'Yüksek lise' değil hakiki üniversite!
Cuma günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul Şehir Üniversitesi'nin Çırağan Sarayı'nda düzenlediği "Şehir Konuşmaları" programına konuk oldu. Sonra da konuklarla birlikte Boğaz'da tekne gezisine çıkıldı.
Davutoğlu teknede, yazılmamak kaydıyla gazeteci arkadaşlara bazı çarpıcı bilgiler vermiş. (Neler söylediğini öğrendim ama yazamıyoruz işte!)
Bu haberi okuyanlar eminim hafızalarını yoklamıştır: "İstanbul Şehir Üniversitesi, diye bir okul mu var?"
Evet var. Kuruldu, kuruluyor. Bu sonbahar iddialı biçimde faaliyete geçiyor. Şimdilik Anadolu yakasında, Altunizade'deler. Yakında Dragos'taki büyük yerleşkeye geçecekler.
***
"İddialı biçimde" sözünü biraz açmak gerek... Üniversite deyince ortaya iki beklenti çıkar:
1) Çeşitli sektörlere uzman ya da uzmanlaşmaya hazır elemanlar yetiştirmek.
2) Araştırma yaparak, bilimsel bilginin ilerlemesini sağlamak.
YÖK'ün internet sitesine göre bugün Türkiye'de 146 üniversite var: Bunlardan 95'i devlet, 51'i vakıf üniversitesi...
Ne yazık ki bu üniversitelerin bazıları "yüksek lise" seviyesinde ama yine de iyi-kötü eleman yetiştiriyorlar.
Bizim üniversitelerin en önemli eksiği ise araştırma (ve geliştirme) alanında.
Hocalar ders yükü altında araştırma yapmaya "vakit ve enerji" bulmakta zorlanıyor. (Hoş araştırma meselesi bazılarının umurunda değil; o da ayrı konu.)
Tek engel vakit ve enerji mi? Hayır! Bazı üniversitelerin kuruluş ve işleyiş biçimleri de araştırma yapmaya elverişli değil.
İstanbul Şehir Üniversitesi'nin en iddialı olduğu alanlardan birisi işte bu!
"Biz araştırma ağırlıklı bir üniversite olacağız" diyen Rektör Prof. Gökhan Çetinsaya'ya, bunu nasıl yapacaklarını sordum...
"Bir kere hocalarımız ders yükü altında ezilmeyecek... Ayrıca çok kapsamlı, dijital bağlantılı bir kütüphane kuruyoruz... Ve en önemlisi, araştırma fonlarımız olacak" dedi.
***
Ahmet Davutoğlu'nun bir zamanlar başkanlığını yaptığı Bilim Sanat Vakfı tarafından desteklenen İstanbul Şehir Üniversitesi'nde okuyacak öğrencilere şimdiden imreniyorum.
Çünkü eğer bir dersin hocası, "öğretmenlik" yapmanın ötesinde, kendi araştırmalarını anlatıyorsa... O dersi izlemenin tadına doyum olmaz.
"Araştırmacı hoca", ders sırasında kendi deneyimlerini, renkli gözlemlerini, başarılarını ve hüsranlarını da anlatacağı için ortaya şahane bir sınıf ortamı çıkar. Öyle dersler hiç unutulmaz, uzun yıllar sonra bile hatırlanır.
ABD'de çalışan birçok Türk hocanın ülkeye dönmesine aracı olan İŞÜ'nün şartları aileler açısından da çekici:
İngilizce eğitim yapacak olan üniversitede, çok sayıda burs verilecek.
Örneğin başarılı öğrenciler hiç para ödemeden okumakla kalmayacak, kitap ve yemek bursu da alacak.
Biraz daha devam edersem bu yazı ilan metnine dönecek. Merak edenler ayrıntıları üniversitenin internet sitesinden öğrenebilir.
***
Prof. Çetinsaya ile konuşurken naçizane bir öneride bulundum:
Madem Türkiye bölgesinde yeni rollere soyunuyor... O halde bu atılımların anlamını bilen ve uygulayan elemanlara da gereksinimi olacak.
Nasıl Avrupa Birliği konusunda uzmanlar yetiştiren üniversiteler varsa...
İstanbul Şehir Üniversitesi de ekonomiden siyasete, sosyolojiden kültüre, çeşitli alanlarda "bölge uzmanları" yetiştirebilir.
Kadrosu olmayan bir ülke büyük oynayabilir mi?