Faruk Çakır

Faruk Çakır

Basın sansürlüdür, hür addedilemez!

Basın sansürlüdür, hür addedilemez!

Yaygın olan kanaate göre “Basın hürdür, sansür edilemez!” Hatta, basınla ilgili yürürlükte olan kanunlarda da bu mânâ var. Fakat bu tesbit, Türkiye’deki uygulama ile tam tersine dönmüş durumda. Uygulamayı şöyle okumak mümkün: Basın sansürlüdür, hür addedilemez!

Medyadan sorumlu olanlar bu tesbite elbette itiraz edecek ve yürürlükteki kanunların böyle olmadığını söyleyecekler. Ancak kâğıt üzerinde yazan kanunlara değil de, fiilî olarak yaşananlara bakınca başka şekilde düşünmek mümkün değil. Belli başlı konularda basın ‘hür’dür, ama sıra ciddî meselelere gelince bir anda ‘sansürlü’ hale gelir. Bazı konular vardır ki çok bilinir, ama medyada yer alamaz. Halk arasında ‘fısıltı gazetesi’ denilen sohbet ve konuşmalarda ‘manşet’ olan konular, ekseriyetle ‘büyük gazete’lerde hiç yer almaz ve alamaz. Bu durum medyanın örtülü ya da açık bir ‘sansür’e tabi olduğunu göstermez mi?

24 Temmuz ‘resmî zevat’ tarafından “Basın Bayramı” olarak kutlanıyor. Sağ olsunlar, basın mensubu olduğumuz için bizi de unutmuyorlar ve tebrik “e posta”ları alıyoruz. Bir mesajda şöyle denilmiş: “Basın özgürlüğünün 102. yıldönümünde, zaman ve mekân mefhumu gözetmeksizin, her zaman ve her yerde büyük bir özveri ile çalışan siz değerli basın mensuplarının Gazeteciler ve Basın Bayramını en içten dileklerimizle kutlarız.”

“Bayramımız”ın hatırlanmasına teşekkür ederiz, ama gerçekten basın üzerindeki ‘sansür’ kalktı mı? Bazıları ‘sansür’ deyince sadece Sultan Abdülhamid devrini hatırlatır. Elbette o dönemde de sansür uygulanmış, ama sonraki yıllarda ve bilhassa “tek parti devri”nde uygulanan sansürlere ne diyeceğiz?

Bunları hatırlatmamız, “Benim sansürüm senin sansüründen iyidir” demek değil. ‘Sansür’ esas itibarıyla medyanın en büyük düşmanıdır. “Sansür ne zaman kalkar?” denilecek olursa, “İnsanlar nefislerinin esiri olmayı ‘hürriyet’ addetmedikleri zaman” demek en doğrusu. Çünkü ‘sansürsüz yayın yapacağım’ diye; insanları aşağılamak, ahlâk anlayışlarını tar-u mar etmek, müstehcen yayınlar yapmak; temelde ‘sansürsüz yayın’ çerçevesinde düşünülebilir mi?

Siyasî noktadan bakıldığında medyanın en çok ‘sansür’e tabi tutulduğu dönemler de ‘olağanüstü hal’ dönemleridir. Darbe dönemlerinde zirveye çıkan sansür, Türkiye daha hür olduğu nispette azalmaya mahkûmdur.

Darbecilerden en çok ‘darbe’ yiyen medyanın, ilk fırsatta ‘darbe alkışçısı’ olması da ayrı bir çelişki. Bugün bile geçmiş darbeleri alkışlayan, yeni darbe çağrıları yapan ‘duayen gazeteciler’in varlığı, medyanın tartışması gereken temel mesele değil midir? Böyle bir vasatta, ‘sansür’ün kaldırılmış olması kutlanabilir mi?

Yüzlerce gazeteci yazdığı yazı ve haberler sebebiyle yargılanmaya devam ediyor. Keşke sansürün kaldırılışının kutlandığı bu ‘bayram’ adliyelerin önünde yapılsaydı! Belki gerçek tablo fark edilir ve medya üzerindeki “Demokles’in kılıcı” gibi sallanan bazı maddelerin değiştirilerek düzeltilmesi gündeme gelirdi. Şimdiden teklif ediyoruz: Önümüzdeki yıl bu ‘bayram’ Dolmabahçe Sarayı’nda değil, adliye binalarının önünde kutlansın!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi