Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

John Wayne Kelime-i Şahadet getirirse!

John Wayne Kelime-i Şahadet getirirse!

Geçenlerde elime ulaşan Türkmetal dergisinde Ertan Gençtürk tarafından hazırlanan “Mola” sayfalarında anlatılan bir olayı öğrenince, her nedense CHP geldi aklıma... Hani, hâlâ tartışılıyor ya; CHP’nin yeni genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, izleyeceği politika ile İsmet İnönü ve Deniz Baykal gibi “devletçi” mi olacak, yoksa hiç olmazsa Bülent Ecevit gibi “halkçı” olmaya mı çalışacak?.. CHP’deki değişim bir “lider değişimi” olarak mı kalacak, yoksa “siyaset değişimi” de yaşanacak mı?..
CHP, İsmet İnönü ve Deniz Baykal dönemlerinde olduğu gibi “rejimin partisi” mi olacak, “halkın partisi” olmaya mı çalışacak?.. SETA Vakfı tarafından çıkarılan “Analiz” dergisinde “Dünden-Bugüne CHP”nin geçirdiği evreleri irdeleyen Hatem Mete, Kılıçdaroğlu ile ilgili olarak şöyle bir tahlilde bulunmuş:
HANGİ SEÇMENE YÖNELECEK?
“Sol çevrelerin rahatsızlığına rağmen, CHP sol siyaseti Kemalizm’e kurban etmekten geri durmadı. Kemalizm ile sol arasındaki makasın gün geçtikçe açıldığı günümüz siyasal ortamında ise, başkanlık için adaylığını açıkladığından bu yana yaptığı açıklamalara bakılırsa, Kılıçdaroğlu, esaslı sorularla hesaplaşmak yerine, popülizmde karar kılacak izlenimi vermektedir.
Kılıçdaroğlu’nun popülizmine gerekçe teşkil eden en önemli rasyonalite, sahip olduğu seçmen kitlesi ile hedeflediği seçmen kitlesi arasındaki ayrışmanın telif edilme zorluğudur.
Garantiye aldığı seçmen kitlesini, muhtemel bir seçmen kitlesi uğruna feda etmemeye yönelik siyasi rasyonalite, Kılıçdaroğlu’nun muhtemel siyasal söylemi ve performansının sınırlarını belirlemektedir.”
“Bu çerçevede, Baykal’ın rejim muhafızlığına indirgediği ağır politik söylem, nasıl CHP’yi büyütememişse, Kılıçdaroğlu’nun siyaseti ıskalayan anti-politik söylemi de CHP’yi büyütemez. Baykal’ın CHP’yi büyütememesinin nedeni, siyaseti önemsemesi değil, statükoyu tahkim eden bir siyaset üretmesiydi. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu’nun kendisine yüklenen CHP’yi değiştirme ve farklı toplumsal kesimlerle buluşturma misyonunu yerine getirmesinin yolu siyaseti ıskalamak değil, Baykal’dan farklı bir siyasal perspektif edinmektir.”
Peki, Kılıçdaroğlu, “Baykal’dan farklı bir perspektif” yakalayabilecek midir?...
Aslında, bunun “deneme”lerini yapmadı değil...
Gerek “Dersim çıkışları”yla, gerek “örtüye özgürlük” söylemiyle “halkçı bir rota” izlemeyi “denedi” ama “Politbüro engeli”ni aşamadı...
Kendisine “ince bir ayar” çektiler ve o da “her söyleminden çark etmek” zorunda kaldı!..
SAV’IN ROTASINDA KALMAYA MECBUR!
Zaten öyle değil midir;
“Hiç kimse ve hiçbir ülke kendisine özgürlük veren kişi ve ülkenin çizdiği sınırların dışına çıkamaz!..
Başkasının vesayetiyle işbaşına gelenler, ancak onların tanıdığı kadar özgür olurlar!”
Kılıçdaroğlu da öyle... Kendisi, “Önder Sav ve arkadaşları” tarafından koltuğa oturtuldu, dolayısıyla “onların çizdiği rota”da yürümek zorunda!..
Eh, Sav ve arkadaşları da “devletçi gelenek”ten geldiklerine göre, Kılıçdaroğlu’ndan “milletçilik” beklenemez!.. Yapmaya kalktığında da; “Dersim” ve “Başörtüsü” olaylarında olduğu gibi; kendisine bir “balans ayarı” yapıp, “sözünü yalatıverirler!”
Ne demiş eskiler;
“Ağanın ekmeğini yiyen, onun kılıcını sallar!”
Bir de şöyle bir söz vardır:
“Bugün borç alan, yarın emir alır!”
Kılıçdaroğlu da; “Önder Ağa’nın gücü”yle oturmuştur o koltuğa... Dolayısıyla “onun söylemi”ni dillendirmeye, “borç karşılığında emir almaya” mecburdur!..
İşte bu yüzdendir ki, benim teşhisim şu:
“Kılıçdaroğlu’ndan bir cacık olmaz!”
“CHP tabanı” istediği kadar yırtınsın, “CHP eski tas, eski hamam!”
