‘Tarafsız’ ne demek?
ANAYASA Mahkemesi, son anayasa değişikliğinde neden HSYK’nın, YARSAV’ın, CHP’nin istediği iptalleri yapmadı?
Mahkeme’nin kendisi 2003 yılında bir reform taslağı hazırlamıştı. Taslakta Mahkeme’nin üye sayısı 11’den 17’ye çıkarılırken, Cumhurbaşkanı’nın yüksek yargıdan seçeceği üyelerin sayısının daha da azaltılması ve üye seçmede yüksek yargının yetkilerinin güçlendirilmesi öneriliyordu.
Halbuki referandumda oylayacağımız metinde, Cumhurbaşkanı’nın Mahkeme’ye üye seçme yetkisi azaltılmıyor, artırılıyor!
Madem böyle, Anayasa Mahkemesi’nin bunu iptal etmesi gerekmez miydi?
Gerekmezdi ve zaten iptal etmedi, çünkü Mahkeme’nin görevi “yanlış mı, doğru mu” diye bakmak, yani “yerindelik” denetimi yapmak değildir.
Mahkeme, kuvvetler ayrılığı gereği, yasamanın yetkisine saygı göstermiş, iptal etmemiştir.
Yargı ve ideoloji
Neyin “doğru”, neyin “yanlış” olduğuna mahkemeler değil, siyasi partiler karar verir!
Mesela özelleştirme liberallere göre “doğru”dur; devletçilere göre “yanlış”tır.
Yargı ve yargıç özelleştirmeye de kamulaştırmaya da taraftar veya karşı olamaz. Sadece yapılan işlemlerde usulsüzlük, yetkisizlik falan gibi hukuka aykırılıklar var mı diye bakar.
Bu kadar net... Fakat fikir hürriyeti, laikliğin kapsamı gibi felsefi ve siyasi niteliği ağır basan konular gündeme geldiğinde “tarafsızlık” kavramı daha karmaşıktır.
Raymond Aron’un deyimiyle bütün “devrim geçiren ülkeler” gibi Türkiye’nin kuruluşunda da devrimin ideolojisine göre yargı ‘endoktrine’ olmuştur. Onun için, bırakın karmaşık siyasi hürriyetler konusunu, özelleştirme gibi daha yalın konularda bile yargımızda “devletçi” refleksler oluşmuştur.
Hele de 27 Mayıs’tan itibaren yargının nasıl “taraflı” hale getirildiğinin kanıtları, yargı başkanlarının gittikçe politize olan adli yıl konuşmalarıdır.
Merhum Ecevit de yargının bu reflekslerini aşabilmek için mesela özelleştirmeyi Anayasa’ya koymak ve Mahkeme’nin parti kapatmasını güçleştirmek zorunda kalmıştı.
Tarafsız hakem
Türkiye’de yazılmış “hukuk tarihi” kitapları Osmanlı ile biter! Ayrıntılı bir “Cumhuriyet dönemi hukuk tarihi” yazılmamıştır henüz!
Halbuki tarihçi gözüyle bakıldığında görülecektir ki, hukukumuz otoriter ve devlet merkezli bir anlayıştan hürriyetçi ve birey merkezli bir anlayışa doğru evrimleşiyor. Yargıdaki eski “uyanık bekçi” zihniyeti bu aşamaya gelmiş bir topluma ‘adalet’ güveni vermiyor.
Öbür yanda, şunu da vurgulamak bir zorunluluktur: Formel hukuka uygun olsa bile, ölçüsüz tutuklamalar ve tutukluluk sürelerinin aşırı uzatılması da özgürlük ihlalidir! Tutuklama yetkisinin ölçüsüz kullanılması demektir! Liberallerin bunlara da karşı çıkması gerekir.
Bu çok sancılı ve sarsıntılı değişim sürecinden geçerken, yargı sisteminde ortaya çıkan “çarpışan taraflar” görüntüleri ihtilafları çözmüyor, aksine körüklüyor!
Aynı konuda ve aynı kişiler hakkında YARSAV’lı yargıçlarla karşıt yargıçların taban tabana zıt kararlar vermesi, adalet sistemimizin en vahim kanayan yarasıdır!
Halbuki tarafsız hakemlik yapacak bir yargıya ne kadar çok ihtiyacımız var!
Kürsüdeki ve yüksek yargıdaki yargıçlarla savcılar, bu vebal herkesten önce sizin omuzlarınızdadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.