Abdülhamid’in Filistin Gerçeği
Bu haftaki eserimiz gündemin sıcaklığıyla birlikte mutlaka okunması ve bilgilenilmesi gereken bir eser.
Dr. Hüseyin Özdemir’in kaleme aldığı “Abdülhamid’in Filistin Gerçeği” adlı kitap, Yitik Hazine Yayınları arasından çıkmış.
Eserden söz etmeye Cennet Mekân Abdülhamid’in Filistin hakkında söyledikleri şu sözlerle başlamak isterim:
“Emin olunuz, biz bu sahalardan çekilelim, burası daimi karışıklık ve iğtişâş (karma karışık) sahası haline gelecektir.”
“Ecdadı-ı izâmımın kan karşılığında memalik-i şahanemize ithal ettiği bir karış toprağı dünya altınına vermem, veremem. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz.”
Allah ondan razı olsun ve ruhu şad olsun ki, II. Abdülhamid, kendisinin hâkimiyetiyle birlikte Osmanlı devrinin tamamlanacağını bilmiş veya hissetmiş olmalı ki, atalarından yarım kalan ne varsa tamamlamaya gayret etmiş, Filistin’den Osmanlı’nın ilk anası olan “Hayme Ana”nın kabrine kadar bütün memalik-i Osmani’nin elinde avucunda, yurdunda yuvasında, dağında taşında, ovasında suyunda ne var ise hepsiyle ilgilenmiş ve tamam etmeye çalışmış.
İşte bunu gören içimizdeki ve dışımızdaki “İT’çiler” başta olmak üzere, yani İttihat ve Terakkicilerle birlikte ne kadar Osmanlı ve Müslüman düşmanı varsa, bir an önce Abdülhamid’i tahttan indirip, Osmanlı’yı maddi ve manevi parçalayıp bölmek istemişlerdir.
Abdülhamid izlediği büyük kurtuluş siyasetiyle ancak 33 yıl bu karanlık oyunlara dayanabilmiş ve sonunda beklenen “son” gelip çatmıştır. İşte o dönemin büyük kayıplarından birisi Filistin, bir diğeri Avrupa’yı, Balkanları ve Ortadoğu’yu Suudi Arabistan’a kadar bağlayan demiryolu ile bütün bir İslâm coğrafyasının karışıklığa, kargaşaya ve İngiliz oyunlarına sürüklenmesi olmuştur.
Bizim konumuz Filistin’i anlatan bir kitap olduğu için meseleyi dağıtmadan esere döneyim. “Bu kitabı kimler okumalı?” diye bir soru sordum kendime.
Evet, öncelikle herkes okumalı ama esasında İsrail’e taşeronluk yapan medya başta olmak üzere, diğer çevreler okumalı. Yalnız okurken; Osmanlı’ya, bugünkü halka küfretmeden ve düşmanlık beklemeden okumalı. Yani Yahudi bir zihniyetle değil, Müslüman bir akılla okumalı.
Yazarın ifadesiyle; “Kudüs, gökyüzüne en yakın bir belde olarak tasvir edilir. Çünkü Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Davut (a.s.), Hz. Yahya (a.s.), Hz. Zekeriya (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.), Hz. İsa (a.s.) gibi birçok Peygamberin Allah’ın nuruna mazhar oldukları mukaddes bir yerdir.
Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) de Mirac’a çıkarken, Kudüs’teki bulunan Mescidi Aksa’dan Allah’ın huzuruna çıkmıştır. Bu açıdan Kudüs; Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler için ortak mukaddes bir beldedir.”
“Peki, neden Yahudiler sürekli kan dökmekte ve bütün dünyaya meydan okumaktadırlar o zaman?” Bu soruya da yine kitaptan cevap vermeye çalışalım.
“Kendilerini “Allah’ın seçkin kulları” olarak gören Yahudiler, milli ve dini kimliklerini, ideallerini inatla yaşatmış ve vaat edilen topraklarda Kral Davud’un altı köşeli yıldızı altında toplanacaklarına inanmışlardır.
Bu inancın tezahürü olarak, Yahudilerin çok eski tarihlerden başlayan Kudüs’ü yurt edinme serüveni, Osmanlı döneminden de geçerek günümüz kadar gelmiştir.”
Evet Kudüs; Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler için ortak mukaddes bir beldedir. Her üç inancın sahipleri de böyle düşünmektedir. Öyleyse şurası kesindir:
Bu kadar kargaşa ve kan dökülmesinin tek müsebbibi, Yahudiler ve onları destekleyenlerdir.
Eser hakkında bilgi için: Yitik Hazine Yayınları, (0216) 318 42 88
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.