80 yıldır sürekli gergin yaşayan bir ülke
80 yıldır sürekli gergin yaşayan bir ülkeyiz. Bu 80 yılın 45 yılına şahitlik ediyorum. Geride kalan 35 yılının da; zulmünün, işkencesinin, adaletsizliğinin hikâyeleriyle büyüdüm, o günleri yaşayanları bizzat dinledim.
80 yıldır memleketteki gerginliğin, anarşinin, huzursuzluğun tek müsebbibi, CHP zihniyetine mensup çevrelerdir. Bir milyon yıl öncesinden söz etmiyorum. Çok değil, Milli Şef dönemine gidilsin ve CHP zihniyetinin; bırakın Müslüman olmasını, Müslüman gibi hareket eden hiçbir canlıya tahammül etmedikleri gibi işkence ettikleri görülür.
CHP zulmüne uğramak için illa da Müslüman bir görüntü çizilmesine gerek yoktur. Yeter ki bir insan, hak ve hukuk istesin ve bu istekleri Müslümanlık dininin insan hak ve özgürlükleriyle uyuşsun, o kişi ya da kişiler kim olursa olsun, şiddetin, baskının alasını görmüştür. Kısaca CHP zihniyeti, kendileri gibi düşünmeyen her “dine”, herkese kindardır.
CHP ve PKK’lılara göre, düşünen ve akıllı insanlar lazım değildir. Güdülmesi gereken koyun sürüleri lazımdır. Koyun sürüsü olmayı kabul etmeyenler ise her iki zihniyetin vazgeçilmez düşmanıdır.
Oysa malum zihniyet sahipleri ısrar ve inatla şu gerçeği görmüyorlar. 80 yıldır ülkeyi her türlü zulme rağmen ayakta tutan, bu milletin “tuttuğu iyi insanlardır.” İşte o “iyi insanlardan” yine “insani” çözümler listesi ve çağrısı:
“Artan şiddet ortamı, Kürt meselesinin çözümünü güçleştirmekte ve toplumsal dokuyu tahrip etmektedir. Şiddet, toplumsal barışın önündeki en büyük engeldir. Sorunun çözümü için özgürlüklerin geliştirilmesi ve demokratik siyasetin ön plana çıkartılması lazımdır.
Diyarbakır’da 32 STK’nın başlattığı ve Mardin ve Batman’da devam eden şiddet karşıtı çağrıları Abant Platformu oybirliği ile desteklemektedir.
Askeri bürokrasi, demokratik denetim altına alınmalıdır. Bu doğrultuda dış güvenlik kurumları çağdaş dünya gereklerine uygun bir şekilde köklü reformlardan geçirilmelidir. Dış güvenlik politikası ve öncelikleri askeri harcamalar, demokratik kurumlar tarafından belirlenmelidir.
Savunma, güvenlik ve istihbarat konularında sivil kesim ile askeri kesim arasındaki bilgi asimetrisi demokratik denetim lehine dengelenmelidir.
Anayasa Mahkemesi, kurucu iktidar yetkisini kullanamaz. Halka ait olan ve sivil demokratik süreçlerin içinde oluşan kurucu iktidar, Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemez. Bu doğrultuda yargı organları demokratik meşruiyet temelinde yeniden yapılandırılmalıdır.
Vesayetin gündelik hayata sirayet eden ve rutinleşen zihniyeti karşısında insan yetiştirme düzenimiz yeniden ele alınmalı, mevcut müfredat her türlü vesayetçiliğe karşı duyarlılık geliştirilmesi yönünde düzenlenmelidir.
Demokratik siyasi hayat ile bağdaşması mümkün olmayan vesayetçiliğin, toplumsal taşıyıcısı niteliğinde görünen ve toplumun ekonomik ve kültürel bakımdan üst katmanlarında yer alan aktörlerin, sivil toplum ve medya üzerinden vesayet düzenine temin ettiği destek, demokratikleşmemizi engellemektedir.
Toplumu kutuplaştıran bu vesayetçi düzen ve onun ürünü olan diyalog ve empati yoksunluğunun yol açtığı sorunlar; ancak geniş, çoğulcu ve katılımcı usullerle yapılacak yeni bir sivil ve demokratik anayasa düzeniyle aşılabilir. Böyle bir anayasanın Türkiye toplumunu meydana getiren ve statükoyla sorunları olan kesimlerin ortak bir dil, vicdan ve akıl geliştirmeleriyle mümkün olacağı açıktır.
Tam üyeliğe yönelik AB sürecinin gerektirdiği anayasal, yasal dönüşümlerin gerçekleştirilmesi daha özgür, daha barışçı bir Türkiye hedefine ulaşmamız için önemlidir. Bu hedefin gerçekleştirilmesinde en önemli görev; halkın demokratik temsilcileri olan iktidar ve muhalefet partilerine düşmektedir.’’
Evet, son paragrafın içindeki şu satır ne güzel; “En önemli görev, halkın demokratik temsilcileri olan iktidar ve muhalefet partilerine düşmektedir.” İyi güzel de hangi muhalefet?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.