Değişen bir şey yok!..
AZERİ DUBLAJIYLA KELİME-İ ŞAHADET!
Haa, kabul edelim ki; “AK Parti karşısında üçüncü bir yenilgi”ye tahammül edemeyenler, “CHP’nin tek başına iktidarı”nı sağlayamasalar bile, hiç olmazsa bir “CHP+MHP+BDP ortaklığı”nı gerçekleştirmek için “var güçleriyle” çalışıyorlar!.. Bunun için; “28 Şubat süreci”nde siyasetten “tasfiye” edilen “siyasi mevta”lardan bile medet umuyorlar!..
Yalnız, bu çabalar neye benziyor biliyor musunuz?..
Affedersiniz; üzerine “altın semer” vursan da, “eşek” yine “eşek”tir ya; CHP’ye istedikleri kadar “makyaj” yapsınlar, istedikleri kadar “montaj” veya “dublaj” yapsınlar, CHP değişmez!..
“Söz” değişse de “öz” değişmez...
İşte, tam da bu “dublaj” meselesine gelince, Ertan Gençtürk’ün anlattığı şu hadiseyi hatırladım.
“John Wayne’i orta yaşın üzerindeki okurlarımız, Amerikan kovboy filmlerinden hatırlayacaktır.
Birkaç sene evvel Azerbaycan televizyon kanallarından birinde filmi oynuyordu.
Filmin sonunda John Wayne ile kötü adamın düello sahnesi vardı. Düellonun sonunda John Wayne, göğsüne aldığı bir kurşunla ağır yaralandı. Ölmek üzereydi.
Sevdiği kadının kolları arasında son nefeslerini verirken, ağzından çıkan son sözler şu oldu:
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülühü”
Düşünebiliyor musunuz;
Amerikalı kovboyun şahadet getirdiğini...
Güler misiniz ağlar mısınız?..
Hıristiyan bir Amerikalı kovboya da kelime-i şahadet getirttiler ya...
Helâl olsun, Azeri dublajcılara.”
15 DÜĞÜN, 5 CENAZE!
Aslına bakarsanız, “CHP’yi iktidara getirmek” isteyen “toplum mühendisleri”nin yaptığı da “Azeri dublajcılar”dan pek farklı değil!..
Onlar, “Hıristiyan kovboy”a “kelime-i şahadet” getirtirlerken, CHP’liler de, “yoldaş”larını “cami”ye sokmanın derdinde... “Halkın yanında, halkla iç içe” görünmek için öyle çaba harcıyorlar ki, acı acı gülüyor insan!
Efenim, Kocaeli’de “Özgür Kocaeli” diye bir gazete çıkıyor... İşte bu gazetede yazan İsmet Çiğit, 4 Temmuz tarihli “Siyaset yapmak zor iş” başlıklı yazısında, bölgedeki “siyasi çalışma”lardan söz edip, CHP İl Başkanı Ferhan Şensoy ile yaptığı sohbetten kesitler aktarmış...
İsmet Çiğit’e şöyle bir “sitem”de bulunmuş Ferhan Şensoy;
“Bizi çalışmamakla suçluyorsun. CHP İl Başkanı olarak geçen Pazar günü 15 düğün, en az 5 tane de cenaze ziyareti yaptım. Daha ne yapayım.”
“AK Partililer”le ilgili de şunları yazmış:
“Şimdilerde AKP’liler eskisi kadar halkın içine girmiyorlar... Antikkapı ile Seka Park arasında dar bir alanda sıkışıp kaldılar... Yine de, AKP’li belediye başkanları ve milletvekilleri özellikle Cumartesi ve Pazar günlerini davetlere icabet için ayırıyorlar.”
Yazıda, ilgimi en çok çeken taraf, CHP’lilerin “cami ve cenaze”lere verdiği önem oldu.
Şöyle demiş İsmet Çiğit:
“Cenaze töreni için gidilen cami avlusunda, cemaat vakit namazına girdiğinde, CHP’lilerin önemli bölümü; tabiî çok fazla cami kültürleri de olmadığı için, dışarıda, avluda beklerler. Bu konu, özellikle son yıllarda dilden dile dolaştırılıp, CHP’li siyasetçiler için bir antipropaganda malzemesi haline gelmişti.”
“CAMİYE GİDİLECEK, GİT!”
Peki, bu duruma nasıl bir tedbir almış CHP İl Yönetimi?.. CHP Kocaeli İl Başkanı Ferhan Şensoy, bu konuda “partili”leri uyarmış:
“Eğer bir cenaze törenine giderseniz, ya erken gidin, taziyenizi sunun, namaz vakti gelmeden oradan ayrılın.
Ya da, gittiğiniz cenaze töreninde önce vakit namazı için camiye girin, ardından mutlaka cenaze namazına katılın...
Bu kurala, artık partililerin çok büyük bölümü hatta Hurşit Güneş bile uyuyor”
Görüyorsunuz değil mi;
CHP’liler, “cami”ye bile “talimat”la gidiyorlar...
İl Başkanı talimat veriyor;
"Camiye gidileceeek, git!"
