İsrail'e tapanlar, İsrail'den korkanlar
İsrail uluslararası sularda uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine baskın düzenledi ve 9 vatandaşımızı katletti. Dünyanın her tarafındaki herhangi bir ülke gibi Türkiye de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak İsrail'e karşı gerekli tepkiyi gösterdi, gösteriyor.
Demokrasilerde sivil toplum örgütleri sadece devletten bağımsızlıklarıyla öne çıkmazlar, aynı zamanda devleti ve kurumlarını da denetleyen kuruluşlardır. İHH da, demokratik bir ülkenin sivil toplum kuruluşu olarak uluslararası hukuka çiğneyen bir ülkenin baskısı altındaki Filistinlilere yardım götürmeye çalıştı ve hukuk tanımayan bir haydut devletin saldırısına uğradı.
Ancak, bugünlerde kabile devletlerinde görebildiğimiz tepkiler yükseliyor 'Türk' medyasında hem hükümete karşı hem de İHH'ya karşı. “Hükümet çok sert İsrail'e karşı”, “Filistinlilere yardım etmek İHH'nın işi mi?” diye soruyor anti-İslam ve de anti-Filistin (Bunlar, bu antiliklerini örtmek için herkesi anti-Semitik diye suçluyor) mensupları. Ancak son günlerde bu anti-İslam grubuna Pro-İslam, Pro-Filistin grubundan bazıları da katıldı şaşırtan bir şekilde. Pro-İslamcıların İHH'yı sorguya başlamaları anti-İslamcılardan farklı.
Zira ilk gruptakiler güçten yana olduğu için doğal olarak İsraillilik yapıyor. İkinci gruptakiler ise güçten korktuğu için İsraillilik yapmasa da “İsrail'le yapılabilir”lik yapıyor. Güçten korkanların korkusu şu: “Beyaz Saray'a yakınlığıyla bilinen Washington Post gazetesi AK Parti Hükümeti ve Erdoğan aleyhinde bir yazı yazdı. Bu demek oluyor ki Beyaz Saray AK Parti'den memnun değil. İsrail lobisi de Erdoğan'ı yıkmaya yemin ettiği için, tehlike çanları çalıyor. O yüzden hem Amerika'nın hem de İsrail'in gönlünü hoş tutalım” diyorlar. Demiyorlar ama demeye getiriyorlar.
Bu gruptakiler şunu unutuyor: Eğer İsrail lobisi yemin etmişse Erdoğan'ı Türkiye'nin başından uzaklaştırmayı, bundan sonra Erdoğan ne yaparsa yapsın bundan vazgeçmeyeceklerdir. Erdoğan'ı düşürmek için ellerinden geleni yapacaklar ancak başarırlar mı, işte orası bugünkü şartlarda çok zor gözüküyor. Dolayısıyla Pro-İslamcı bey ve bayanların Amerika ve İsrail'in gönlünü hoş tutan yazı ve sözlerinin bir kıymeti harbiyesi yok. Bundan sonra yapmaları gereken tek şey: uluslararası kredibilitesi yerlerde sürünen İsrail'in geri kalan kredibilitesini de uluslararası kamuoyunun gözünde tamamen yok etmek. Yani İsrail'in propagandasına karşı propagandayla karşılık vermek, hatta daha da ileri giderek İsrail propagandasını beklemeden hamle yapmak...
Çünkü, Erdoğan'ın Mavi Marmara katliamından sonra “Bu bir milattır” dediği gibi, Türkiye ve İsrail ilişkileri artık eskisi gibi olmayacak. İsrail bu yüzden Erdoğan'a karşı büyük bir kamu diplomasisi başlatmış durumda. Bu yüzden Amerika ve Avrupa'da hemen hemen hergün bir İsrailli akademisyenin, hükümet yetkilisinin ya da gazetecisinin gazetelerde Erdoğan karşıtı yazıları yer alıyor. “Güçten korkan ve İsrail'le yapılabilir” düşüncesindeki Pro-İslamcılar, korku ve yapılabilirlikle işlerin düzeleceğini düşünüyor ama yanılıyorlar. Bu gruptakilerin, sineye çekilmek yerine İsrail'in Türkiye ve Erdoğan'a karşı başlatmış olduğu kamu diplomasisine karşı atakta bulunması daha makul gözüküyor.
Bu şekilde hem onurlu bir davranış sergilemiş olurlar hem de korkularından sıyrılmış olurlar. Yoksa Türkiye'nin on yıllardır gördüğü parya muamelesinden kurtuluşuna ramak kalmışken, gemiyi terketmek Türkiye'nin bir uzun bir süre daha parya kalmasına sebep olacaktır.