Askeri Şûra hesaplaşması
Yüksek Askeri Şûra’nın 14 Ağustos’ta yapacağı toplantı, yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki yeni terfi ve emeklilikleri belirlemeyecek.
Bu Şûra, belki de ileride Türk siyasi tarihinde siyaset- asker dengeleri açısından bir dönüm noktası olarak anılacak.
Bunun birkaç nedeni var. En görünürdeki neden, İstanbul 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nin ‘Balyoz Planı’ davası iddianamesinde adı geçen ve Şûra’da terfi etme ihtimali olan subaylar dâhil 102 kişi hakkında yakalama kararı vermiş olması.
Subaylar bu süreçte tutuklanırsa, daha sonra bırakılsalar dahi, geçen hafta Genelkurmay Sözcüsü Tuğgeneral Metin Gürak’ın da hatırlattığı üzere, Askeri Personel Yasası’nın 65’inci maddesine göre dosyaları Şûra’da görüşülmeyecek. Ancak tutukluluk haline itiraz, ya da dün örneklerini gördüğümüz üzere hâkimi reddetme talebimin kabulü durumunda tutukluluk işlemi yok sayılacağından dosyalar Şûra’ya girebilecek. Tabii bu işlemin Şûra çalışmaları sona ermeden önce sonuçlanması gerekiyor.
Balyoz duruşmalarının beş ay kadar sonra başlayacak olması, tutuklanması istenen subayların bir kısmının kaçma hazırlığı bir yana Türkiye’nin kritik yerlerinde üst düzey savunma görevlerinin başında bulunuyor olması, mahkeme kararının haftanın son günü mesai saati bitiminde açıklanması siyasi çevrelerde mahkeme kararının Şûra toplantısına müdahale amacıyla alınan siyasi bir karar mı olduğu kuşkusunun dile getirmesine yol açtı. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sert çıkışını buna örnek gösterebiliriz.
Müdahale ise kapsamı ne?
Zanlıların tutukluluk hallerine yapılan itiraz, Şûra toplantısına dek kabul edilmez, ya da redd- i hâkim talepleri onaylanmaz ise, bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir komuta yapısını ne şekilde etkileyebilir?
Bu soruya iki şekilde cevap verilebilir:
1- Fiziki olarak, isim temelinde ne gibi plan değişiklikler beklenebilir?
2- Makro planda, siyaset- asker ilişkileri bakımından ne gibi değişiklikler beklenebilir?
Önce birinci soruya yanıtlar:
* Bu karar görevleri başındayken tutuklanması istenen 13 üst subayın da Şûra’da terfi almamalarına yol açsa bile (ki bu isimlerden hepsinin terfi durumu yok, ihtimali olanların da garantisi yok), bu durum Genelkurmay’ın emir komuta yapısında geleceğe yönelik fiziki bir sarsılmaya yol açacak gibi görünmüyor.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’dan sonra yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner, onun yerine de İkinci Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Özel’in gelmesi ihtimaline kesin gözüyle bakılıyor. Yani bir aksilik çıkmaz ise önümüzdeki beş-altı yılın üst komuta yapısında bu atamaların olup olmaması bir şey değiştirmeyecek.
Kara Kuvvetleri’nin hacmi ve insan kaynakları geniş ve tutuklanması istenen iki korgeneralin yeri (isimlerin niteliklerini tartışacak durumda değiliz) isim olarak kolaylıkla doldurulabilir. Hava Kuvvetleri’nde de bu yönden bir sıkıntı yok.
* Deniz Kuvvetleri bakımından durum farklı... Kuzey ve Güney Deniz Sahası Komutanları ile Kocaeli denizaltı ve hücumbot filo komutanlarının bir anda devre dışı kalması durumunda Deniz Kuvvetleri’nin ileriye dönük komuta planlamasında değişiklik beklenebilir; bilenler, ‘Denizciler sarsılır’ diyor. Ama bu dahi Deniz Kuvvetleri’ni komuta planlaması bakımından- zafiyete uğratacak boyutta değil; gidenlerin yeri (yine nitelik tartışmasına girmiyoruz, isim olarak) doldurulabilir.