"Namaz kılınacaaak, kıl!"
"Taziye sunulacaaak, sun!"
Ne yapsın adamlar; "kültür"lerinde "cami"nin yeri yok ki!.. "Oy" derdi olmasa, caminin yanından bile geçmeyecekler ama, ahh o "oy" yok mu, o oy; "cami"ye bile sokuyor adamı!..
"BÖLÜÜK DUR!.. KANDIRALI SEN DE DUR!"
Düşünebiliyor musunuz;
"Emir ve talimat"lara Hurşit Güneş de uymaya başlamışsa; anlayın artık CHP'nin "oy derdi"nin ne kadar büyük olduğunu!..
Efendim, Hurşit Güneş, bir "profesör"dür...
Kendisi, "Kandıralı Dışişleri Bakanlarımızdan Prof. Dr. Turan Güneş'in oğlu"dur!..
Turan Güneş'i tanırsınız...
1974'teki Kıbrıs Barış Harekatı esnasında, CHP-MSP Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı'ydı!..
Ama, onun tanınmasında en çok öne çıkan olay; ona maledilen "askerlik hatırası"dır..
Turan Güneş'e "yakıştırılan" olay şudur:
Turan Güneş askere giderken annesi tembih eder: "Sakın komutanlarının emrinden çıkma!"
Kandıralı, bu telkinlerle askere gider... "Komutanın emrinden çıkmayacak" ya, bölük komutanı da "yüzbaşı"dır ya, onun emirlerine hep riayet eder!..
Ama bir gün, "tabur komutanı" bölüğü "denetlemeye" gelir...
Bölük komutanı bölüğü toplar, "yürü" komutunu verir... Ancak bölük ahenkli yürüyemez ve tabur komutanını kızdırır.
Tabur komutanı "Bölük dur!" der...
Kandıralı da "dur" komutunu verenin, bölük komutanı olmadığından yürümeye devam eder.
Daha sonra bölük komutanı, "Kandıralı sen de dur" der. O gün bu gündür, "Bölük dur! Kandıralı sen de dur" denir...
Evet, Turan Güneş'e "yakıştırılan" olay budur;
"Bölüük dur!.. Kandıralı sen de dur!"
Komutandan "emir" almaya odaklanmış Turan Güneş'in oğlu Hurşit Güneş de, bugün "İl Başkanı'ndan emir" alıyor;
"Camiye gidileceeek, git!"
"Taziye sunulacaaak, sun!"
Demek oluyor ki; CHP'liler "emir ve talimat" almadan hareket edemiyor... İçlerinden geldiği gibi, "doğaçlama" bir eylemde bulunamıyorlar!..
"Vermeyince Mabut, ne yapsın Sultan Mahmut!"
Baksanıza, "CHP Genel Başkanı" olmasına rağmen, Kemal Kılıçdaroğlu bile "CHP politbürosunun emirleri"nden dışarı çıkamıyor!..
Söyleyin Allah aşkına;
Böyle bir CHP, "halkçı" olabilir mi?..
Durum gayet net ve açık;
"Hıristiyan" bir John Wayne, dublajla "kelime-i şahadet" getirip ne kadar "Müslüman" olabilirse, CHP'liler de, "makyaj"la, o kadar "halkçı", o kadar "cami cemaati" olur!..
Bilmem anlatabildim mi?!?..




Millet, rahat bir nefes aldı
Haber, 19.00-19.30 arasında geldi... Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, “CHP’nin iptal başvurusu”yla ilgili “Anayasa Mahkemesi’nin kararını saat 20.00’de açıklayacağı” bildirildi...
O saatler, gazetelerin “iki ayağının bir pabuca girdiği” saatler... Hatta, bazılarının “ilk baskı”yı döndüğü saatler...
O halde karar, niye bu kadar “geç” açıklanıyor?.. Hani “Borsa’yı etkiler” desen, Borsa zaten kapanmış!.. O halde, niye bu kadar geç?..
Ne yalan söyleyeyim; “saat 20.00’ye” kadar geçen 35-40 dakikalık süre boyunca, kelimenin tam anlamıyla “dokuz doğurduk!”
Öyle ya; “Anayasa değişikliği” paketi “iptal” mi edilecek, yoksa “referanduma onay” mı verilecek?..
Ya da, başka bir “katakulli” mi dönecek?..
Haşim Kılıç’ın basın toplantısını “yüreğimiz ağzımızda” bekledik...
“Saat 20.00” olup Haşim Kılıç yine de kameraların karşısına geçemeyince, gecikmenin “AA’nın teknik arızasından kaynaklandığını” öğrendik... Saat 20.28 olup da, Haşim Kılıç kararı açıklayınca, derinden bir “ohh” çektik... Türkiye de rahatladı, biz de rahatladık... Mahkeme, her ne kadar yine “Esas”a girse de, nihayetinde “CHP’nin başvurusu”nu reddetti ve böylece “referandum”un önü açılmış oldu!..
Şimdi karar, “millet”te... Milletimize ve memleketimize hayırlı olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi