D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Ahmet Bayazıt için

Ahmet Bayazıt için

Dün ebediyete uğurladığımız Ahmet Bayazıt’la ilk karşılaşmamız, ilk olarak kalsa idi, hatırda kalmayacak bir yüz yüze gelmek olacaktı.
1968’in ekiminde Gazi Lisesi’nden arkadaşım Muhsin Mete ile SBF Basın ve Yayın Yüksek Okulu’na kaydolduk. Biz kaydolduğumuz gün SBF Fikir Klüpleri (sonradan Dev-Genç oldu) tarafından işgal edildi. Fakülte, Basın Yayın ve “SBF Hilton” denilen yurt böylece “kurtarılmış vatan toprağı” ilan edildi! Fakültenin cihazlarını kullanarak yayın yapan o zamanın “komünist”leri habire Azeri türküleri çalıyorlardı!
Zor bir yüksek öğretim kurumu seçmiştik! İşin tuhafı, Türkiye’nin yüksek bürokrasisini yetiştiren SBF’nin sol, sosyalist ve hatta komünist hareketlerin karargâhı görüntüsü vermesi idi. Şimdi fakülteye merkez bürokrasinin haberleşme cihazını işletecek Basın Yayın Yüksek Okulu ilave edilmişti.
Daha önce Türkiye’de gazetecilik okulları vardı. 2 yıllık bu okullara göre, Basın Yayın dört yıllıkdı ve aynı zamanda radyo-televizyon bölümü de ihtiva ediyordu. İkinci sınıfta radyo televizyon bölümünü seçerek işimizi daha da zorlaştırmıştık. Biz kayıt yaptırdığımızda Türkiye’de televizyon yayını yoktu. Birkaç ay sonra yalnız Ankara’da ve haftada birkaç gün ve birkaç saatlik deneme yayını başladı...
1960 Anayasası, TRT’yi CHP zihniyetinin elinden hiç çıkmayacak bir cihaz olarak düzenlemiş ve Adnan Öztrak’a teslim etmişti. Hiçbir hükümet onunla baş edecek güce sahip değildi ve 1960’larda ve 70’lerde TRT millete rağmenliği ile gündemdeydi.
Osman Bölükbaşı’nın TRT ile çok uğraştığı için “tırt Osman” olarak anıldığı yıllar...
Kısacası, istikbâlimiz karanlıktı. Bu şartlarda bizim değil TRT’de çalışmamız, önünden geçmemiz bile neredeyse imkânsızdı!
İşgalden sonraki günlerde bir üst sınıftan iki kişi ile tanıştık. Şenol Demiröz ve Ahmet Bayazıt. Bu tanışma bir defalık oldu. Sonra her iki isim de bir daha okula sokulmadılar. Ancak imtihanlara girip mezun oldular. Bizim Muhsin’le okulu bitirmemiz de elbette kolay olmadı. Hocalar talebelerden geri kalır değildi. Büyük çoğunluğu “devrimci misyon”u yerine getirmek için çalıştığını gizlemiyordu.
Böyle bir vasatta dışarıda olan her türlü hadise, içeride terör estirilmesine yol açıyordu. Yüksek okul sekreterinin güzünün önünde birkaç defa okulun bodrum katına indirilip sorgulandık. Bizim sağcı arkadaşlarımız vardı! Bu olamazdı! Sınıf çıkarlarımıza aykırı kişilerle görüşemezdik!
Bizi sorgulayanlar, Türkiye’nin bürokratik elitinin çocuklarıyken, biz ve tanıdıklarımız Türkiye’nin alt tabakasından (işçi, köylü, esnaf) geliyorduk!
Geleceği elbette kimse bilemez... Günün şartlarını fazla gözetenler uzun vadede yanılırlar. Nitekim devir çabuk değişti. TRT de bu zor değişiklik ortamında değişime zorlandı. Nevzat Yalçıntaş’ın kısa genel müdürlük döneminden sonra Şaban Karataş Genel Müdür oldu. TRT’nin ağır bürokratik yapısı ilk defa o zaman sarsılmaya başladı. Şaban Hoca, konuyla ilgili isimleri topladı. Bunlar arasında geçen yıl kaybettiğimiz Yücel Çakmaklı, Şenol Demiröz ve Ahmet Bayazıt da vardı (Cahit Zarifoğlu’nun da bu isimler arasında olduğunu onu rahmetle anarak hatırlayalım). 1976’da ben de sözleşmeli genelmüdür danışman olarak TRT’ye girdim. TRT bünyesi bu “yabancı” unsurları etkisizleştirmek için her türlü yolu deniyordu.
Bu hantal bünyeyi üretir hale getirmek kolay bir işe benzemiyordu. Bilhassa Türkiye’de televizyon tecrübesi çok sınırlı olduğu için, teknik sıkıntılar yaşanıyordu. Yücel Çakmaklı Yeşilçam’dan edindiği tecrübeyle TRT’nin bu zor yıllarında güzel filmlere ve diziler imza attı. Bu güzelliklerin arkaplanında yapımcı olarak hep Ahmet Bayazıt vardı.
Ahmet Bayazıt, ağabeyi Erdem Bayazıt’ın şairane heyecanlarını ve öfkesini içselleştirmiş, onunla hassasiyetlerde, medeniyet kavrayışında müşterek, sakin tabiatlı, geniş kavrayışlı entelektüel bir Maraş beyi idi.
TRT’den sonra Ajans 1400 tecrübesi de önemli bir başlangıçtı. Tuncay Öztürk ve Şenol Demiröz ile 1981 yılında TRT’den ayrılarak kurulan Ajans 1400’ün ilk çalışması o sırada Sovyetlere karşı direnen Afgan mücahidleri ile ilgili idi. Erdem Bayazıt’ın da içinde bulunduğu ekip, dört ay Pakistan’da ve Afganistan dağlarında dolaşmış ve oradan çok diri heyecanlar getirmişti...
Ahmet Bayazıt’ın zeminini oluşturduğu “Birlik Televizyonu” atılımı, ne yazık ki sonuca ulaşamadı. Özel televizyonculuğun anayasa ihlal edilerek başlatıldığı dönemin sonlarında bütün sağı kapsayan ilkeli, değerlerimizi yaşatacak, kültürel ağırlığı olan bir televizyon için Yücel Çakmaklı, Şenol Demiröz ve konuyla ilgili birçok değerli isim Türkiye’de ve yurtdışında destek arayaşına giriştik. Bu çabalar istenilen meblağın toplanmasını sağlamadı. Toplanan paralar sahiplerine iade edilerek projeden vaz geçildi.
Birlik Televizyonu çalışmaları bu işe girmek isteyen cemaatlerin teşebüslerini hızlandırmalarını sağladı. Bu furyada kurulan televizyonlardan biri sonunda tamamen tersine dönüştü, kötü bir örnek oldu. Diğer ise, bir türlü tam bir birinci sınıf televizyon kimliği kazanamadı...
Biliyorum yaklaşıyoruz her an
Biliyorum oruçlu doğar insan
Ölümün iftar sofrasına. (Erdem Bayazıt)
Değerli dostum, aziz kardeşim Ahmet Bayazıt’a ebedî rahmet niyazıyla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi