Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Sakallılarla görüşen hakime “kınama cezası”, ağır cezalık su

Sakallılarla görüşen hakime “kınama cezası”, ağır cezalık su

Gel de bu terazinin gölgesinde haksızlığa isyan etme...
Yargıdaki kadrolaşmanın ateşi SHP-Doğruyol koalisyonu dönemi olan 1992 yıllarında yükseldi. Hâlâ da düşmedi...
Zamanın HSYK Kurul Başkanvekili Hakkı Süha Terzibaşıoğlu’nun söylediklerini yabana atmayın.
Açın HSYK arşivlerini de görün...
Bir de Arif Yüksel uygulaması var. Müsteşar, Arif Yüksel’i üçlü kararname ile görevden alamayınca merhum Cumhurbaşkanı Özal’ı devreden çıkartıp öyle aldılar. Yerine Adalet Başmüfettişi Yusuf Kenan getirildi.
Ondan sonra olanlar oldu.
Hemen bir “kıyamet kararnamesi”...
Bizden olanlarla olmayanlar.
Vural Savaş kurul üyesi.
Vural Savaş’ın Cumhuriyet Başsavcısı olma dönemine kadar bu kesimle arası iyi değildi. Kararnameye şiddetle karşı çıkıyordu. Savaş, başaramayınca kurul üyeliğinden istifasını verdi ve çekildi...
Hazırlanan kararnamede ben de vardım.
Kırıkkale Başsavcılığını beklerken aynı kararnamede beni de Elmadağ Başsavcılığından terfien (!) Gaziantep düz savcılığına gönderdiler.
Hem terfi(!) hem sürgün...
Şimdi öyle olmuyor...
Ağır cezalık suçlardan yargılanıp tutuklanan bir başsavcı aklanmadan koltuğuna oturabiliyor.
Savcı Ferhat Sarıkaya yargılanmadan görevinden atılıyor.
Özel yetkili mahkemedeki dava genel yetkili mahkemede birleştiriliyor.
Bu terazi bu kadar çelişkiyi kaldırır mı?
Bu kadar skandal, bu kadar keyfilikler... Bir gün 367 keyfiliği, bir başka gün nöbetçi hakimlerin yangından mal kaçırır gibi Ergenekon sanıklarını serbest bırakmaları, bir başka gün anayasanın amir hükmünü delmeler...
Bu çıkmaz sokakla nereye varacağımızı sanıyorlar?
“Yandaş yargı yaratıyorlar” yaygarası ile ortalığı toza dumana verenler bu soruların cevabını verirlerse hiç olmazsa biraz içimiz soğur.
Yapıyorlar oluyor... Hem de “hukuk devleti” adına bal gibi oluyor!
1992’lerde yargıda Yusuf Kenan dönemi başladı.
Eskişehir Kapalı Cezaevi o dönemde PKK’lılar tarafından duvarlarına varıncaya kadar tahrip edildi ama kimselerden çıt çıkmadı...
Hakkı Süha beyin dediği gibi, o devrin kurul kararları deşilse neler çıkar.
Sadece kurul değil, Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nde kimlere soruşturma izni verilip kimlere verilmediği ortalığa bir dökülse, kadrolaşmaya giden yollar buradan daha net anlaşılır.
Cumhuriyet mitinglerinin bir benzerini o zaman Türkiye genelindeki başsavcılara yaptırdılar. Tüm başsavcıları Antalya’da bir araya getirip ortak bildiri yayınlatmalarının nedeni Mezarcı’nın sözde cumhuriyeti yıkma girişimi idi.
Aslında kadrolaşmanın gövde gösterisi...
Akabinde, Ankara’daki tüm hakim ve savcılar tehdit edilerek cüppeleriyle, resmi tarikat haline getirdikleri Anıtkabir’e kadar yürüyüşe zorlandılar.
Zamanın Ceza İşleri Genel Müdürü, bizi odasına çağırarak “Bakın, yürümeye katılmayanlar sonucuna katlanır” tehdidini savurmuştu.
Denizli hakiminin başına gelenler o devrin yüz karası sayılır.
Hakimi Denizli’den Adana’ya sürdükleri yetmedi, bir de arkadan vurdular.
Bir başmüfettiş (O.Ç) Denizli’ye hemen görevlendirildi. Görevlendirenin Alevi, müfettişin Alevi, komisyon başkanının Aleviliği tesadüfi olamazdı.
Tayin olup giden hakimin arkasından soruşturma başlattılar...
Bula bula sakallılarla görüşmesini bulmuşlar.
Mankenlerle veya dedelerle görüşseymiş iyi olacakmış...
Bir de duruşmalarına arızî olarak katıldığı bir müteahhitten parası ile daire alması soruşturma konusu oldu.
Başmüfettişin hazırladığı soruşturma dosyası bana geldi(bu kişi şu anda mezarda hesabını veriyordur).
Hakime, meslekte çok ağır olan “yer değiştirme cezası” verilmesini istiyordu.
Bu cezaya direndim, Genel Müdür Yardımcısı Abuzer Duran da fezlekeye imza atmadı, Genel Müdürün talimatı ile dosyayı kurula gönderdiler.
Sicili temiz olduğundan bir altı olan “kınama cezası” verildi, değilse sakallılar yanına geldi diye hakimin canı yanacaktı (hakim şu anda görevde).
Bu tip olaylarda ayak dirediğimden elimdeki tüm soruşturma dosyalarını aldılar. Başka işlerde görevlendirildim...
İşte kadrolaşma buna derler. Gerisi “yandaş yargı kuruyorlar” martavalları... Mart kedisi gibi hem üste çık hem de bağır...
Sarhoş imam mevtanın kulağına öyle söylemişti:
“Bekri Mustafa camiye imam oldu de, gerisini onlar anlar.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi