Büyük tasfiye
Charles Darwin’in evrim ilkeleri devlet yönetimine uygulanabilse, güçlü olanın değil, değişen koşullara uyum sağlayabilen türün devam edebildiği söylenebilirdi.
Önceki akşam Genelkurmay Yüksek Askeri Şûra’da alınan bazı kararları duyurduğunda, hepimiz yalnızca Orgeneral Hasan Iğsız’ın beklendiği gibi Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirilmeyişine odaklandık. Bu belki habercilik doğallığı içinde yapılmış bir hata, daha doğrusu eksiklikti.
Aslında 4 Ağustos akşamı itibarıyla bir değil, üç orgeneralin durumu belirsizdi. Ankara gazetecilik argosu ile söylersem kusura bakmayın; üç orgeneral ‘hürgeneral’ durumundaydı:
Hasan Iğsız ile birlikte Işık Koşaner ve Atila Işık’ın da durumu Şûra’da hükme bağlanmamıştı.
Gerekçe, Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri’nin birbirine bağlı olduğu, Kara Kuvvetleri belirsizliği nedeniyle Genelkurmay atamasının da yapılamadığı şeklinde sızdırıldı.
Demek ki, yine basına Işık’ın Kara Kuvvetleri’ne getirilebileceği yolunda sızdırılan haberlerde
bir sorun vardı; bu kesinleşseydi, Işık’ın 4 Ağustos’ta atama kararnamesinin çıkmaması
için bir neden yoktu.
Işık’ın dün emekliliğini isteyerek Ankara’nın vücut kimyasını daha da bozması bu nedenle daha da ilginç: Işık’ın, devre arkadaşı Iğsız’dan esirgenen makama oturmasının fırsatçılık diye yorumlanmasının önüne geçmek için emekliliğini istediği yorumu, şövalyece bir davranışa işaret ediyor. Bu bir onur istifası anlamını da taşır.
Çünkü diğer yorum, yani Orgeneral Işık’ın, ordu üst yönetiminin kollektif kararı uyarınca Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Iğsız seçeneğine zorlamak amacıyla emekli olduğu yorumu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genel yapısına uygun değil.
Her Türk subayının her koşulda her görevi üstlenmek üzere eğitilmiş olması beklenir çünkü. Üstelik bu görev, ülkenin PKK ile mücadelede çok kritik bir aşamaya gelmesi koşullarında önerilmişse, üstelik o mücadelenin Jandarma boyutundan Kara Kuvvetleri boyutuna geçiş önerilmişse, daha da önemli bir sorumluluktur.
Aynı zamanda Anayasa’ya göre barış zamanı Başkomutanı sıfatı taşıyan Cumhurbaşkanı Gül, dün Orgeneral Koşaner’i Köşk’e çağırarak yarım saat görüştü. Muhtemelen kendisine bir Kara Kuvvetleri Komutanı bulursa, ikisinin kararnamesini bir arada imzalamak istediğini söyledi.
Işık’ı örnek alarak diğer bütün orgenerallerin, sonra korgenerallerin hükümetçe önerilen görevleri kabul etmek yerine istifa, ya da emekliliği seçeceğini beklemek hiç gerçekçi değil.
Birincisi, PKK’ya karşı savaş kritik aşamasında Türk subaylarının sorumluluk duyguları ve mesleklerine bağlılıkları ağır basacaktır.
İkincisi, komutanların görev süreleri eninde sonunda dolacak ve hükümet askeri başsız bırakmayacağına göre yeni atamalar yapacak.
Toplu istifa, ya da emeklilik, hükümetin hayallerinin ötesinde bir tasfiye anlamına gelecek, ceza değil, ödül olarak algılanacaktır.
Üçüncüsü, sık sık vurgulanan ‘teamüllerin’ yasal ve Anayasal dayanağı yoktur. Bu 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra icat edilmiş bir lisandır; buna 30 Ağustos’ta devir teslim zorunluluğu dahildir. Genelkurmay Başkanı’nın mutlaka Kara Kuvvetleri’nden olması da dahildir...
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeni ve itibarlı bir başlangıç yapması ve bunun için koşullara uygun yeni bakış ve davranışlar geliştirmesi gerekiyor. Bu krizi, bu amaçla bir fırsat olarak değerlendirilmeli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.