Sosyal ve siyasal işlerin hizmet yönü
Kulları yaratan Allah’tır. Allah, kullarını yarattığı gibi, yaşamlarını düzenli ve dengeli bir şekilde devam ettirmeleri için de çok çeşitli meslekler ihdas etmiştir. Yüzlerce meslek vardır, yüzlerce geçim sağlama vasıtaları vardır. Bu mesleklere ilahî açıdan bakıldığı takdirde, bunlarda büyük hikmetlerin yattığı görülür.
İnsanlar geçinmek yahut bol para kazanmak için ticaret yaparlar, belli mesleklere intisap ederler. Bu mesleklerin parasal yönü olmasa, insanlara hizmet götürmek, rahat ve kolay bir hayat yaşamak mümkün olmaz.
İşte yüce Allah, bu kolaylık ve rahatlığı sağlamak için, insanlara belli mesleklerin sevgisini ve kalbi temayülünü de vermiştir. Bu sevgi ve temayül, insanları o mesleklere yöneltiyor. Eğer bu sevgi olmasa, birçok hizmet âtıl kalacak, insanlar büyük zorluklarla karşılaşacaklardır.
Bunun yanında, mesleklere intisabın dağılımı konusunda da mükemmel bir dengenin var olduğunu görmekteyiz. Meslek dağılımındaki denge bir sırdır. Bu denge, ilahî bir taksimle sağlanıyor, yoksa kulların kendi planlaması ile olan bir şey değildir. Böyle olsa, bazı meslekler boş kalır, bazılarında ise büyük yığılmalar olur ve toplumsal hizmetler ihmal edilirdi.
Eğer herkes doktor, mühendis, inşaatçı, eczacı ve benzeri cazip birkaç mesleği seçip buralarda hizmet ifası söz konusu olsaydı, muazzam yığılmalar olur, diğer meslekleri icra edecek hizmet insanı kalmazdı. Gerçekten ilahî dağıtım çok hassas bir şekilde yapılmaktadır. Biz buna ilahî bir mucize de diyebiliriz. Meslek dağıtımı mucizesi... Öyle anlaşılıyor ki; yüce Allah, uluhiyetini meslek dağılımında da insanlara göstermektedir.
En önemlisi, eğer meslekler geçimi sağlamak için bir gelir getirmese, o takdirde çok az insan belli meslekleri seçerdi. Allah, kazanç sevgisini, mesleklerin hepsinin temeline yerleştirmiş, meslekleri rızık elde etmeye vasıta kılmıştır; ancak amaç yapmamıştır. Bu kazanma hırsı olmasaydı, insanlık bugünkü teknolojiyi yakalayamaz, bu rahatlığa ulaşamazdı.
Fakat bu sevginin hakiki sevgi olmadığını düşünmemiz gerekir. Esas olan insan sevgisi, dolayısıyla Allah sevgisidir. Geçim sevgisi, kazanma sevgisi ve mal yığma hırsı, aslında mecâzidir. Allah bu sevgiyi koyarak, hizmet noktasında kullarını bir tür oyalıyor, tıpkı bir çocuğa verilen oyuncak gibi...
İşte bu çerçevede bize düşen görev, oyuncak ile gerçeği birbirine karıştırmamak, sahici olana geçici olanı tercih etmemektir. Dünya hayatı ile ahret hayatı arasındaki fark da buradadır.
Fırıncılığın, bakkallığın, taşımacılığın, ustalığın, marangozluğun, mühendisliğin, tabipliğin hizmet yönünün kazanç yönüne ağır basması, Müslüman’ca meslek icrasıdır. Bundan kastımız şudur: Bir kimse, bir işte çalışırken, elbette geçimini ondan sağlaması gerekir. Geçinemeyen insandan tam bir hizmet beklenemez.
Peygamberler bile bir meslek icra ederek ve bazen de ganimet gelirleri elde ederek geçimlerini temin etmişler, hizmetlerini geçinme endişesi olmaksızın devam ettirmişlerdir. Hz. Peygamber, Peygamber oluncaya kadar ticaretle, Peygamber olduktan sonra ise ganimetlerden elde edilen devlet gelirlerinin beşte biri gibi önemli bir bölümün Allah tarafından kendisine tahsisi ile görevini sürdürmüştür. Sahabe de ticaretle uğraşmış, işçilik yapmış ve serbest meslek icra ederek hayatını sürdürmüştür.
Ancak, Peygamberlerin ve sahabenin meslek icrası ile bizim meslek icra edişimiz arasında önemli bir fark vardır. Onlar, mesleklerini hizmete vasıta yapmışlar, geçinmeyi ve para kazanmayı amaç haline getirmemişlerdir. Bu sebeple, yeri gelince kazandıkları malvarlığının bazen tamamını, bazen yarısını, bazen üçte birini Allah yolunda ve toplum yolunda gözlerini kırpmadan harcayabilmişlerdir. Peygamberler, ilimden başka miras bırakmamışlardır.
Burada günümüz Müslümanları için alınacak büyük dersler vardır. Meslek seçerken, bu meslek aracılığı ile topluma hizmet etmeye başta niyet edilirse, bu niyetle başlanan işin başarısız olması düşünülemez. Bu meslekten geçinecek kadar para kazanılabilir, bu zaten kişinin zaruri ihtiyacıdır. İyi niyet olursa, bu meslek için harcanan zaman ve tüketilen gayretler de bir ibadettir.
Fazla para ve mal kazanılırsa, o zaman onun artan kısmının bir bölümünü yine kulluk yolunda ve toplum hizmetinde harcayarak meslekî mesaiyi ibadet hayatına çevirmek mümkündür. İşte sahabe ile aramızdaki önemli fark budur. Onlar bedenlerini, canlarını ve mallarını hizmetin bir aracı haline getirerek faaliyetlerini ebedileştirmişler ve kıyamete kadar kendilerini hayırla andıracak hizmetler vermişlerdir.
Çağımız Müslümanlarının meslek hayatında (ister resmi görev olsun, ister özel teşebbüs olsun) ihmal edilen çok önemli bir nokta var; işin maddi yönünün hizmet yönüne ağır gelmesi... İcra edilen mesleği, kazandıracağı maddi unsurlara göre değerlendirmek, mânâ yönünü gözardı etmek...
Bütün sosyal hizmetlerdeki ihmallerin, gasp ve itlafların, haksız kazançların, yolsuzlukların ve “Rabbena hep bana” mantığı ile hareket etmenin temelinde yatan amansız hastalık, mesleklerde menfaat düşüncesinin hizmet yönünü bastırmasıdır.
Müslüman bireyler olarak biz bunu tersine çevirmeliyiz; hangi iş olursa olsun, o işi hizmet yönü ile ele alıp gerçekleştirmeyi hayat düsturu haline getirmeliyiz. Rabbimden bunu nasip etmesini niyaz ediyor, ihlâslı, hayırlı, faydalı ve hizmetli işler vermesini niyaz ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.