Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

Komplo dedi komplo yedi

Komplo dedi komplo yedi

Geçmişin lider-i azamıydı o...
Yalım gibi yürür, yalım gibi girer, yalım gibi konuşurdu..
Şahsı ile alakalı son heyecanlı kamera görüntülerine “komplo” dedi, alkışlandı.. Bu komplo ise çıkış yeri neresi dediler, iktidarı gösterdi...
Cıscıbıldak görüntülenen kendisi ve yatak arkadaşı komplonun yalan olduğuna dair tek kelam etmediler...
Meğer gerçekten komplo imiş...
Amma komplo kurucularını farkedememiş beyimiz..
Genelli sekreteri, yani 57 yıllık dostu-mostu ile baş yardımcısı pek güzel bir komplo inşa etmişler, beyefendiyi soyulmuş muz durumuna düşürmüşler..
Tabii “Ben kaçıyorum” sinyali verdiği günlerin hay/huyunda ağlayan, çırpınan, ölüm orucuna yatan, /sen ölme de ben öleyim/ diyenler, sıcağı sıcağına komplocu ekibin çevresinde çelikten halka oluverdiler..
Ağzı açık kaldı Lider-i Azam’ın..
Amma iş işten geçmişti.. Hatasını kavrayıp kavramadığını bilmeyiz, fakat o camiada vefasızlığın hangi seviyede olduğunu gördük çok şükür..
Atatürk’ün kurduğu partiyi Tuncelili bir dedeye teslim etmekten zerre hicab duymadılar..
O dede için fena birisi demek istemiyorum.. Ben aşiretin ilkesiz hallerini merak ediyorum..
Ergenekon bataklığında cart/curt türküleri söylemelerini hayretle karşılıyorum..
Nihayet hayretim zail oluverdi..
Bakanlık yapmış en büyük “dede” çekip çevirmiş kocaman aşireti.. Kocaman aşiret partisini..
Okuduğumuz, duyduğumuz tek bir kişinin değil, bir katar tren vagonunun çekemeyeceği ağırlıkta çıktı karşımıza..
Ne o, kılıçlılar ülkesi mi olmaktaymışız?
Kılıçdaroğlu çıkacağı en yüksek yere çıktı.. Tabii daha çıkmak için can atıyor.. Başbakanlık.. Bilahare Cumhurbaşkanlığı..
Aşirete kalırsa hepsine de çıkar..
Seyfi Dede (seyf kılıç demektir) biz ona artık kılıç dede diyelim..
Neler yapmamış ki?..
Karışmadığı hiçbir kirli iş kalmamış.. Atama, azil, nakil... hepsinde parmak izi var..
Gözaltına alındığı gün diğer Ergenekoncu esnafı gibi aniden hastalandı..
Yahu bu Ergenekon zanlıları sapasağlam eylemlere katılırlar, her gün toplantılar yaparlar, fakat gözaltına alındıkları gün kiminin kalbi çalışmaz, kiminin beyni sakatlanır, kiminin bilumum uzuvları hareketten kesilirler..
Ayıp olmuyor mu?
Benim dikkatimi çeken, hastalanma taktiğine başvurmayan galiba bir tek Veli Küçük paşa kaldı..
Sözü çizgi dışına çıkardım galiba..
Seyfi Dede’nin “ekibinden” olanlar ülkenin en kritik noktalarını sarmışlar..
Amma ne gam.. Atatürk’ün partisi için hiçbir mahzuru yok..
Yeter ki abdestli-namazlı sünni dindarlar olmasın kritik mevkilere gelenler..
Kadrolaşma var mı? Yok be kardeşim yok.. Ortada sadece mezhepçi birikim var..
Lider-i muazzama olacaktı da görecektiniz..
Açardı ağzını:
“Laiklik kuşatma altına alınmıştır.. Karşı devrimciler her noktada saltanat sürüyorlar.. Şimdi de yargıyı ellerine geçirmek istiyorlar.. Biz buna izin vermeyeceğiz..”
Bak bak şu tehlikeye..
Dönüp bir geriye baksa dünya gözüyle neler görecek..
Yargının mezhepçi klik tarafından istila edildiğini, hak sahipleri şutlanıp “bizim ekipten” olanların istilasına uğramış bir yargı..
Siyasette de 40 yıllık lideri oklayıp attılar kenara..
Amma yandaşları yine aynı.. İşçi Partili sanıklar.. Militarist tosunlar, eylemci, işgalci yiğitler(!)..
Bir yanda yusyuvarlak fırdöndü kahramanlar
Bir yanda dört köşeli güngördü kahramanlar
Bir yanda her şekil ve boyuttan artan kişi
Bir yanda yanar/döner ve söndü kahramanlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi