Bir “hedef gösterme” garabeti!.. Onlar zaten “ünlüR
İnsanların çeşitli "korku"ları vardır... Bu "korku"lar zamanla "önyargı"lar ve "saplantı"lara dönüşür... "Normal insan" için, "sıradan bir olay" olan konular, bazı insanlar için "korku" sebebidir... Meselâ, bir insan "iğne"den korkar...
Mesela, "dişçi"den korkar... Kimisi "böcek"ten, kimisi "fare"den, kimisi de "köpek"ten korkar...
"İğneden korktuğu" için "doktor"a veya "dişçi"ye gitmeyen birçok insan vardır...
çünkü, duyduğu korku "saplantı"ya dönüşmüştür... Bunun gibi; bazı insanlar da, "yaşam biçimleri"nin değişeceğinden korkarlar...
Meselâ; "garsoniyer"lere kadın atıp da "zina" yapamayacağından, ya da "meyhane"lerin kapatılıp da "içki" içemeyeceğinden korkanlar vardır...
Biraz önce söylediğimiz gibi; bu "korku"lar, zamanla bir "saplantı"ya dönüşür ve saplantılar da, "önyargı"ları besler... Bu saplantı ve önyargıların, zaman içinde "düşmanlık"lara dönüştüğünü söylemeye herhalde gerek yok. Evet, "öteki"ye düşmanlık!..
öNCE DAMGALAYACAKSIN!
Basit bir örnek verelim... Aralarında "bazı meslektaşlarımız"ın da bulunduğu öyle insanlar vardır ki, "evlerine giriş yolu" üzerinde "köpekler" oynaşıyor diye, geriye dönüp, bir "taksi"ye binerler ve evlerinin kapısının önünde inerler!..
"Korku", işte böyle bir şeydir!..
Bu, elbette "tedavi edilmesi gereken psikolojik bir vak'a"dır!..
Ancak, kendileri "tedavi" olmak yerine, "başkalarını suçlayan" ve hatta bu suçlamayı "yargısız infaz"lara dönüştürenler de yok değildir!..
Meselâ, şu örnekte olduğu gibi:
Adam, mahallesindeki “köpek”ten fena halde korkuyor!.. Bir gün, “korkuyla yaşamaktan”sa, “köpeği öldürmeyi” koyuyor kafasına!..
Ne var ki;
Köpek, “mahallenin maskotu” durumunda...
Herkes seviyor onu!..
Şöyle düşünüyor adam:
“Eğer ben bu köpeği öldürürsem, mahalle halkı da beni linç eder!”
Bir yanda “köpek” korkusu, bir yanda “linç” korkusu!.. Günler böyle geçerken, “şeytanca bir fikir” geliyor aklına!..
Kiminle konuşsa onlara “köpeğin kuduz olduğunu” söylüyor!.. öyle “usturuplu yalan”lar söylüyor ki; daha düne kadar “dost” bilinen köpek, mahalleli tarafından bir anda “düşman” olarak görülmeye başlanıyor!..
Herkes uzaklaşıyor “köpek”ten!..
Kendisine kurulan tuzağın farkında olmayan köpek ise; aynen eskisi gibi, çocukların yanına gidip onlarla oynamak istiyor!..
Ancak, çocuklar;
Büyüklerinin, “O köpek kuduz!.. Sakın ona yaklaşma!” uyarılarını hatırlayıp, köpekten kaçmaya başlıyor!..
Dahası, “taş” atmaya başlıyorlar köpeğe!.. Köpek de, bu düşmanca tavırlar sebebiyle “agresif”leşiyor, zaman zaman hırlamaya başlıyor!..
öyle ya;
Hem “sevgi” yok, hem de “ekmek” veren!.. “Açlık”tan olsa gerek, ağzından “salya”lar gelmeye bile başlıyor!..
“Köpek düşmanı” işte tam bu merhalede çıkıyor ortaya!.. Herkesin, “kuduz” diye kaçtığı köpeğe, bu defa kendisi yaklaşıyor!.. Tabiî, elinde “silah”la!..
Basıyor kurşunu, cansız yere seriyor köpeği!..
Bütün mahalle sakinleri ve özellikle çocuklar, “yaşa, bravo” sesleriyle çınlatıyorlar ortalığı!.. Dahası, bir “madalya” veya “plaket”le ödüllendiriyorlar adamı!..
öyle ya;
Mahalle halkını, “kuduz”(!) bir köpekten kurtarmıştır!..
Herhalde, “sahte kahraman”ımızın mutluluğunu söylemeye gerek yok!..
çünkü o;
Hem, korktuğu bir “köpek”ten kurtulmuştur, hem de “kahraman” ilân edilmiş ve üstelik “madalya” sahibi olmuştur!..
Şu an, “aklımı seveyim” demektedir!..
öyle ya;
Aklına, köpeği “kuduz” ilân etmek gibi, o “hınzırca fikir” gelmeseydi; bugün hâlâ “korku” içinde yaşıyor olacaktı!..
öNCE GöZDEN DüŞüR, SONRA GöZDEN çIKAR!
Demek oluyor ki;
"Korktuğun" ve "düşman" sandığın kişiyi, ilk önce "gözden düşürecek"sin!..
Meselâ;
“Köpek”ten mi korkuyorsun, önce “kuduz” şayiası çıkaracaksın!..
Meselâ;
“Din”den mi korkuyorsun?.. “Dinin, gelişmeyi önlediği” safsatasını yayacaksın ortalığa!..
“Dindar”dan mı korkuyorsun?.. Basacaksın “damga”yı, asacaksın “yafta”yı: “Gerici, yobaz, örümcek kafalı!”
Daha da olmadı;
“İrticacı” diyeceksin, “Şeriatçı” diyeceksin!..
Yine mi yutmuyorlar;
“Laiklik düşmanı” veya “Cumhuriyet karşıtı” diye bağıracaksın!..
Bunun adı, "Psikolojik Savaş Taktiği"dir!..
Günümüz Türkiye'sinde olan-biten hadiselere bakarsanız, bu taktiğin ne kadar başarılı uygulandığını görürsünüz!..
önce, "adını çıkarır"lar!.. Hani, "adı çıkmış dokuza, inmez sekize" diye bir söz vardır ya, aynen öyle!..
"Linç" edilecek veya "yargısız infaz"a tabi tutulacak insanın, önce "adını çıkarır"lar!..
Sonra, "gözden düşürür"ler!..
Bunu da başardılar mı;
"Gözden çıkarır"lar!..
Şöyle bir bakın, olan-bitene!..
"Korkulan kişi ve kurum"lar, "çeşitli suçlamalar" ile ilk önce "gözden düşürülüyor", sonra da "gözden çıkarılmaya" çalışılıyor!..
DURDUK YERDE BU HABER NİYE?
Bunun bir örneğini, "YöK Başkanı" ile ilgili haberde gördük.. YöK Başkanı sayın Prof.Dr. Yusuf Ziya özcan, şu anda "gündemde olan biri değil"dir!..
çünkü gündemde, "AK Parti'nin kapatılması için açılan dâvâ" vardır!.. çünkü gündemde "Ergenekon Terör örgütü'ne yönelik operasyonlar" vardır!..
çünkü gündemde, "örgütün bağlantıları" vardır!..
Gündemde, bu iki konu varken, kalkıp da "YöK Başkanı'nın maaşı"ndan söz etmenin, bu konuyu "manşet"lere taşımanın ne mânâsı olabilir?..
Amaç, "gözden düşürmek"tir!..
Yoksa, hele de böyle bir ortamda "YöK Başkanı'nın maaşının 15 bin YTL'ye çıkacağı" konusuyla kim ilgilenir?..
üstelik de, haber "yalan" ise!..
Evet, "yalan" ise...
Zira, YöK Başkanı'nın maaşı "15 Bin YTL'ye" değil, “5 bin küsur YTL”den, yalnız ve yalnız "6 Bin 609 YTL'ye" yükselecek!..
Herhalde söylemeye gerek yok;
Bu taktik, "kurşunlama" öncesi, köpeği "kuduz" ilân etme taktiğinin aynısıdır!..
