Taşlı tarlanın cennet bahçesine dönüşü
“Taş var tarlada bir şey yetişmez burada.” “Bizim tarla çok taşlı, ah taş olmazsa ben neler yetiştiririm orada.” “Tarlanın taşından toprağı görünmez bu dağda. İşte bu sözler, çalışmayı sevmeyen tembel insanların mazeret kapılarıdır.
Anadolu’nun hemen her yerinde pek çok taşlı tarla vardır. Kimi tarlaların taşları ayıklanır, temizlenir, ekilir biçilir ve insanlar ekmeğini taştan çıkarır. Kimi taşlı tarlaların taşları da toplanacak gibi değildir ama yine ekilir ve biçilir, hatta cennet bahçelerinden bir bahçeye bile dönüştürülebilir.
Adıyaman ili Kâhta İlçesi Keftire köyünde yüzlerce dönüm taşlı tarla ya da “taş çölü”, cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüşmüş. Susuzluk, güneş ve taştan toprağı görülmeyen yüzlerce dönüm arazi; suya kavuşmuş, çalışacak insanı bulunca da berekete gark olmuş. “Olmaz, yetişmez” denilen meyvelere, sebzelere ev sahipliği yapmış. Güneşle, ayla, yıldızla, suyla, hava ile hemhal olmuş ve büyük bir buluşma gerçekleşmiş.
Hareket eden her canlıya rızkını veren Allah, taştan ekmeğini çıkarmak isteyen insanlara da bol bol nimet sunmuş. Neler yok ki Cennet meyvelerinin sergilendiği bahçede. Bir kere kocaman üzüm bağı var. Koruk halindeki üzümün bolluğu ve güzelliği, insanı tefekkür halelerinde öyle bir gezintiye çıkarıyor ki, şükretmenin huzurunu yaşatıyor.
Üzüm bağının hemen yanında yüzlerce dönüm halinde; kayısı, elma, armut, şeftali bahçesi, onlarca metrekareye serpilmiş nar bahçesi, onun yanında zeytin ağaçları, badem ağaçları, ceviz ağaçları, dut, kiraz, vişne ağaçları ve bunların her birinin, binlerce taptaze meyveleri, öyle bir arzı endam eylemiş ki, insanın hayretini haykırası geliyordu.
Bir de bu cennet meyvelerinin tam ortasında yüzlerce bal kovanları vardı. Arılar rengârenk bahçede özgürce uçuşup; hangi çiçeğe, hangi güle, hangi bitkiye konmak istiyorsa oraya konuyor ve alacağını aldıktan sonra doğru gidip kovanına giriyordu. Hani “Kâinat insanoğlunun emrindedir” gerçeği, işte bu bahçede görülüyordu.
İstanbul’da yatırımları olan iş adamlarından Kâhta doğumlu Sait Özadalı, memleketine yatırım yapmak amacıyla önce köyünün taşlı toprağıyla işe başlamış. Taşlı tarlalarda nelerin yetişebileceğini ve insanoğlunun altından kalkamayacağı hiçbir şeyin olamayacağını göstermek için, elini taşın altına koymuş ve önce taşı toprağı sevmiş. Bu sevgiyle ne ektiyse yetişmiş, büyümüş, taşla toprak yoğrularak ekmek kapısı olmuş.
Yıllardan beri köyün bir kilometre uzağında, masum ve mazlum bir şekilde bekleyen barajın suyunu, büyük yatırım yaparak köye kadar çıkartmış. Köy susuzluktan kırılırken, suya kavuşmuş, köylüler bu sudan yararlanmışlar, onlar da bağlarını bahçelerini ekip biçmeye başlamışlar. Su ve emek birleşince; yokluktan ve yoksulluktan kurtulmuşlar. Bahçe işleriyle birlikte hayvancılık gelişmiş, günde en az 50-60 kilo süt satan ailelere rast geldim.
Sait Bey’le çiftliği gezerken, Kâhta Belediye Başkanı Yusuf Turanlı ile Kâhta Kaymakamı Coşkun Açık da kalabalık bir heyetle çiftliğe geldi. Kaymakam ve belediye başkanı, böylesine büyük bir yatırımın iyileştirilmesi için, Sait Bey’le neler yapılabileceği hususunda fikir alışverişinde bulundular.
Kâhta Kaymakamı Coşkun Açık ve Belediye Başkanı Yusuf Turanlı, iyi bir ikili olmuşlar. Birbirleriyle münasebetlerindeki hizmet ilişkisi harikaydı. Her ikisinin de amacı; Kâhta halkı ile köylülerine daha iyi bir gelecek sunmak içindi. Böyle gördük, böyle bildik.
Gönül ister ki, Sait Bey gibi nice iş adamlarımız; “cüzdanlarının değil, vicdanlarının sesine kulak vererek” memleketlerine yatırım yapabilseler. O zaman ne yokluk kalır ne de yoksulluk. İşte bir örneği; “Taş çölünün ortasında bir cennet bahçesi yükselmiş.” Toprak ve su berekettir ve insanoğlu bundan vazgeçemez. Toprağına ve suyuna sahip çıkmayanlar, başkalarına el açarlar. Bunu göstermek için bile olsa bu yatırım her şeye değer.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.