Kazan, Önder Sav’ı hacca davet etmiş!..
İlginç değil mi;
Saadet gibi, son beş altı seçimden çıkarttığı neticeler itibarıyla önemsenmeyebilecek bir partinin kongresi bütün medyaya dert oldu.
Aralarında kallavi muvazzaflarında bulunduğu bir araba dolusu “paşa, maşa” hakkında “tutuklama” kararlarının çıktığı bir süreçte ve hakaretlerin havada uçuştuğu referandum ortamında, Erbakan-Asiltürk... Daha doğrusu Asiltürk-Erbakan ikilisinin sebep olduğu “kongre tartışması” gündemin baş sıralarında...
Bu durum; Saadet’in ciddi bir alternatif olduğunu gösteriyor.
Bizim okuyucu da bunun bilincinde; soru yağmuruna tutmakta bizi...
Aslına bakarsanız, bu işlere fazla bulaşmak istemiyorum... “Kardeşler” arasındaki çekişmenin bir tarafında yer almanın heveslisi değilim...
•
Lâkin... Siz ne derseniz deyin; madem girdiniz hamama, terleyeceksiniz... Vatandaş sormuşsa cevap vereceksiniz... Posta kutumu taşıran sorulardan ilkini şöyle özetleyebilirim: “Siz, Önder Sav uzmanısınız!.. Şevket Kazan’ın, Numan Kurtulmuş’a katakulli için Önder Sav’ın ayağına gitmiş olmasını nasıl yorumlarsınız?..”
Hadi bakalım... Gel de yorumla!..
Şimdiiii... İşin katakulli tarafına aklım ermez!.. Lâkin, Şevket Kazan’ın, kıymetli ve de muhterem dostu Önder Sav’ı sırf bu iş için ziyaret ettiği düşünülmemelidir.
Konut taraflarındaki iddiaya göre, Sayın Kazan’ın ziyaret amaçlarından biri de, Sayın Sav’ı “hacca” davet etmektir!..
Bir nevi “tebliğ” faaliyetinde bulunmuştur Sayın Kazan.
Dostunun öbür tarafa; “Hazret-i Peygamber’e ve hac ibadetine” hakaretler eden bir “din karşıtı” imajıyla gitmesine gönlü razı olmamıştır...
Ben buna inanıyorum!..
Buna inanmayanın kalbinde maraz olduğuna kâniyim!..
•
Soru çok...
“Kongre kesinlikle olur mu? Kurtulmuş’u devirebilirler mi?” muhtevalı sorulara göğüs gereyim...
Delegelerin önemli bir bölümünü, bizzat Erbakan Hoca’nın araması ve imza vermenin “dini bir vazife” olduğunu hatırlatması etkili oldu.
Böylece, 650 imza toplandı biliyorsunuz...
İlk 450 imzada pek zorlanmayan Asiltürk-Erbakan ikilisi, bu aşamadan sonra biraz patinaj yapsa da olağanüstü kongre çağrısı için gerekli olan 626’yı aştı.
Peki... Bu başarı neye yarar?..
Saadet’in olağan kongresi 26 Ekim 2008 tarihinde yapılmıştı.
Demek oluyor ki, kongre süreci 27 Ekim 2010’da başlıyor.
Mevzuat gereği, kongrenin 27 Ekim 2011’e kadar yapılması lazım.
Yapılmazsa, Başsavcı ihtar gönderir...
Bir ihtar daha, bir daha...
Uzun ince bir yol yani...
Malûm; Asiltürk-Kazan tarafı, Kurtulmuş’un yeniden Genel Başkan seçildiği kongrenin iptali için mahkemeye başvurdu...
Mahkeme de duruşma tarihi olarak 4 Kasım’ı verdi.
Bu tarih, olağan kongre sürecinin başlangıç tarihi olan 27 Ekim 2010’u geçtiğinden, olağanüstü kongre sözkonusu değil.
Saadet tüzüğünün 12. maddesi, olağanüstü kongre tarihini belirleme yetkisini GİK’e veriyor.
GİK’in bunu hemen gündeme almak gibi bir mecburiyeti yok.
Zira, GİK’in önünde referandum gibi, hayat pahalılığına, teröre çözüm teklifleri hazırlamak gibi konular var...
Bir de tüzük gereği 81 il başkanı ile istişare, Ramazan ayı vesaire...