Ne var ki, bu taktiğe başvuranlar, şunu halkın dikkatinden kaçırıyor:
"YöK Başkanı'nın 6 bin küsur YTL aldığı bir Türkiye'de, üniversite rektörlerinin aldığı para; 35-40 Bin YTL'yi buluyor!”
Peki, bir gazeteci bunu bilmez mi?.. Elbette bilir...
O halde niye "yalan" yazıyor?.. Hele de, ortada "gündemin son sıralarında" olan bir insan varken!..
Yazıyorlar, çünkü; "yalan haber"lerle "gözden düşürmeye" çalıştıkları YöK Başkanı, bugünkü YöK Genel Kurulu'nda, meselâ "denklik meselesi"ni gündeme getirebilir!.. Bir başka toplantıda "katsayı adaletsizliği"ni, bir başkasında "başörtüsü yasağı"nı gündeme getirebilir!..
O halde yıpratılmalıdır!..
"Gözden düşürülmeli" ve hatta "gözden çıkarılmalı"dır ki, bir "icraat" yapmaya kalkışmasın!..
öLü BİRİSİ HEDEF GöSTERİLİR Mİ?
Aslına bakarsanız, "Vakit'e uygulanan taktik" de aynıdır!..
Biliyorsunuz; "düşman" olanlar bile Vakit'i tarif ederken, "Sert ama tavizsiz!.. Dikbaşlı değil ama, başı dik” derler!..
Ama “Vakit’ten korkanlar”ın gözünde biz “radikal”iz, “uç”uz ve “hedef gösteren”iz!..
Hayır, “kendi pisliklerini örtemeyenler”in kalkıp da Vakit’ten hoşnut olmalarını beklemiyoruz... Ancak, “birazcık insaf” beklememiz hakkımız olsa gerek!..
Sözü, geçen hafta sonuçlanan bir dâvâya getirmek istiyoruz... Malûm, “bazı generalleri terör örgütlerine hedef gösterdiğimiz” iddiasıyla, “40 bin YTL ceza” ödemeye mahkûm olduk!..
Peki, “fotoğraf”larını da yayınlayarak kimi hedef göstermişiz?..
“Bazı generalleri!”
O generallerden biri, haberimizden 5 yıl 8 ay önce ölmüştü... Peki ölü bir adam hedef gösterilir mi?..
Bazıları da, “eylem ve söylem”leriyle, kamuoyunun zaten çok yakından tanıdığı isimler!..
Hani, bazı insanlar “ünlü” mankenleri “beden ölçüleri”ne varıncaya kadar tanır ya!..
Atatürk’ün ölüm tarihi olan 1938’i bilmezler de, “manken”lerin beden ölçüsünün “90x60x90” olduğunu bir çırpıda söylerler ya!..
İşte, 28 Şubat 2006 tarihinde haber yaptığımız “general”lerden bazıları da, “en az mankenler kadar” ünlüdür!.. Kimi “batık bankalar”dan dolayı, kimi “andıç”lardan dolayı, kimi “makatlarına takacağı süngü”den dolayı, kimi de “bakanları yağlı kazığa oturtma düşüncesi”nden dolayı!..
İşte Vakit, güya “fotoğraf”larını yayınlayarak “bu generalleri” hedef göstermiş!..
Hayır, bu doğru değil!.. çünkü, bu generallerin fotoğrafları “hafızalara kazındı!”...
Bu güzelim ülkeye yaşattıkları utanç, unutulur gibi değil!..
Ama, “karar” öyle çıktı!..
çünkü birileri Vakit’ten, daha doğrusu Vakit’in “zulmü teşhir”inden korkuyor!..
Korkular “önyargılar”a, önyargılar “saplantı”lara, saplantılar da “düşmanlık”lara dönüşünce, işte böyle "acayiplik"lere maruz kalıyoruz...
Sadece "biz" mi?..
ülkeyi "yaşanmaz" hâle getirenler, "evhamlı"lar o kadar çok ki!..
Onlar, "gölge"lerinden bile korkuyorlar!..
Ancak, hemen herkes bilir ki;
"Korkunun, ecele faydası yok"tur!..
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle.