibi oluyor. Beni soranların hepsine çok çok selam ederim.”
Ağabeyin. ömer Onbaşı.
Bu mektup, Milli Savunma Bakanlığı’nın 1999 yılında yayınlanan “Cepheden Mektuplar” adlı kitabının 67. sahifesinde yer alıyormuş. Yağmur Yayınları’ndan çıkan, “Edebiyatımızda çanakkale Savaşları” adlı kitabın yazarı Melike Nur ötügen o eserden alıntı yapmış, ben de oradan aktardım.
çanakkale’nin ne demek olduğunu, ancak bu ruha sahip çıkanlar anlayacaktır. Cepheden yazılan bu mektubu, satır satır okuyarak, o ruhu anlamak mümkün. Ancak anlamak istemeyenler de çıkacaktır. Zaten onlar da ülkemizle ve milletimizle başı dertte olanlardır.
Eğer çanakkale Boğazı geçilseydi, Kurtuluş Savaşı’nı hiç yapamayacak ve bugün CHP zihniyetinin devamı olan İttihat ve Terakkicilerin istediği üzere, koca bir İmparatorluğun devamı olan Türkiye, manda olarak sömürülüp duracaktı.
Biz bugünümüzü, coğrafyamızın her yanında yatan nice ömer Onbaşılara, Seyit Onbaşılara ve yüz binlerce isimsiz kahramanlarımıza borçluyuz. Bu topraklarda bu şehitler yattıkları sürece, ülkemizin geleceği hep aydınlık olacaktır. Kimse umudunu yitirmesin.
Bu arada Yağmur Yayınları kurucusu ve eski milletvekili İsmail Dayı Hakk'ın rahmetine kavuşmuş. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesi ve dostlarına başsağlığı dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.