Yargıtay başkanı kim olacak?
Yargıtay Başkanı sayın Hasan Gerçeker’in yaş haddinden görev süresi önümüzdeki yıl sona ereceği için şimdiden kulisler başladı. Hatta Ergenekon sanıklarının serbest bırakılması veya aklanması karşılığı Yargıtay Başkanlığına başkan seçilme dedikoduları medyada bile dolaşıyor.
Geçenlerde elde edilen telefon görüşmelerinde bu konu vardı...
“Cihaner’i serbest bırakan, Yargıtay Başkanlığını da hak eder” nevinden konuşmalar...
Akabinde Cihaner serbest, Erzincan davası da Yargıtay 11. Ceza Dairesi’ndeki dava ile birleştirilince geriye kalıyor diğer mesele.
Gerçekten telefonda konuştuğu iddia edilen üye işi biliyor mu?
Yoksa işkembe-i kübra meselesi mi? Atıyorlar tutuyor mu?..
Her neyse de, Gerçeker’den boşalacak koltuğa kimin oturacağı olayının hem tarafsız bir yapılanmada, hem de objektif bir formülün tüm söylentileri bertaraf edebileceği bir düzeyde olup olamayacağı belli değil.
Eski tas eski hamam.... Gruplar oluşacak.
Hatta işin içerisine medya, Ergenekon ve de çeteler gibi örgütlerin el atmayacağı ne malum.
Sade onlar olsa; bir de kapışmaya hazır dernekler var...
Kimin kafa yapısı veya adamı seçilmeli veya seçilmesi gerekiyor?
Adı üstünde seçim...
Seçimin kulisleri olur, popülist söylemleri olur, gruplaşmaları ile atışmaları olur...
Kim kiminle atışacak, kapışacak?
Doğulular mı, Kürtler mi, Lazlar mı, Aleviler mi, Sünniler mi başı çekecek?
Yoksa muhalefet iktidar içgüdüsü mü yarışacak?
Veya cumhuriyetle cumhuriyet karşıtları mı?!.
Yargının tepesinde bunların hiçbirisinin olmaması lazım ama seçim işleri yapıyorsak onun kuralları da cilveleri de elbette ki böyledir. Bu havaya engel olamazsınız...
Şimdiye kadar da olunamadı.
Öyle ise? Akıl ve mantık ve bir de ortamın şartları girmeli devreye...
Gerçeker, çoğunluğun yanlış yapan demokrasisine vurgu yaparken Yargıtay’daki çoğunluğu hesaba katmıyor. Çoğunluk her zaman haklı değilmiş, o halde Yargıtay’daki çoğunluk her zaman haklı mıymış? Sayın Başkan’ın Cumhuriyet Gazetesi’nden Leyla Tavşanoğlu ile yapmış olduğu söyleşide yenilikler yok değil, var... Bu yeniliklerin dışında elbette ki katılmadıklarım var.
HSYK’ dan müsteşar ile bakan elini eteğini çekmeli diyor.
Diyor da, kurulda son sözü söyleyen dört üye değil mi? Onları da Yargıtay ile Danıştay belirlemiyor mu? O halde yargıda son söz kime ait olmuş olur?..
Bakan ile müsteşara mı, yoksa Yargıtay veya Danıştay’a mı?..
Bu da bir başka vesayet sayılmıyor mu?
Kaldı ki her Allah’ın günü mahkeme salonlarında müşahit gibi boy gösterip rengini ortaya koyan bir kısım dernekçi hakim ve savcılar ertesi gün kürsüye oturup karar verirken yargının tarafsızlığına bir şey olmuyor da, kendisi de hakim olan müsteşarın kurulda bulunması neden o kadar acıtıyor?.. Hem bakan siyasi sorumlu olacak fakat yargıda söz söyleme hakkı olmayacak!..
Elimizi vicdanımıza koyalım. Gerçekten yargının tarafsız ve de bağımsız kalmasını istiyorsak herkese eşit mesafede bir çözüm üretmemiz gerekiyor...
“(...) Her zaman çoğunluğun haklı olduğunu söylemek mümkün değil...”
Doğru... Birileri ya inancını veya siyasi ideolojisini kullanarak çoğunluğu elde etmiş olabilir, o halde yapılacak seçimde o çoğunluğun seçeceği kişilerde liyakat diye bir şey aramanız elbette ki olamaz... Çünkü onlar liyakatten ziyade taraftardan seçilmişlerdir...
O zaman gelin bu işi ya kıdem veya sınav esasına oturtalım.
Yargıtay’ın en kıdemli hakimi o dönem kimse, boşalan koltuğa gitsin otursun...
Seçim yasasında öyle değil mi?
İşte buna hemen itiraz ederler. Ya o kişi becermezse! Sıkıntı burada ya, madem beceremezdi, üye neden seçtiniz? Seçildiğine göre, her üye o koltuğa ehil ve layık demektir...
O da olmuyorsa sınav olsun. Bilgisine, bileğine güvenen sınava girsin kazansın.
Ona da itiraz ederler, efendim üye hiç sınava girer mi?
Kurmay olmak için üst rütbeli subaylar sınava girer... Doktorlar girer... Akademisyenler girer... Dışişleri Bakanlığı’ndakiler girer. Plânlamadakiler girer de sen niye girmeyesin?
Dedik ya bilgi ve yürek işi. İmtihan usulünü koyduğunuzda göreceksiniz ki kendisine güvenen kaç kişi çıkacak? Düşük not alırım ve de oralığa dökülürüm diye çoğu imtihana girmez...
Yargıtay başkanı mı belirlenecek?.. İmtihanı kazanan ilk altı kişiyi cumhurbaşkanına yollarsınız, o da içlerinden birisini tayin eder. Daha objektif değil mi?..
O zaman senin adamın benim adamım ortalıklarda kalmaz, pilavın da suyu kesilir.
Öte yandan üye mi belirleyeceksiniz? Ya kur’a ile veya yine sınav ile...
Bu usuller objektif olduğundan ne YARSAV’ı yanaşıyor, ne de ortalıklarda “yargı bağımsızlığı”, “hakim teminatı” salvoları savuranlar....
Konuşuyorlar, sistem de yerinde sayıyor...
E neymiş? Müsteşar ile bakan kuruldan çekilsin. Hadi çekildiler diyelim, meydan kime kalacak? Var mı ondan ötesinde hakkaniyete uzanan bir köprü veya objektif bir yol?
Yok, o halde şimdiden Yargıtay başkanının kim olacağı bellidir, ileride yapılacak seçim ise bilinenin tasdiki şeklinde olmuş olacak ki çoğunluğun yanlışlarından birisine daha saymış olacağız...
Bağrına taş basan sorunlar da yerinde sayacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.