* Şunu unutmamak gerekiyor: 1962’de Talat Aydemir olayının ardından Kara Harp Okulu’nun son sınıfı olduğu gibi okuldan atıldı; o yıl mezun verilmedi. Daha önce, 27 Mayıs 1960 darbesinin hemen ardından ağustos ayında, orduya çeki düzen vermek amacıyla Milli Birlik Komitesi 275’i general olmak üzere 7 bin 200 kadar subayı emekli etmişti; bu generallerin yüzde 90’ı, albayların yüzde 55’i, yarbayların yüzde 40’ı demekti. Bir dönem, albaylar tümen komutanlıklarına bile atandı, ama kısa sürede TSK kendisini toparladı.
Özetle, şu kadar subay devreden çıkacak diye TSK’nın komuta zafiyetine düşeceğini varsaymak doğru değil.
Ancak iş diğer soruya yanıt vermeye gelince değişiyor. Yani 14 Ağustos Şûrası’nın, Türkiye’de siyaset- asker ilişkileri bakamından neler vaat ettiği sorusuna verilecek yanıt, ilki kadar kolay değil.
Siyaset- asker ilişkileri
Türkiye’de siyaset ve asker ilişkilerinin gerildiği dönemler hep oldu.
Son dönemde en sert gerilim, açıkça karşı karşıya gelinmeyen Kıbrıs görüşmeleri dışında, 27 Nisan 2007 gecesi, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın daha sonra sorumluluğunu bütünüyle üstlendiği e- muhtıra oldu. Genelkurmay, internet sitesi aracılığıyla Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesine karşı taraf olduğunu ilan etti.
Hükümetin buna yanıtı, ertesi gün Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ağzından ‘İşine bak’ yanıtı oldu. İlk kez bir hükümet kendisini açıkça tehdit eden orduya ‘Sus’ diyor, ordu da susuyordu.
Erdoğan bununla yetinmedi: Önce erken seçim ilan etti, sonra Büyükanıt’ı 4 Mayıs’ta Dolmabahçe’ye çağırdı, onunla bazı bilgileri paylaştı ve bazı konuları konuştu, ardından Ergenekon operasyonları başladı, ardından seçimde yüzde 47 geldi ve Gül, MHP’nin örtülü desteğiyle Cumhurbaşkanı seçildi.
Siyasiler askerle daha önce de, daha sert biçimlerde karşı karşıya gelmişlerdi.
Demirel, 1969 Mart’ında ‘iyi işler yapmıyor’ dediği Genelkurmay Başkanı Cemal Tural’ı, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın desteğiyle görevden almıştı. Tural’ın yerine Memduh Tağmaç geldi ve 12 Mart 1971’de Demirel’i koltuktan çekilmeye zorlayan darbeyi yönetti.
Yine Demirel, 1977’de darbe yapacaklarından şüphelendiği 1.,2. ve 3. ordu komutanlarını bir gecede emekli etmişti. Bir yıl sonra Bülent Ecevit ile ‘zarar gelmez’ diye üzerinde anlaştıkları Ege Ordu Komutanı Kenan Evren’i Genelkurmay Başkanı yaptı.
Turgut Özal 1987’de, yerine Necdet Öztorun’u bırakmak isteyen Necdet Üruğ’u, Evren’in onayıyla Öztorun’la birlikte tasfiye edip, yerine Necip Torumtay’ı getirdi. Torumtay, Aralık 1990’da Türkiye’yi Irak savaşına sokmak isteyen Özal’ı istifasıyla durdurdu.
Bu kez durum farklı. Ordunun AB üyeliğini milli hedef olarak kabul etmiş, PKK ile mücadelede siyasi adımlar atılmadan başarı sağlanamayacağını görmüş, en azından söylemde siyasete müdahale niyetlerinin ‘barındırılmayacağını’ vaat eden üst yönetimi, ağır psikolojik baskı altında bir yeniden yapılanışı gerçekleştirecek, bunu hazmedecek mi?
Bu soruya verilecek cevap, Şûra (ve referandum) sonrası siyaset- asker ilişkilerinin daha modern bir zemine oturup oturmayacağının cevabı da olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.