Doğru söylemeyen siyasetçi
Yalan sözlerin ‘siyaset pazarı’nda fazlaca müşteri bulabildiğinin farkındayız, ama siyasetçilerin dillendirdikleri bazı ‘yalan’ları anlamakta yine de zorlanıyoruz. “Yapacağım, edeceğim” sözleriyle ifade edilen ‘yalan’ların maksadını anlamak belki mümkün; ama “dereler yukarı akıyor” anlamına gelecek “apaçık yalan”ları söylemek siyasetçi de olsa ‘insan’a yakışır mı?
CHP Genel Başkanlığına seçilen Kemal Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin sorularını cevaplandırırken bazı doğru sözlerle beraber onlarca ‘yanlış’ ve bir de kocaman ‘yalan’ söylemiş. “27 Nisan muhtırasını onaylamıyoruz” diyen Kılıçdaroğlu, daha da önemli olarak “Genelkurmay Başkanı bakana bağlansın’ demiş. (Haber Türk g., 11 Haziran 2010)
Genelkurmay Başkanının “Başbakan”a bile bağlı olmadığı bir ülkede, “(Savunma) Bakanına bağlansın” demek elbette alkışlanır. Aynı şekilde “27 Nisan muhtırasını” onaylamamak da güzel bir hareket. Ancak hemen ifade edelim ki, “Benim darbem iyidir” anlayışını hatırlatan bir yaklaşımla, “bazı darbeler”i onaylamak da mümkün değildir. Hangi siyasî görüşe mensup olursa olsun “siyasetçi”den beklenen “bütün darbe ve muhtıralara kökten karşı olmak”tır. Bunu yapamayanların günümüz şartlarında iktidara gelme şansı yok demesek de zor göründüğünü söyleyebiliriz.
Gelelim, Kılıçdaroğlu’nun ‘yalan’ına. Görüşmenin ilgili bölümü gazetede şu şekilde yer almış: “Türkiye’de laiklik konusunda ne düşüyordu CHP lideri? Zira Avrupa’dan farklı olarak Türkiye’de laiklik, din ve devlet işlerini ayrı tutmaktan ziyade devletin dine bir şekilde egemen olduğu bir sistem üzerine oturuyor. ‘Dinin siyasete âlet edilmesine tamamıyla karşıyız ve bunu tehlikeli buluyoruz’ diyerek sorumuza çok da tatmin edici bir cevap vermeyen Kılıçdaroğlu, başörtüsü konusunda da oldukça muğlak konuştu. İktidara gelince üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldıracak mıydı? ‘Aslında böyle bir yasak yok. Bu mesele, siyasî emeller için kullanılmadığı takdirde herhangi bir problem yok. Doğal akış içerisinde çözülür. Kaldı ki üniversitelere başörtüsüyle giriliyor artık, yani problem yok.’” (Agg.)
Haziran 2010 tarihi itibarıyla “Aslında böyle bir yasak yok. (...) Üniversitelere başörtüsüyle giriliyor artık, yani problem yok” demek ‘doğru’nun yanından geçebilir mi? Kanunsuz başörtüsü yasağı ne zaman sona erdi de bizim haberimiz olmadı? Doğru olmayan bu beyan, aslında bir siyasetçi için intihar anlamına gelmeli. Milletin gözünün içine baka baka böyle bir beyanda bulunulabilir mi? Hadi üç beş kişiyi inandırdınız, her gün üniversite kapısına giden ve başı örtülü olduğu için içeri giremeyen binlerce öğrenci ve onların velilerini nasıl inandıracaksınız?
Kanunsuz olarak uygulanan bu yasak, geçen yıllara nisbetle bazı üniversite ya da fakültelerde gevşemiş olabilir. Meselâ, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi gibi bazı yerlerde bu yasak uygulanmıyor. Ama buna bakarak “Üniversitelerde başörtüsü yasağı sona erdi” denilemez ki? Sayın Kılıçdaroğlu, başörtüsü yasağı var mı, yok mu diye İstanbul Üniversitesi merkez binasına ya da başka herhangi bir üniversitenin kampüsüne gidip ‘test’ edebilir. Biz de onunla beraber gidip, ‘yasağın sona erdiğini’ görmek isteriz.
Elbette bu yasak sona erecek ve ermelidir. Ama devam eden kanunsuz bir yasağı ‘sona erdi’ diye anlatmak ve milleti yanıltmak siyasetçiye hiçbir şey kazandırmaz.
Bu beyanı, ‘mizah’ niyetiyle manşetlere taşımak belki de en iyisi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.