Dede Oktay’ın üzerine çok mu gidiliyor?
Haksızlıklara canım sıkılır...
Gördüm mü, dayanamam atılırım.
O yüzden, Mehmet Can gibi bir bakanın, Seyfi Oktay gibi bir başka bakanın dönemlerinde Ankara ile Bakanlıkta görev yaptım.
80 öncesi Ankara’da sağ kesimden bir tane savcı hakim yokken tek ben vardım.
Beni de Mehmet Can tutuyordu...
Allah’a şükür, kimseye ne borcum var, ne kamburum, hep dik durdum, ama inanın ki mesleğimde yediğim darbeler sağ kesime aittir.
1978-98 yıllarının yargı ortamını çok iyi bilen birisiyim.
Az çok kimin ne yaptığından da haberdarım.
Deneyimlerimiz var... Bildiklerimiz gördüklerimiz var.
Yargıda kime sorarsanız sorun size iki müsteşarın döneminden bahsedecek; birisi Arif Yüksel, diğeri de Yusuf Kenan’dır.
Birisinde MHP ağırlıklı kadrolaşmış, diğerinde Alevi ağırlıklı...
İkisi de kadrolaşma olduğuna göre fark eder mi?..
MSP-CHP koalisyonu döneminde Şevket Kazan...
Maaş azlığı yüzünden mahkemeler boşalmışken, o dönem yapılan iyileştirmelerle meslek yeniden cazip hale getirildi. Bunu da herkes bilir ve takdir eder...
Yine SHP-DYP döneminin Adalet Bakanı Seyfi Oktay...
Hakimlerin maaş iyileştirilmesinin ikinci as dönemi ona aittir. Bu konuda hükümetine direnmiş, gerekirse istifayı da göze almıştır. Teşkilat bunu da kolayına unutmaz...
Cemil Çiçek dönemi öyle değil... Ne yargı reformunda bir ilerleme kaydedilmiş; ne de maaş konusunda (emekliler yönünden) adil bir çözüm getirilebilmiştir...
Bizim konumuz kadrolaşmadır...
Yargıtay gibi bir kuruma Başsavcı olacak kişi Yargıtay’da “İşte ben dincilere karşıyım” diyerekten Alevi kesimin oylarına talip olur, arkasından Köşk’tekine “Beni seç Refah Partisi’ni kapatayım” der de o koltuğa oturursa ondan cacık bile olmaz...
O zaman onu seçen ona buyruk olacaktır...
Öte yandan, hakim ve savcıların tüm özlük haklarını dört kişinin iki dudağı arasına bırakırsanız, günü gelir o dört dudak kimin velinimeti ise onlara açar telefonu isteklerde bulunur. Ya ne sandınız, siz olsanız yapmaz mısınız?
Biz diyoruz ki hakim ve savcıları siyasetçilerin kapılarına gidip gelmekten kurtaralım. Hakim, seçilmek için siyasetçiye veya bir başka güce muhtaçsa, onun adamı demektir bir.
Yargıda seçim havası estirildiğinde guruplaşmalar ve de POL-DER, POL-BİR gibi ideolojik saplantılar kaçınılmaz olur iki...
Kıdemli her kimse Yargıtay Başsavcısı olsa, cumhurbaşkanı telefonu açıp öylesi bir başsavcıya “AK Parti’yi kapat” diyebilir mi?..
Kadrolaşma sistemin yapısından kaynaklanıyor...
Ne diyor Seyfi Oktay? Tanıdıklarımla tayin konusunda görüşemeyecek miyim?
Ne diyor Kadir Özbek? Bana isim veriyorlar ama tayinleri ben yapmıyorum, kurul yapıyor. İki cevap da doğru değil mi?
Buradan ne çıkar?
Şu çıkar...
Sen iş başında iken yapılması gerekenleri yapma, başkaları kadrolaşınca da bas yaygarayı. Öyle yağma yok...
Yıllardır yazmaktan bıktık usandık.
Sistem diyoruz.
Hükümetlerin iş başına geldiklerinde ilk yapacakları iş, bozuk olan yerleri onarıp adil bir yapı oluşturmaktır. Sen eğer yanlış adamlarla yola çıkıp yarı yolda bırakılmışsan şikâyet yapmakta haklı değilsin...
Seyfi Dede kadrolaşmış....
Ya ne yapacaktı?..
Bataklık, sivrisinek, sıtma hastalığı...
İmam-ı Gazali eserinde sıtma hastalığını yok etmek için sivrisinekleri tek tek imha etmek yerine bataklığın kurutulmasını öneriyor...
Bataklık varsa sivrisinek var, sivrisinek varsa sıtma hastalığı da var.
Bu ülke bu tip darbe anayasaları ile idare edildiği sürece birisi kadrolaşmazsa elbetteki diğeri kadrolaşacak. “Efendim, işte görüyorsunuz, yapıyoruz yıkıyorlar.”
Bu tip sızlanmalar iktidarlar için hiç de mazeret değil.
Sen yap onlar yıksınlar, yeter ki doğrusunu yap, eğrisini değil...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.