Kanlar İçindeki Bayrağımızı Ağzıyla Yerden Kaldırmak İsteyen Şehidimiz
Gazze şehitlerimizin uğurlanması için Fatih Camii’ndeki namaza, genel yayın yönetmenimiz Mustafa Karahasanoğlu, Devlet Eski Bakanı ve yazarımız Hasan Aksay ağabeyle birlikte katıldık.
Camiye vardığımızda dış avlunun dışında beklemek zorundaydık. Dış ve iç avlu, tıklım tıklımdı. Bizim gibi bekleyenler de vardı. İlk karşılaştığımız kişi, Bahçelievler Belediye Başkan Osman Develioğlu’ydu. O da bizim gibi caminin dışında namaz için bekliyordu.
Osman Develioğlu bir ara şu bilgiyi verdi. İsrail askerleri gemiye baskın yapıp, sağa sola ateş ederken, bir gönüllümüz vurulmuş ve elindeki şanlı bayrağımız yere düşerek, kanlar içerisinde kalmış. Şehidimiz can çekişirken, ağzıyla bayrağımızı yerden kaldırmak istemiş, bunu gören İsrail askeri, şehidimizi ve bayrağımızı tekmeleyerek küfürler savurmuş.
Evet, bu sahneyi şunun için kaydettim. Türkiye’deki İsrail taraftarları için. Yalnız bu taraftarlar içerisinde, T.C vatandaşı olan Museviler yok, Musevilerden söz etmiyorum. İsrail’den yana tavır koyup, Gazze’ye gidenlere; “Ne işleri vardı” “Onlara gelmeyin denilmedi mi” diye soran içimizdeki İsrail yanlılarından söz ediyorum. Geçelim.
Önceki günkü yazımda; “Gazze gazasından dönenlere; ‘Ne hoş geldiniz,’ ‘Ne geçmiş olsun,’ ne de ‘Allah rahmet eylesin’ diyebiliyorum, bunu söylemeye yüreğim yetmiyor” demiştim. Aynen de öyle oldu.
Şehitleri uğurlamak için önce gazeteye varayım, oradan da camiye gideriz diye uğradığımda, Mustafa Bey’in odasında otururken, içeri Kemal Gümüş girdi. Mustafa Bey’le hoş beş etti ama ben bir türlü ne diyeceğimi bilemedim. Öylece kalakaldım. Allahu alem Kemal yanlış da anlamış olabilir. Ama diyemedim. Sadece bakıştık ve bir iki soru sorarak sohbeti sürdürdük.
Cuma günkü gazetede Kemal’in anlattıklarını okuyanlarımız olmuştur. Bir de anlatamadıkları vardı. İsrailliler ve onların yandaşları dışında, hiçbir insan yüreğinin kaldıramayacağı işkence biçimleri varmış. Onları benim de yazmam mümkün değil. Çünkü anlatılacak, yazılacak ve konuşulacak gibi değil. Geçelim.
“Ne işleri vardı” diyenlere bir iki çift sözüm olsun. İHH Başkanı Bülent Yıldırım başta olmak üzere, bu kervana katılan herhangi bir gönüllü, sizlerin kapısını çalıp, yahut telefonla arayıp veya bir şekilde iletişim kurup; “bize katılın dedi mi?” Hayır!.
Para, pul, yiyecek, içecek talebinde bulundu mu? Hayır!. İsrailli katiller, masumların tepesine çöktüklerinde, masumlar sizlerin yaltaklık yaptığı katillere bir zarar verdi mi? Hayır!. Peki, size ne oluyor. Yanan canlar bizim, şehitler bizim, kaybolan mallar bizim. Sizi niye ırgalar bu meseleler. Bugüne kadar hangi hayırlı bir işin ucundan tuttuğunuz görülmüş, bilinmiş, duyulmuştur da bugün büyük bir toplumun birlik ve beraberliğine dil uzatırsınız.
Oturun oturduğunuz yerde, yiyin, için, keyfinize bakın. Kapınızdan geçen yok, suyunuzu içen yok. Zaten isteseniz de kimse kapınızdan geçip suyunuzu içmez. Çünkü nasip olmaz. Bu kervana katılanlar, helal süt emmiş, helal ekmek yemiş, tertemiz yürekleri, pırıl pırıl kalpleri olan insanlardır. Şerden değil, hayırdan yanadırlar. Geçelim.
Şehitleri uğurlarken, kadın erkek, çoluk çocuk insanların gözyaşlarına şahit oldum. Yüzlerindeki masumiyet öyle büyük, öyle büyüktü ki, tasavvur etmek, anlatmak mümkün değil. Daha fazla yüzlerine ve gözyaşlarına bakamadım. İnsanlığımdan utandım.
Mustafa Bey’in; “Bu dünya bir imtihan salonu, ebedi hayattaki mükâfatları elde edebilmek için bu salonda kolay soru çıkmaz. İmtihanı kazanabilmek için çetin soruları cevaplandırmak lazım. Bize zor sorular çıkıyor. Cevaplayabilmek için de epeyce bedel ödememiz gerekiyor” dediği gibi, zora talip olmak, her babayiğidin kârı değildir.
İHH yetkililerine not: Allah için bu işi siyasi partilerden uzak tutun. Yazık olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.