O taraf bunları çok daha fazla önemsiyor. Dolayısıyla GİK, kongre mevzularına girmeyebilir!.. Asiltürk-Kazan tarafı, bunu da dava yoluyla aşmaya çalışırsa, mahkeme -adli tatil filan- Kasım öncesine gün vermez. Öyle olunca da olağanüstü kongre yine olmaz.
Ha, Önder Sav bir “iyilik” yaptırır da, mahkemeden alınacak günü “öne çektirtmeyi” başarabilir mi?.. Zor... İyisi mi, hac davetiyle sınırlı bir ziyaret olarak düşünelim Kazan’ınkini!..
•
Bir soru daha: “Hoca en güvendiklerinden 25 kişiyi çağırmış... Bu görüşmeden çıkan tam olarak ne?..” Netice mi?.. Maalesef!..
Erbakan Hoca, en güvendiği, en zor zamanlarda yanından ayrılmamalarından dolayı “itaat”te zerre kusur etmeyeceklerine inandığı 25 Milli Görüşçü’nün sadece 2’sinden tam destek alabildi.
Diğer 23’ü ise, yeni bir kongrenin bölünmeye yol açacağını belirterek, Hocalarından böyle bir yola tevessül etmemesini istirham etti.
Ve bu işi Numan Bey’le konuşup halletmelerini diledi.
O an Oğuzhan Asiltürk girip araya; böyle bir görüşmeye taraftar olmadığını ifade etti. Lâkin, biraz da imzalarda zorlanmanın etkisiyle Erbakan-Kurtulmuş görüşmesi gerçekleşti...
Görüşmede Hoca, kongrenin derhal toplanmasını isterken...
Kurtulmuş da, “başında kendisinin bulunduğu” ancak etrafının kıpırdatmamacasına kuşatıldığı bir yapıya razı olmadı!..
•
Sorular sorular... Mesela; “Milli Gazete’de neler oluyor!..”
Genel Yayın Yönetmeni Necdet Kutsal ağabeyimizdir, Mesleki büyüğümüzdür... Duayenimizdir. Gönül dostumuzdur. Kutsal Ağabey, bu süreçte dik durmuş; Bunun neticesi olarak da sıkıntıya sokulmuştur... Ancak, yakın çalışma arkadaşları büyük bir vefakarlık örneği göstererek kendisine sahip çıkmıştır... Oralarda durum biraz sıkıntılıdır...
Bütün sıkıntılara göğüs geren Necdet Ağabey’e buradan selam, saygı...
•
Bir başka soru:
“Sayın Kurtulmuş’un morali nasıl? Neler düşünüyor şu anda?..”
El cevap: “Dün Saadet’e gittim... Meseleye bu açıdan baktım... Numan Bey gayet rahat... Şunları söyledi bana: “Bu süreci sağduyulu tabanımız yakından takip ediyor. Olan biteni herkes görüyor. Bunun üzerine söz söylemenin anlamı yok. Biz, şimdi referandum sürecindeyiz. Sonrasındaki genel seçimlere hazırlanıyoruz. Fiiliyatta anamuhalefet olduğumuzdan sorumluluğumuz çok... Onlarla uğraşıyoruz.”
•
Sayın Kurtulmuş’la konuşurken, odaya parti yöneticilerinden bir grup girdi... Her giren, “Şevket Ağabey’in Önder Sav’ı ziyaretini nasıl buldun bir Önder Sav uzmanı olarak” diye sordu bana...
Ne diyebilirim ki... En çok Mustafa Kamalak Hocama ayıp oldu... Onun gibi, profesör unvanlı bir hukuk âlimi yanı başlarında dururken, Önder Sav’dan medet ummaları... Ben en çok buraya takıldım...
Yıllar yılı camianın hukuk yükünü sırtında taşıyan Kamalak Hoca’nın değil de, Önder Sav’ın tercih edilmesi; bilime, ilime, camiaya hakaret...
Ve tabii Kamalak Hocama hakaret!..
Bu sıkıntıyı ancak Önder Sav’ın Sayın Kazan’la hacca gitmesi ve hemen ardından da Milli Görüşçü olması temizler!..
•
Soru biter mi?..
“Hoca listesinde genel başkan adayı olarak kime yer verir?..”
Ne bileyim...
Emanetçi ise; Mustafa Kamalak Hoca olabilir.
MGV Başkanı İlyas Tongüç olabilir.
Mustafa Özkafa da olabilir.
Ben böyle dışarıdan bakanım.
İçeriden bakan ise, “Hoca aileden birini düşünüyor” demekte.
Bilmem ki!..