İsrail nerede?
İsrail’in Türkiye’ye gerçekten dost olabileceğini düşünenler bulunabilir. Bu gafleti aşan durum şimdi daha açık olarak ortaya çıkıyor. İsrail ve siyasi sınırları ile tanımlanamayacak gücü, bugünlerde görünüşte hükümete, esasta ise Türkiye’ye karşı kullanılıyor. Daha önce pasif olarak el altında tutulan bu güç, şimdi birçok yönden aktif hale getirilmiştir.
Ermeni meselesinin on yıllardır belli bir dozda sürdürülmesi, kesin olarak İsrail lobilerinin işi idi. Ellerinde bulundurdukları bu kozu istedikleri gibi kullanıyorlardı. Nitekim, son olarak nisan ayında dozu artırdılar ve önümüzdeki günlerde daha da artıracaklarının işaretini verdiler.
PKK’nın baştan beri İsrail ile ilişkisi olduğundan şüphe yok. PKK’nın her zaman değişmez müttefiki İsrail olmuştur. Nasıl Ermeni meselesinde pasif husumetten aktif husumete geçilmişse, PKK konusunda da aynı şey yapılmıştır. PKK hareketliliğinin kürtleri aşan yönünü görmek ve onunla gerçekten yüzleşmek mecburiyetindeyiz.
Türkiye ile İsrail’in uluslararası çatışma alanlarının bunlarla sınırlı olmadığı tahmin edilebilir.
İsrail’in bu dış güçleri yanında, içeride de azımsanmayacak ölçüde güç kullanabildiğini görmek zor değildir.
Uluslararası medya gücünün Türkiye uzantıları, görünen ve görünmeyen unsurları ile hareket halindedir. Türkiye’de İsrail’in yandaş medya unsurlarına sahip olduğu ve bunu zaman zaman harekete geçirdiği de, bilinmez değildir.
İsrail yandaşı kurumlaşmaların mevcudiyeti de kimsenin meçhulü değildir. Onların adamı, sempatizanı, yandaşı kişi ve kesimler hareket halindedir. İsrail cephesinin bu hareketliliğinin içeride, hükümete karşı güçleri heveslendirdiğini, bunların da ellerinden geleni ardlarına koymamak için harekete geçtiklerini görmezden gelemeyiz.
Kendilerine “monşer” denilmesinden alınganlık gösteren emekli diplomatların ısbatı vücut edercesine yaptıkları açıklamanın zamanlaması dikkat çekici bir örnek olarak görülmelidir.
Yüksek hukuk kurumlarının hükümeti zayıf düşürecek hamleleri yapmakta tereddüt göstermediği günlerdeyiz. Bu hamlelerin referandum sürecinin engellenmesi ve bir kapatma davası ile taçlandırılması da beklenebilir. Ergenekon davasının biçiminin değiştirilmesi yönündeki hareketlilik de kayıtlara geçirilmelidir.
Bütün bunlar, İsrail’in görünüşte hükümete, esasında ise Türkiye’ye karşı hareket halinde olduğunun emareleri. Elbette bütün bunları tamamen İsrail planlamış değildir. Fakat estirdiği rüzgârın sonuçtaki tesir ilham edilemez. Elbette İsrail tek başına istediği sonuca ulaşamaz. Onu var eden ve destekleyen uluslararası güçlerin ve ABD’nin desteğinin nereye kadar olduğu da önemlidir.
Türkiye’de kemalist aklın ve ona süratle eklemlenen milliyetçi partileşmiş aklın düşünce hudutlarının darlığı ve ufuklarının yokluğu son olaylar sırasında apaçık ortaya çıkmıştır. Ergenekon yandaşlığının nüksetmesi, böyle bir zamana rastlamaktadır. Geleceğe yönelik gerçek bir vizyon yokluğu ve düşünce kısırlığı, terörün azmasını “açılım”a bağlayarak kendini ilan etmektedir. Öyleyse, PKK terörü bundan otuz küsur yıl önce nasıl olsa açılım yapılacağı hesabına dayanılarak başlatılmış olmalıdır!
Türkiye yeni bir dünyanın kuruluşunda ne ölçüde pay sahibi olacak? Mesele Türkiye’nin en azından bölgesinde liderlik rolünü üstlenip üstlenemeyeceği noktasında düğümlenmektedir. Türkiye kuruluş döneminde olduğu gibi, tampon bir bölge olarak konumlanamaz. Komünizmle kapitalizm arasında kapitalizmin lehine tampon rolü oynamayı geçmişte çok benimsemiş olabiliriz. Bu rolün sürdürülebilmesi için şartların değişmemesi gerekirdi!
Bugünün şartlarında uluslararası sistemin oyun kurucularını kendi rolümüzü oynamaya ikna etmek durumundayız. Bunun kolay olmayacağı, sistemin değişmesinden kaybedecek dış ve iç güçlerin Türkiye’yi engellemeye çalışacağı ayan beyan görünüyor. Birlik ve beraberlikten bahsetmek, yıpranmış bir üslubu tekrarlamaktan öteye gitmez. Birlik ve beraberlikten çok, Türkiye’nin geleceğine yönelik sonuçları düşünerek hareket etmek, İsrail faktörünü buna göre okumak şarttır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.