Dışa açılan Türkiye'de basın nerede?
Son yıllarda ne kadar çok dünya meselelerini, dış politika konularını konuştuğumuzun farkında olmalısınız. Her ne kadar, 'bizim Gazze ile ne alakamız var?' diyen gazeteciler aramızda dolaşıyor olsa da, Türkiye bölgesinin çok ötelerine de uzanıyor.
Türkiye dedimse 'hükümet'i kastetmiyorum sadece; hükümetten çok önde giden, hatta hükümeti iteleyen, harekete geçirmeye çalışan işadamları, sivil toplum temsilcileri asıl dünyayı sarmalayan.
Türkiye, bütün aktörleriyle hiç olmadığı düzeyde dünya ile bütünleşiyor. Şu günlerde haberlerdeydi işte; THY haftada üç gün Tanzanya'ya sefer başlatmış. Krize rağmen kapsadığı alanı genişleten, adeta uçmadık bir yer bırakmayan THY bir şeyler anlatıyor; dünyaya açılan hükümet değil, toplum. Yıllarca yurtdışına çıkmasın, gözü açılmasın diye etrafına duvarlar örülen toplum... Bugün işadamının, sivil toplum temsilcisinin, öğrencinin gitmediği ülke yok.
Türkiye adeta dışa doğru patlıyor. İhracatı 150 milyarı bulan, artık dışarıya yatırımlar yapan, borç veren, kalkınmakta olan ülkelere yardım gönderen bir ülke, Türkiye var...
Böyle bir ülke dünyadan korkan, içe kapanmacı, otoriter, bürokratik bir anlayışla yönetilebilir mi? Hayır, tabii ki... Dünya ile arasındaki bariyerleri yıkan bir Türkiye'de açık toplum, demokratik siyaset ve piyasa ekonomisi güçleniyor, geri döndürülemez hale geliyor.
Dış politikada en ufak bir kriz çıktığında 'aman çok açıldık' diyenler fena yanılıyor. Yapacak bir şey yok; Türkiye açılmak, uzanmak zorunda dışarıya. Çünkü 'aktif dış politika' sadece siyasal bir tercihin sonucu değil. Gerisinde ekonomik ve toplumsal dinamikler var. Bölge ülkelerinin dış ticarette aldığı pay birkaç kat artarken bu ülkelerle siyasi bağlarınızın gelişmemesi söz konusu olamaz... Ticaret ve yatırımlarınızın ciddi boyutlara ulaştığı bir ülkede bir kriz çıktığında buna duyarsız, ilgisiz kalamazsınız. Gürcistan krizi, Irak'ın geleceği, İran'la ilişkiler, Yunanistan'ın ekonomisi... Bunların hepsi sizi de etkileyen gelişmeler.
Ülkelerin kaderleri giderek birbirlerine sıkıca bağlandı. 'İstanbul'un kaderiyle Kudüs'ün kaderi ayrı değil' sözü hem tarih hem de gelecek bağlamında doğru. Buna boşuna Brüksel'i de eklemedi Dışişleri Bakanı Davutoğu.
Peki Türk basını 'dünyaya açılımın neresinde?' Dış haberleri ya dünya ajanslarının 'özet'lerinden ibaret veya dış siyasi magazinden; kim kiminle kaç dakika görüştü, ne yeyip ne içtiler!
'Türk Basınında Dış Habercilik' düşünce kuruluşu SETA'nın bir raporunda derinlemesine incelenmiş. Pazartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi'nde yapılacak bir toplantıda da tartışmaya açılacak. Araştırmayı yapanlar, SETA araştırmacıları Mücahit Küçükyılmaz ve Hakan Çopur.
Basının Türk dış politikasının hızına, çeşitliliğine, kapsamına yetişmesi lazım. Bunun için bölge uzmanlarıyla çalışan, bölge dillerini bilen muhabirler kullanan, küresel yayın kuruluşlarıyla eleman yetiştirilmesinde işbirliği yapan bir anlayış gerektiğini saptıyor araştırmacılar. Yetkin bir dış haberciliğin olmazsa olmazını da şöyle tanımlıyor SETA raporu:
'Soğuk Savaş sonrası yaşanan değişimi ve bu çerçevede Türk dış politikasında ortaya çıkan yeni tavır ve tutumları, karşıt veya destek olmaktan bağımsız biçimde, doğru okumak gerekmektedir. Bu çerçevede, Türk basınının eski tabu, korku ve kalıpları bir kenara koyarak araştırmacı gazeteciliğe dayanan ve nitelikli muhabir olmanın, uzmanlaşmanın ve konuya hakim olmanın işin merkezinde olduğu bir dış habercilik tarzını benimsemesi zorunluluktur'.
Unutulmaması gereken husus şu; dünyada olup bitenleri anlamadan Türkiye politikasını, ekonomisini ve toplumunu anlamak adeta imkânsız. Toplum, siyaset ve iş çevreleri önemli ölçüde 'içeri kapanma' kıskacından kurtuldular. Bu çevreleri eleştiride mangalda kül bırakmayan basın ise bazı istisnalar dışında hâlâ 'dışa kapalı'. Dış haberciliğe 'dış kapının dış mandalı' muamelesi yapıldıkça basın toplumun, ekonominin ve siyasetin gerisinde kalacak dünyayı doğru anlamakta...